Kare Kare Mekke ve Medine

19 Ocak 2011

Sultan Abdülhamit döneminden sonra profesyonel anlamda Hicaz’da ciddi fotoğraf çalışmaları yapılamadı. Fotoğraf çalışmalarınıza Kutsal Topraklar’ı da dâhil etmek nerden aklınıza geldi?

120 yıl önce Mekke’de çekilen ilk resmin hikâyesi Sultan Abdülhamit sayesinde gerçekleşti. Sultan Abdülhamit’ten sonraki dönemde Kutsal Topraklar’ın kontrolü Osmanlı yönetiminden Suudi yönetimine geçti. Malumunuz Suudi yönetimi fotoğraf çekilmesi konusunda ihtiyatlı davranıyor. 1940’lı, 1950’li ve 1960’lı yıllarında bölgede periyodik olarak çekilen fotoğraflara rastlayamazsınız. Yani bir yerin iki sene üst üste çekilen fotoğrafı yok. Kutsal Topraklar’a hac vazifesini yerine getirmek için giden Müslümanlar hep kaçak yollarla fotoğraf çektiler. Geçmiş yıllara ait fotoğraflar ne aynı gözle çekilmiş ne aynı makine ile resmedilmiş ne de aynı ruhu yansıtmıştır. Daha çok Kâbe’nin resimlerini bulabilirsiniz. Mekke ile ilgili resimleri bulmak zordur. Bu fotoğraflardan bir arşiv oluşturmanız epey zahmetlidir. İstedim ki tıpkı Sultan Abdülhamit gibi ben de Kutsal Topraklar’la ilgili bir arşiv oluşturayım. Bölgede çekilmiş 40 bine yakın fotoğrafın yer aldığı bir arşiv oluşturdum. 120 yıl sonra insanlar bu arşivden faydalanabilsin.

Kutsal Topraklar’a gökyüzünden bakabilmek nasıl bir duygu? O an neler hissediyorsunuz?

Arafat Günü orada gökyüzünde olmak bambaşka bir duygu. Hiç bir söz bu duyguyu anlatamaz. Hiçbir duygu Arafat günü gökyüzünden bakabilmenin üstünde değil.  Düşünün! 5 milyon insan ellerini açmış dua ediyor.  Ve siz helikopterden izliyorsunuz… İnanın o yapılan duaların enerjisini hissediyorsunuz. Bu hisleri bana yaşattığı için Allah’a şükrediyorum.

Suudi Arabistan’da özel izinle fotoğraf çekiyorsunuz. Nasıl çalışıyorsunuz?

Herhangi bir kurumdan yardım almıyorum. Mekke-Medine fotoğrafları çekmek için kişisel bir çaba harcıyorum. Mekke Belediye Başkanı helikopterle uçuş yapıp fotoğraf çekmemiz izin özel bir izin çıkardı. Helikopterde personel haricinde yaklaşık 10 kişi bulunuyor. Her sene bu uçuşlara katılmaya çalışıyorum. Ancak şunu belirtmekte fayda var. Altınızda helikopter elinizde makina olması iyi fotoğraflar çekeceğiniz anlamına gelmez doğrudan. Bu işe gönül vermek gerekir.

Bu sene gitme fırsatım olmadı. Orada bulunan Taifli bir fotoğrafçıdan çektiği resimleri istedim. Resimlerde Kâbe’den ziyade yanı başında inşa edilen saat kulesinin görüntüleri vardı. O maneviyatı aktaran bir tane Kâbe resmi göremedim.

Mekke’nin Medine’nin bütün önemli mekânlarını çok iyi biliyorsunuz. Helikopterdeyken nelere şahit oluyorsunuz.  Sizi etkileyen çekimler oldu mu?

Arabistan’da şu ana kadar 60–70 saatlik bir uçuş tecrübem oldu. O günkü ruh halinize göre etkilendiğiniz her şey farklı olabiliyor. Hac zamanı o muazzam kalabalıktan etkilenmemek mümkün değil.  O kadar farklı özel duygular yaşanıyor ki, kelimelerle ifade edemiyorum. Bana bazen “Kâbe’nin kaç kapısı var?” diye soruyorlar. 30 yılı aşkın zamandır kutsal topraklara gidiyorum. İnanın kapısını saymak aklıma gelmedi. Orada önemli olan yapının şekli değil hissedilen maneviyattır.

