İnternette dolaşırken şöyle bir söze rastladım: "Unutmayın hafızanızdaki Kur'ân değil; hayatınızdaki Kur'ân sizi iyi insan yapar!" İlk bakışta Kur'ân'ın hayata geçirilmesinin önemine vurgu yapıyor gibi görünen bu sözü herkes pek bir beğenmiş olmalı ki durmadan yayılıyor.
Oysa bu iki şeyin -yani Kur'ân'ın okunması ve ezberlenmesiyle onun ahkâmına göre amel edilmesinin- birbirine zıt şeylermiş gibi takdim edildiği bu ve benzeri sözler alttan alta büyük bir yanlışın yerleşmesini kolaylaştırıyor. O yanlış da lafızla mananın kıyaslanıp mananın taşıyıcısı olan lafzı önemsizleştirme tehlikesidir.
Benzer hata namazla ahlakı, zikirle fikri, zahirle batını, görüntüyle kalbi birbirine zıt şeylermiş ve sanki birinciler değil de ikinciler önemliymiş gibi gösterilirken de yapılıyor. Efendimiz’in hayatına baktığımızda ise bunların hepsinin birbirinden ayrılmaz bir bütünün unsurları olarak bir arada yaşandığını görüyoruz. O'nun hayatında nafile ibadetlerle sosyal görevler, cihadla zikir, Kur'ân'ı ezberlemekle onunla amel etmek, itikafla yardımlaşma, iç dünya ile dış görüntü birbirinden ayrılmadan ve biri diğerine feda edilmeden bir aradadırlar. Bunlar birbirinin aleyhine gelişmez; bir arada gelişir.
Kaldı ki O'nun bize öğrettiğine göre cennete gitmek Kur'ân'la amel etmekle olacağı gibi cennetteki derecemiz ezberimizdeki Kur'ân miktarıyla alakalıdır.
Sonuç olarak etrafımıza bakıp Kur'ân'ı ezberleyenlerle diğerlerinin İslami yaşantısını -yapabildiğimiz kadarıyla- karşılaştırdığımızda istisnai örnekler hariç, toplamda hangi grup önde olur acaba?