Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Kuba Mescidindeki Boşluk

16 Ocak 2014 Perşembe Sonpeygamber.info / Yazarlar



Bütün davranışlarına hâkim olabilmek azmiyle dolmak, yeni bir güçle hayatın doluluğuna tekrar dalmak için insanın atlayacağı eşiktir Mescit.

Geride bütün hatıralarını ömür boyu emekle elde ettikleri mallarını şehre verdikleri emekleri  bırakarak Mekke’den yola çıkmışlardı. Dayanılmaz zalimlik karşısında Hicret edenlerin yanındaydı Peygamberimiz,  Medine’ye varmadan önceki son durakları olan Kuba’da konakladıklarında. İlk gelen muhacirler aslında çoktan hurmaların kurutulduğu bir harman yerini mescide dönüştürmüş ve burada namaz kılmaya başlamışlardı bile.

Peygamberimizin bu güzel köyde bir mescidin inşa edilmesini buyurması, seçilen yerin etrafına  yaklaşık 32x32 metre ebatlarında duvar örülmesi çok manidar. Küba mescidi Müslümanların inşa ettiği ilk mescit, peki etrafının örülmesi neyi ifade eder. Sonuçta Peygamberimiz tarafından bütün yeryüzünün müminin  mescidi olduğu söylendiğine göre, duvarla sınırlanmamış  geniş bir alanda namaz kılmak mümkünken neden çevrelenmiştir. Bunun aynısını Cibuti kırsalında da görmüştüm. Taşlar dizilerek dikdörtgen bir alan inşa edilmişti güneşin bağrına. İçine girmeniz gereken bir boşluk yaratılmıştı. Bu boşluk sizi dünyanın incitici örseleyici asıl misyonunuzdan kulluk görevlerinizden uzaklaştırıcı baskınlığından, yorucu dünya ahvalinden uzaklaştırma yeriydi. Kızgın güneşin altında, fakat ayrılmış bir boşluğun içinde ruhun dinlenmesi serinlemesi. Afrika’da da Kuba mescidinin ruhu anılmıştı belli belirsiz.   

Bu boşluk duygusunu İslam’ın Aynası Camiler kitabında Roger Garaudy kendi içimizdeki boşlukla buluşma ona ulaşma arzusu ve ihtiyacı olarak açıklar. Camiler bazen görkemlidir evet, ama çoğu zaman da çeşitli İslam beldelerinde dışarıdan neredeyse hiç fark edilmezler. Bir köşeyi döndüğünüzde bir dükkânı geçtiğinizde çarşının loş bir yerinde karşınıza bronzdan bir kapı tokmağı, taştan bir ana kapı çıkıverir. Kapıyı açar açmaz bir sükûn adasına huzur mahfiline kutlu boşluğa adımınızı atmış olursunuz. Bu yücelikle dolu boşluk sizi çekip alır dışarının çalkantısından sokağın karmaşasından, sessizliğe açılmış kendinizle Yaratıcınızla karşılaşmış ve yaşamın özüne taalluk eden öze özgürlüğe kavuşmuş olursunuz.

Şimdiki zamanda dışarıda fasıla vermeden taciz atışı yapan, insanı ele geçmeyen, kaçan, uzaklaşan bir şey var hayıflanmasıyla esir alan kömürsü bir akış var. Ritmin acımasızlığına ayak uydurmak adına, boşluğu boş veriyoruz. İç sesine kulak veremeden, hayatın asıl kaynağını bulup keşfedemeden sürüklenip gitmek hissi galip geliyor. Nefsi arzular, içgüdüler, dünyevi alışkanlıklar tarafından onları sigaya çekme gücümüzü yitirmiş süngüleri tamamen düşmüş olarak teslim alındık. Başka hiçbir yöne bakmamıza izin vermeyen amansız çevrim.   

Garaudy’ye göre çarşıdaki en basit alışverişten sevginin veya fedakârlığın en yüce atılımlarına kadar her şey, kendisine karşı hiçbir hilenin ve aldatmacanın yapılamayacağı Allah’ın gözü önünde gerçekleşiyor. Bütün davranışlarına hâkim olabilmek azmiyle dolmak, yeni bir güçle hayatın doluluğuna tekrar dalmak için insanın atlayacağı eşiktir Mescit.  

Kuba mescidinin yerinin bölgenin ileri gelen kabilelerinden önemli bir kadın olan, Külsüm bin Hidm (r.anha) tarafından bağışlandığı rivayet edilir. Peygamberimiz Kuba’da on geceden biraz fazla kalmış ve ilk iş mescidi inşa etmiştir. İnşaatta ilk taşı koyan Rasûl (sav), ruhun mutmain olacağı kendine geleceği değerli boşluğun bir an evvel var edilmesini murat etti belli ki. Bu boşluk olmadan bir gün bile yaşamak tehlikeliydi belki.   

Şimdi bembeyaz belli bir mimarisi olan büyük bir cami var yerinde. Mescidin ilk halini göz önüne getirmek hayalde canlandırmak zordu, ama Afrika’nın kuş uçmaz kervan göçmez bir tepesinde taş dizilerek sağlanmış mekânı görünce muhayyile harekete geçebildi.

