“Ah! Apansız gelen bir bela! Ne korkunçtur apansız gelen bela!
Bilir misin nedir, nasıl olacaktır o apansız bela?
O, insanların şaşkın vaziyette uçuşan pervanelere benzeyeceği gün...
ve dağların yumuşak yün topaklarını andıracağı Gün vuku bulacaktır.
O zaman, iyiliklerinin tartısı ağır basan kendisini mutlu bir hayat içinde bulacaktır.
Tartısı hafif gelen ise bir uçurumun girdabına sürüklenecektir.
Bilir misin nedir o uçurum?
Dağlayan bir ateş!”
Karia, kozmik olaylardan çıkan korkunç sesler, patlamalar, uğultular, kulağı çınlatan sesler, çığlıklar anlamına gelir.
Bir kıyamet hatırlatmasıdır Karia. Gelecek sandıklarımız gelir, evet. Fakat geçer gider. Karia, geçmeyecek bir gelecek öncesinde; yaşanacak olaylardan, olacaklardan haber verir. Bir yerde en ilerinin habercisidir. Olağanın dışına çıkan olaylar dizisini yaşamadan evvel gelecek bilinci oluşturmak için gibidir.
Doğrusu insanın kaynakları güvenilir bile olmasa gelecek haberciliğine olan merakı, söz konusu haber - o geleceği yaratacak olan- Yaratıcı menşeli olduğunda aynı yoğunlukta ilgiyle karşılamaması şaşkınlık verici. Belli ki Kur’ân haberciliği insana, sorumluluklarını, ertelediği uzaklardan alıp önüne koyuyor ve bu da insanın -sizin, benim- pek hoşuna gitmiyor. İnsan sorumluluklarını hep uzaklara erteliyor. “Daha çok var”a atıyor. “Hele biraz yaklaşsın”a saklıyor. Ancak işte o günün gelişi, güzelliğe maruz bırakılmadan güzelce gelmesi de sorumluluğun tam zamanında, daha yaşarken yapılmasıyla alakalı oluyor. O yüzden Kitap’ta kıyamet haberleri hep ‘çok yakında, az kaldı, yaklaştı, geldi gelecek’ cümleleriyle yapılmıştır.
Kıyamet; varlığın düzenbazlığı, programlanmış tabiatından kaynaklanan düzene düşkünlüğüdür. Zamanın bilinçliliğidir. Dünya, insana yüklenmiş, bırakılmış, insanın sorumlu olduğu bu mekân, olanlara son verilecek bir yıkım yaşayacak. Verilmiş yeterli bir süresi, eceli bittiğinde o da ölecek. Kıyamet; yeni bir düzen için eskisinin yıkımıdır ve parça parça kozmik olayların birbirini tetiklemesi ile gerçekleşecektir.
Kıyamet bir son gibi görünebilir. Fakat bu son verme duygusuyla insanın aklına bir amaç düşüncesi koyar. Sonuçlar dünyası olan ahrete, nedenler dünyasından/buradan varılacağını hatırlatır. Son değerlendirmelere bakılarak yepyeni düzenler, yaşam alanları kurulacağı şimdiden bildirilir. Yepyeni keşifler ve ülkelerin adeta kurulacağı haberi gibidir bu ilahi bildirimler. Magazin yaygarası değildir. Bir cinnet hezeyanı da değil. Yaratıcı haberi...
Hz. Peygamber’e ne zaman kıyametin zamanı sorulsa o şu soruyla cevaplar:
“Hazır mısın? Ne hazırladın?”
Kıyametten bahseden surelerin hepsi insana o güne hazırlanmasını salık verir:
“Hazırlanmalısın, yakındır” der.
Kıyamet başka şekillerde de hatırlatılır insana. İnsanın biyolojik ölümü bir kıyamettir. Küçük bir yıkım, tükeniş, bitiş olsa da yeni ve düzenli bir hayat için insanın beklemeye alınmasıdır. Yargı öncesi bekleme...
İnsanın ahlaki yozlaşması da tam bir yıkımdır. Toplumların da asıl yıkımları, tükenişleri, kıyametleri ahlaki yozlaşmadan başlar. Dünyada yaşanan siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel yıkımlar, çöküşler, felaketler, savaşlar kıyametin parçalarıdır.
Ve tabii afetler… Kıyametin küçük provalarıdır.
Karia, insana “tartısı ağır gelenin mutlu bir hayata yükseleceğini, tartısı hafif kalanın ise Haviye’ye düşeceğini” bildirir. Haviye ise kızgın ateştir. Bu ateş müthiş bir pişmanlık, önü alınmaz bir acı, iç yakan bir keder de olabilir. Cezalar ve ödüller insanın bakış açısına göre hakça yerini bulur.
Karia, insana “tartına ağır gelecek, bir değer ifade eden iyilikler koy!” der.
Tartıda ağır gelecek olan ise bir insanın yapabileceği liyakatli bir iş-uğraş, profesyonelce yerine getireceği bir salih amel/iyi eylem/üretken/bereketli işler olabilir.
En iyi yapabildiğinden en çok yaparak insan bu tartıyı ağırlaştırabilir.
Karia suresi ‘kendini ve hayatını tartarak sona hazırlan’ der ve iyi bir başlangıç için insanın kollarını şimdiden sıvamasını salık verir.
Hayattayken... Elbette yeni bir hayat için…