İnsan hayatında devrimlere yol açan bir mesaj, küçük ayrıntıların sağladığı bir saygı üzerinden yayılıyor topluma. Bende Peygamberimize dönük sevgiyi oluşturan ilk sebepler, toplumun doğal olarak verdiklerinin dışında, işte bu ayrıntılarla örülü. Söz gelimi bir eğitmen olan rahmetli dedemden, Peygamberimizin birisi kendisine seslendiğinde bütün varlığıyla ona döndüğünü duymuştum. Varlığınıza gösterilen ihtiramı yansıtan bu karşılama biçimi, sizi karşılayanın sözlerini daha bir dikkatle dinleme arzusunu doğuruyor elbette.
Karşılama biçimi başlı başına sosyolojik ve psikolojik okumalar yapmaya elverişli bir metin, hatta metinler bütünü, dahası bir hayat kitabı olarak görünüyor bana. Ayağa mı kalkıyor, oturduğu yerde görmezden mi geliyor, gereksiz bir bekletmeye mi maruz bırakıyor, “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye soruyor mu yoksa kapı geçişlerinde, merasim bandosu hazırlatılmadı diye olay mı çıkartıyor? Daha önemlisi karşılaşma anında selam veriyor mu, alıyor mu selamı? İşte bu muamele ayrıntılarına bakarak kişi yoksa sünneti çok yüzeysel olarak mı algılıyor, diye sorulabilir pekâlâ. Karşılama biçimine bakarak bir insanı aldığı terbiyeden tutun, tabii mizacına kadar pek çok konuda tanıyabilirsiniz. Sakal bırakmış evet, güzel, ama konuğu içeri girdiğinde her nedense kasten uzun zaman görmemiş gibi yapıyor.
O ise bütün varlığıyla karşılıyor ve böylelikle, muhatabında dinleme ve anlama, dinleme ve tanıma arzusu oluşturuyordu. Sonuçta Peygamberimiz, tecessüm etmiş Kur’an. Bu doğrultuda uyarılmış, ikazlar almış; bir melek olmaktan uzak çünkü, insan nefsi taşıyor. Onun işi acil değil, nasılsa bekleyebilir gibi bir düşünceyle göz ardı edip toplumsal itibarı yüksek konuğu önceledi mi kazara, tezlikle gönlünü almalı âmâ kişinin.
Ulaşması gereken söz tevriye yoluyla iletiliyor kişiye, yerinde zamanında. Buna karşılık anlatılması önem kazanan söz aynı ölçüde berrak, net, anlaşılır olmalı.
Söz başka bir anlamı iletse bile vücut sahici meramı ayan ediyor. Şimdilerde “beden dili” diye tanımlanan vücudun ifadelerinin, kişisel iletişimde sesli iletilerin ötesinde, öncesinde etkileyici olduğunu yadsımak imkânsız.
Peygamberimizin hadislerinde müminlerin birbirine duydukları sevgiyi bir iman göstergesi olarak anlattığı cümleler var. Selam’lı, hatır gönül gözeten karşılama ve uğurlama karşısındakine olduğu kadar kendine saygının da göstergesi.
Ashab Muhammed (a.s.)’ın fiili varlığının oluşturduğu aydınlıkta ve sunduğu dürüstlüğün oluşturduğu güven ortamında faziletlerde yarışmaya ziyadesiyle yatkındı. Peygamberimizin vefatının ardından baş gösteren kargaşa, varlığından yayılan aydınlığın ne anlama geldiğinin de ifadesi. Müslim’in rivayeti şöyle: “Müminler birbirini tutan tuğlalardan yapılmış duvar gibidir”.
M. Ali Haşimi’nin “Kur’an ve Sünnette Müslüman Şahsiyet” isimli kitabının Müslüman bireyin toplumla ilişkilerinin irdelendiği 9. bölümünde işte şu mealde ilerleyen ara başlıklar var: Müslüman doğru söyler, hareket eder; hileye baş vurmaz, aldatmaz, ihanet etmez; hasetten uzaktır; nasihatte bulunur; sözünü yerine getirir, insanlara muamelesinde yumuşaktır; merhamet sahibidir; affedici ve bağışlayıcıdır; hoşgörülü, güler yüzlü, iyi geçimli, yumuşak başlıdır; küfür ve kötü sözlerden kaçınır; haksız yere kimseye fasık ya da kâfir demez; utangaçtır; kendini ilgilendirmeyen şeye karışmaz, gıybet ve kovuculuktan uzak durur; yalandan, kötü zandan çekinir; sır saklar; üçüncü kişinin yanında gizli konuşmalar yapmaz; kibirden, alaycı tutumdan sakınır alçak gönüllüdür, büyüklerine saygılıdır; toplumuna olumlu katkılar sunmayı amaçlar; Müslümanların arasını düzeltmeye çalışır; Hakk’a çağırır; iyiliği emr, kötülüğü nehyeder; nezaket ve hikmet sahibidir; münafıklık yapmaz, riya ve gösterişten uzaktır; hastayı ziyaret eder, cenaze törenlerine katılır, iyiliğe teşekkür eder ve mukabelede bulunur; insanları sevindirir; hayra delalet eder; kolaylaştırıcıdır, zorlaştırıcı değil…
İlerleyip giden maddeler arasında irdelenmesi gereken başlık Müslüman şahsiyeti tanımamıza yardımcı olacak, “iyiliği emr, kötülüğü nehy” gibi bir vazifeyi dahi niteleme yetkesine haiz “nezaket ve hikmet sahibi” olma özelliği olarak görünüyor bana. Belki de bütün iyi isim ve sıfatları mümkün kılan, işte bu özellik. Hikmet sahibi kişinin tutumu kendiliğinden nezakete açılıyor.
İçten, yerinde bir karşılama, müminin konuğunu karşılaması da aynı şekilde pratiğe indirgenmiş hikmet olarak görünüyor bana. Herkesin anlayacağı bir açıklıkla konuşurken kalpleri kırmamayı başaran Peygamberin vaazı, klişe tekrarlar ve ezber cümlelerle halkı usandıran açıklamaların ötesinde bir anlatımın iki özelliğini bildiriyor: Nezaket ve hikmet.
Önce en yakınlarını uyar… Öncelikle sana seslenen âmâ kişiye kulak ver…
Sözün sözü açması ve hak söze ulaşma yolunda engellerin aşılması, karşılama biçimine bağlı önce. Zamanın süzgecinin eritemediği, yığınların hafızasına nakşolan başarı her şeyden önce “elinizin altında olan” kişiye dönük muameledeki farkla ayrışıyor. Sanat eserinin uyandırdığı bir etkiyi hatırlatacak şekilde zihnimizi ve bakış açımızı sarsarken ilahi bir kaynaktan geldiğini düşündürtüyor bize, abartısız şatafatsız yine de bütün varlığıyla karşılamaya gelenin nezaketi.