Mescidin inşası sırasında Peygamberimiz’in işçi gibi çalıştığı, ona kıyamayıp elinden taşları almak isteyenlere başkalarına yardım etmelerini söylediği kaynaklarda yazılı. Şair Abdullah bin Revaha (ra)’nın da “Mescidin inşasına katılanlar, ayakta olsun oturarak olsun Kur’an okuyanlar, geceleri uykuyla geçirmeyenler kurtuluşa erdiler” diye şiirler okuduğu, her beytin son kelimesinin peygamberimiz tarafından tekrarlandığı rivayet ediliyor. Böyle bir inşaatın işçisi olmaktan daha kutlu daha muazzam ne olabilir.

Şimdi bembeyaz belli bir mimarisi olan büyük bir cami var yerinde. Mescidin ilk halini göz önüne getirmek hayalde canlandırmak zordu, ama Afrika’nın kuş uçmaz kervan göçmez bir tepesinde taş dizilerek sağlanmış mekânı görünce muhayyile harekete geçebildi. Kuba mescidinin ilk hali kare şeklinde bir düzlüğü çevreleyen dört duvardan ibaretti. Bilal-i Habeşî (ar)’nin okuduğu ezanı da çöldeki atmosfere ekleyebiliriz.  Aslında bu sahne oldukça güzel canlandırılmıştır Mustafa Akkad’ın Çağrı filminde. Yönetmenin filmini çekmeden ciddi araştırmalar yaptığı ve gerçeğe yakın kareler  kurguladığı düşünülürse sahneler hayallerimizle uyuşuyor bu manada. İnşaat sırasında biz O’nu sureten göremeyiz, mübarek yüzünü seyredemeyiz, ama Hz. Hamza (ra)’yı oynayan Anthony Quinn’in çok yoruldunuz dediğini duyarız, O’nun da dinlenmeyi reddettiğini. Taşın konuluşunu görür ve kalbimize nakşederiz. Burada mescidi tamamlayan kişi olan Ammar bin Yasir (ra)’in ilk mescidi yapan kişi olarak anılması da Müslümanlıktaki vefanın yapılanı hayırla yâd etmenin eşsiz bir örneği.  

Peygamberimiz’in insana, eşyaya, taşa toprağa vefa örneklerinden biri de kendisi Kuba’dan Medine’ye vardıktan ve artık orada yerleştikten sonra da ilk mescidin aziz anısına sadık kalıp haftanın belli günleri burada namaz kılması. Hatta Kuba’da namaz kılmayı umre ile eş tuttuğu da söyleniyor. Manevi havası ve İslam tarihindeki önemi böylesine büyüktür. “Bir kimse evinde güzel bir gusül abdesti alarak Kubâ mescidine gelir de bu mübarek mescidde namaz kılmaktan başka bir niyeti olmazsa bir umre etmiş gibi kendisine sevap verilir” demiştir bu yüzden.

Tevbe suresinin 108-109. ayeti bu ilk mescide inmiş ve onu vasfetmiştir : “…Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit elbette iççinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde günahlarından arınmayı seven kişiler vardır. Allah da arınmış ak pak olmuşları sever.

O halde binasını Allah korkusu ve Allan rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez.”

Ayetlerin nazil olduğu mekân kabul edilen yere mihrap yapılmış. Bu ayrıntıları elbette rehberler vermez ve bu mekânlara biraz hazırlıklı gitmekte fayda var. Ayette övülen mescidin Mescid-i Nebevi olduğunu söyleyenler de var ama kuvvetli eğilim Kuba mescidi olduğu yönünde.

Kıblenin yönü Kudüs’e idi. Sonra yön Kâbe’ye çevrilince mescit yeniden inşa edildi Peygamberimiz tarafından. O zaman ön duvar ve ona paralel dizilen sütunların üzerine tavan yapılmış. Haz­ret-i Os­man (ra) ve Ömer bin Ab­dü­la­zîz ta­ra­fın­dan ge­niş­le­til­en mekân, da­ha son­ra bir­çok defa tamirat gö­rüp ye­ni­len­di. Hic­rî 1245 / miladi 1829 yı­lın­da Sul­tan II. Mahmud ta­ra­fın­dan imar edi­len tek minareli ve düz ta­van­lı mes­cit bu sefer de Su­ûdî Ara­bis­tan hükü­me­ti ta­ra­fın­dan yı­kı­lıp yeniden yapıldı. Şimdi Medine sınırları içinde ziyaret ettiğimiz yer kub­be­li ve dört minareli ola­rak inşa edilmiş Kuba mescidi. O tevazuyu biraz da ilk günlerin hatırası içimize işlediğinden hissedebiliyoruz yüzlerce kardeşimizle birlikte namaza dururken. Gözlerimizi kapatınca bütün güzelliğiyle geliyor ilk günlerin ruhu. Yeni camiler inşa ederken bu ruha sadık kalmak kaçınılmaz bir vecibe.