Kur'ân-ı Kerim'de peygamberlik müessesesinin Hz. Muhammed (sav) ile son bulduğunu açıkça ifade eden tek âyet bulunmaktadır. (1) Hatm-i nübüvvete dolaylı olarak işaret eden âyetlerin sayısı ise yorum farklarına göre kırk ile yüz arasında değişmektedir. Bütün müfessirler başta Ahzab sûresindeki âyet olmak üzere, konuyla ilgili âyetleri tefsir ederlerken, Hz. Muhammed (sav)'in son vahyi tebliğ ettiğini, kendisinden sonra yeni bir vahyin bahis konusu olmadığını vurgulamışlardır.
Hz. Peygamber hakkında "Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın rasûlü ve peygamberlerin de sonuncusudur." (2) mealindeki âyette geçen "hâtemü'n-nebiyyîn" terkibi, O'nun peygamberler zincirinin son halkası olduğunu gayet açık bir şekilde ifade etmektedir. Söz konusu âyette geçen "hâtem" kelimesi, mütevatir kıraat imamları tarafından, bir hareke farkıyla iki türlü okunmakta, böylece her iki okunuşunda da "Hz. Peygamber'in hem peygamberlik müessesini nihayetlendirip taçlandıran son peygamber, yani "âhirü'l-enbiyâ" oluşu, hem de bütün peygamberlerin nübüvvetini tasdik ve tevsik eden "ilahî bir mühür" mesabesinde olduğu vurgulanmış olmaktadır.
Müfessirler, bu âyette bir başka önemli noktaya daha işaret edildiğine dikkat çekmektedir. Bilindiği üzere Yahudilerde peygamberlik, bazı istisnaları olsa da, genellikle babadan oğula geçerek bir sülale boyunca devam etmişti. Söz konusu âyetin başında, hatm-i nübüvvet gerçeğine adeta zihnî ön bir hazırlık mahiyetinde, öncelikle Rasûl-i Ekrem'in nübüvvet görevine varis olacak bir oğlunun bulunmadığı "Hz. Muhammed (sav) sizden hiçbirinin babası değildir." ifadesiyle vurgulanmakta, böylece insanların O'ndan sonra babadan oğula intikal edecek tarzda bir peygamberlik beklentisine düşmeleri önlenmekte, ardından da "hâtemü'n-nebiyyîn" nitelemesiyle O'nun "en son peygamber" olduğu ifade edilmektedir.
Yukarda işaret edildiği üzere bu âyet dışındaki pek çok âyetin dolaylı olarak hatm-i nübüvvete işaret ettiği ifade edilmiştir. Nitekim Nübüvvet-i Muhammediyye ile beşeriyetin din açısından tekamülün zirve noktasına ulaştığı, O'ndan sonra yeni bir peygamber beklenmeyip, sadece nur-i Muhammedi'nin takip edilmesinin gerektiği hususuna Kur'ân; "Bu gün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim." (3) âyetiyle dikkat çekmektedir.
İslam bilginleri Kur'ân'ın ilahî koruma altında bulunduğunun bildirilmiş olmasını da (4), nübüvvetin Hz. Peygamber'le tamamlandığını gösteren bir başka ilahî ifade olarak değerlendirmektedir. Söz konusu bilginler Hz. Muhammed (sav)'in son peygamber olduğu gerçeğinin özellikle "nebi" kelimesiyle dile getirilmesi üzerinde de durmuşlardır. Konuyla ilgili âyette (5) "hâtemü'n-nebiyyîn" ifadesiyle O'ndan sonra bir başka nebinin gönderilmesinin bahis konusu olmadığı belirtildiğine göre, tabiî olarak rasûl de gönderilmeyecek demektir. Zira nübüvvet, risaleti de içine alan bir müessesedir. Bu sebeple nübüvvetin kapısının kapatılmış olması, mantıken ve tabiî olarak risaletin de sona ermiş olmasını gerektirmektedir.
Hatm-i nübüvvet konusu, hadis literatüründe de geniş bir şekilde yer almıştır. Hadis kaynaklarının bir kısmı Hz. Peygamber'in bu vasfıyla ilgili hadisleri "Hâtemü'n-nebiyyîn" başlığı altında toplamışlardır. Hz. Peygamber, nübüvvet zincirinin son halkası olduğu hususunu bizzat kendisi, pek çok hadisinde dile getirmiştir. Bunlar arasında, O'nun nübüvvet müessesesi içindeki mevkiini edebî bir teşbih üslubu içinde gayet veciz bir şekilde tasvir ederek kendisinden sonra başka bir peygambere ihtiyaç kalmadığını temsilî izah metoduyla açıklayan aşağıdaki hadis oldukça dikkat çekicidir: "Benimle, Benden önce gönderilen peygamberlerin durumu, yaptırdığı evi bitirdikten ve binayı donatıp tezyin ettikten sonra, evin bir köşesinde bir tuğlalık boş yer bırakan kişinin durumuna benzer. Bu bitmiş evi ziyaret edenler, binanın içini gezip dolaşırlarken gözleri bu eksik bırakılan yere iliştiği zaman : 'çok güzel olmuş amma, keşke evin şu köşesi boş bırakılmasaydı!' demekten kendilerini alamazlar. İşte ben, peygamberlik binasında tıpkı yeri boş bırakılan o köşe taşı gibiyim. Zira Ben, peygamberlerin sonuncusuyum."