Biz başka coğrafyada yaşıyoruz. O insanların ihtiyacını bilemeyebiliriz. Yapılan çalışmaları belki mimari yönden eleştirebiliriz. Belki yeni binalar Kâbe’nin biraz daha uzağına inşa edilebilirdi.

Mekke’nin tarihte çekilen ilk fotoğrafı, 1880 yılında Osmanlı subayı Albay Sadık Bey’e ait.  Bugünkü fotoğraflarla karşılaştırdığınızda arada ne gibi farklar görüyorsunuz?

Bölge sürekli değişiyor. Mekke’ye ilk defa 1977 yılında gittim. O günden bu yana Kâbe’nin etrafında hiçbir zaman vinç eksik olmadı. Kutsal Topraklar 400 yıl Osmanlı himayesinde idi. Bizim süremiz dolduğunda emanet el değiştirdi. İster beğenilsin ister beğenilmesin muhakkak bir değişim oluyor. Her sene insanların ihtiyacına göre bir yenilik oluyor. Bu çalışmalar insanlığa faydalı olsun diye yapılıyor. Bize düşen saygı duymak ve yardımcı olmaktır.  Biz başka coğrafyada yaşıyoruz. O insanların ihtiyacını bilemeyebiliriz. Yapılan çalışmaları belki mimari yönden eleştirebiliriz. Belki yeni binalar Kâbe’nin biraz daha uzağına inşa edilebilirdi. Çok şatafatlı lüks binalar yapıldı. Bu binaları en çok Türkler eleştiriyor ama en çok da Türkler bu binalara yerleşiyor. Konuya nasıl baktığımız önemli. Nijerya’dan gelen Müslümanların çoğu sokakta yatıyor. Yürüyen merdiveni kullanmayı bilmeyen insanlar var. Farklı kültürdeki insanların ihtiyaçlarını belirlemek zordur. 

Sizce Kutsal Topraklar’daki bu dönüşüm nasıl karşılanacak uzun vadede?

Türk insanında yerleşmiş önyargılar var. Arapları tanımadan sevmiyorlar. Mesela son gittiğimde Kâbe’de yanımda namaz kılan bir Türk vardı. Çok uzun bir süre namaz kıldı. Adama hangi namazı kıldığını sordum. Adam: “Bu imam, Vahhabi. Kral’ın getirdiği imamın ardında namaz olmaz. Kendimi garantiye aldım. Hem imamın kıldırdığı namaza uydum hem de yeniden kendim kıldım” dedi. Düşünün Kâbe imamına dahi bir eleştiri var. Sokakta bir köpek görsek “Arap” diyebiliyoruz. Ama şu ana kadar Arabistan’da bir insanın sokakta gördüğü köpeğe “Türk” diye hitap ettiğini duymadım. Bu nedenle önyargıyı bir tarafa bırakalım. Kimseyi mutlu edemezsiniz. Amaç da mutlu etmek olmamalı.

Sema’dan Mekke-i Mükerreme adlı kitabınız bir belge niteliğinde. Bu kitap hakkında bilgi verir misiniz?

2007 yılında ilk defa helikopterle Mekke’de fotoğraf çektim. O dönemden bu yana radikal değişiklikler oldu. Kâbe’nin çevresinde 3 binden fazla bina yıkıldı. Şeytan Taşlama mahalli, Safâ ve Merve yolu, Haremeyn çevresinde genişleme çalışmaları yapıldı. İnşaat çalışmaları esnasında çokça fotoğraf çektim. Ayrıca inşaat süreci insanları rahatsız etti. Çok gürültü oldu. Sürekli bir yenileme çalışması vardı. Bunları bir nevi belgeledik. 40 bine yakın fotoğraftan 250 tanesini böyle bir kitaba aktardık. İleri ki yıllarda önemli bir kaynak olabilir. Kitap Arapça, İngilizce ve Türkçe olmak üzere üç dilde yayımlandı.