Bir kısım rivayetlerde de Rasûl-i Ekrem'in "âkıb" ve "haşir" gibi isimleri zikredilerek peygamberliğin O'nunla sona erdiği belirtilmiştir.
Konuyla alakalı naslarda Hz. Peygamber'den sonra yeni bir peygamber gönderilmeyeceği, O'nun "peygamberlerin sonuncusu ve mührü olduğu" hususuna dikkat çekilmekle, şemail, hasais ve deâilü'n-nübüvve türünden eserlerde ise maddi anlamda bir nübüvvet mühür ve nişanının da Hz. Peygamber'in mübarek vücudunda "son peygamber olmanın bir alameti ve nişanı" kabilinden cismani olarak bulunduğuna değinilmektedir. Bu tür eserlerde benzeri işaretlerin, daha önceki peygamberlerde de bulunduğu, ancak Rasûl-i Ekrem'in peygamberlik nişan ve işaretinin diğerlerinden farklı olduğu bildirilmektedir. Bu konu özellikle hadis, siyer ve tarih kitaplarında birer müstakil alt başlık halinde incelenmiştir. Ashabın ve daha sonraki İslam bilginlerinin bu nübüvvet alameti için kullandıkları tabir hâtemü'n-nübüvve"dir. Bu Arapça ifadeyi Türkçe'de "nübüvvet mührü, peygamberlik mührü, peygamberlik nişanı, peygamberlik beni" gibi ifadelerle karşılamak mümkündür. Konuyla ilgili kaynaklarda yer alan bilgilere göre Hz. Peygamber'in sırtında, kürek kemikleri arasında, elle hissedilecek şekilde kabarık, adeta bir mühür damgasına benzeyen ve bizzat görenler tarafından gül tomurcuğu, güvercin veya keklik yumurtası, yumruk, siğil, et beni gibi çeşitli tasvir ve benzetmelerle ifade edilmeye çalışılan, bir iz bulunmaktaydı. İslami kaynaklarda söz konusu "peygamberlik nişanı"nın ne zaman oluştuğu bilinmemekle birlikte, bunun doğuştan olmadığı, Hz. Peygamber'in vefatından hemen sonra bu işaretin silinip kaybolduğu kaydedilmektedir. Öte yandan bu peygamberlik nişanı anlamındaki "hâtemü'n-nübüvve" tabiriyle, Hz. Peygamber'in bir devlet başkanı sıfatıyla genellikle diplomatik münasebetlerin icabı olarak yaptığı çeşitli yazışmalarda kullandığı yüzük biçiminde yapılmış, kendinden sonra ilk üç halifeye intikal etmiş olan mühr-i şerifleri de, muhtemelen kelime benzerliğinin doğurduğu bazı iltibaslar sebebiyle, genellikle birbirine karıştırılmıştır.
Hatm-i nübüvvet meselesi ilk dönemlerden itibaren kelam kitaplarının nübüvvet bahislerinde ele alınmış, konuyla ilgili yukarıda nakledilen açık anlamlı naslar, Kur'ân ve sünnete bağlı bütün alimlerce dikkate alınarak, Hz. Muhammed (sav)'den sonra nübüvvet müessesinin sona erip tarihe mal olduğu, O'nun getirdiği dinin kıyamete kadar baki kalacağı vurgulanmış ve bu hususun zarurat-ı diniyye arasında yer aldığı konusunda görüş birliğine varılmıştır. İslam ulemasının bu hususta dayandıkları delilleri şöylece özetlemek mümkündür:
Buna göre Hz. Muhammed (sav)'in gelişiyle nübüvvetin sona erdiğine inanmamak veya bu konuda şüphe içinde bulunmak dinden çıkmayı gerektirir.
1) el-Ahzab 33/40
2) el-Ahzab 33/40
3) Maide 5/3
4) Hicr 15/9
5) el-Ahzab 33/40
6) el-Ahzab 33/40
7) el-Maide 5/3
8) Al-i İmran .1/185
9) el-Hicr 15/9
10)el-Enam 6/19: el-Araf 7/158. el-Furkan; Sebe` 34/28