Bir ölüm aşısı vurulacak vakti gelince kalbine. Duracaksın. Dinleneceksin biraz hayattan. İşte o zaman ölümlülükten özgürleşeceksin. Ve artık ölümsüz olacaksın. Ölümsüz…
Bu büyük yenilik için herkes, onlar, biz hazır mıyız? Sen yeterince hazır mısın?
Kitab’ın hemen her yerinde geleceği anlatırken, mevcut zamanın farkındalığını, ‘an dolaşımı’nı sağlayan bu sorular, hazırlık bilincini ayakta tutuyor. Belki de yalan telaşlarımıza hakiki bir telaş katıyor.
Çünkü dünya hayatı her şeyi eskiten, kendisi de eskiyen bir hayat. Hiçbir şeyin yeni, canlı dipdiri kalması mümkün görünmüyor. Oyuncak tutan el baston da tutuyor. Baharı sona eriyor illa ki dünyanın. Sabahı akşamlıyor. Kavuşmaları ayrılığa kurulu. Filizinde kuruyup gitme istidadı var. Yeşili koynunda hep sarıyı besliyor. Yerinde durmuyor yeni. Eskiyor. Geçiyor. Göçüyor. Yok oluyor. Ölüyor.
“Çoğunuz bu geçici hayatı seviyorsunuz ama öteki dünyayı ve Hesap Günü'nü hiç düşünmüyorsunuz!” (20)
Bu fanilikten soyunacaksın. Yeniden dirileceksin. Yepyeni bir hayat kuracaksın. Bu düşle yaşa. Bunun için heyecan duy. Buna hazırlan.
Olacak bunlar. Parmak uçlarına varıncaya değin dirileceksin. Canlanacaksın. Hayat bulacaksın.
O yeni hayatı burada sen kuracaksın.
“Ama ey insan, akibetin geliyor her dakika] yakınına, daha da yakınına, yakınına, daha da yakınına!” (34-35)
“Allah, ölüyü hayata yeniden döndüremez mi?” (40)
Ey ölü! Allah seni yeni bir hayata döndürecek. Yeniden bir hayat verecek. Yeni ve henüz yaşanmamış bir hayat. Ey ruhunu diri tutamayan! Duyarsızlaşan ey! Ey diri ölü! Bilinçsizlikle ölen hey! Hayatına uyan diyedir bu Kitap! Bu sureler. Bu kıyamet haberleri...
Bir duyarsızlık uykusuna daldığın için ölüden farksız yaşamakta olduğun hayatına uyanman içindir bu cümleler. Uyan bu küçük uykulardan. Taş bir yorgan ağırlığındaki gafletini at üstünden ve gör. Hayatının hakikatine var. Hayatının amacına var. Nereye doğru gidiyor olduğuna bakarak hayatının anlamına var. Kendini anlamlandır gördüğün resimde. Ve resme kendinden anlam kat. Hayata uyan!
Geleceğe uyan! Yepyeni bir hayatın başlayacağı o günlere...
Bunun için başlangıca bak:
“O, bir zamanlar sadece akıtılan bir meni damlası değil miydi ve sonra döllenmiş hücre; bu safhada Allah onu yaratmış ve olması gerektiği gibi şekil vermişti ve ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti?” (37-39)
Bir zamanların bir damlasıyken ve bir damlalık acziyetten koskoca bir tür, adı insan konulmuş bir tür oluşunu hatırla. Cinslere bölünerek çoğalmanı… Başlı başına sorumluluk alan bir varlık türü olmanı. İlkel başlangıçlardan mükemmele oynayacak bir donanımla donanmanı... Hatırla!
Kundağını sor. Küçücük giysilerinden anla nerelerden geldiğini bu zamana.
“İnsan başıboş bırakılacağını ve dilediği gibi hareket edebileceğini mi sanır?” (36)
Var edilmenin borçluluğu var. Var edenin bir amacı var. Edileni anlamlandıran bir amacı. Edilgenliği harekete geçiren ve etkisiz olmaktan çıkaran bir anlam örgüsü var. İnsan kendi başına bırakılmadı. Sen bir başına atılmadın dünya avlusuna. Var edildin. Var edildiğin için değerlisin. Değer verildiği için varsın. Yokluğun kayıp dünyasından bilinmenin, adı konulmanın, sorumluluk almanın değerine, anlamına eriştirildin.
Her var edişin bir hakkı, bir hukuku var. Var edilenin borçluluğu ve edilgenliğini karşılayan bir sorumluluk başlığı ve dizini var.
Başıboş değilsin buralarda. Bir başın, bir düşün var. Bir amacın, bir anlamın... Başında Yaratan’ın var! Yaşanası değerlerin var. Dikbaşlı ilkelerin var. Başını gerçekten inanarak ve saygıyla eğeceğin rükûların ve odaklanıp yakınlığın zirvesine çıkacağın secdelerin var.
Dilediğin gibi değil, dilediği gibi hareket edeceğin bir hayatın var. Sen dilediğinde bir hayatın nasıllığını, eksik diliyorsun. Denedin ve yanıldığın yetmedi mi bin yıllardır? Ya salt bedenini amaçlıyorsun ya salt ruhunu. Bütününün mutluluğunu dileyemiyorsun. İnsanlık tarihinden bu yana ortaya koyduğun/ dilemiş olduğun hayat biçimlerine bakılırsa iyi bir hayat dileyemiyorsun. Yaramaz bir çocuk gibi sürekli soruyorsun. Cevapsızlık ve dayandığın sabit, değişmez değerlerinin olmaması savuruyor seni. Kolay büyümüyorsun. Maddi değerleri abartınca ruhun, ruhunu koruyup geliştirecek erdem ilkelerin inciniyor. Mutsuz oluyorsun. Yalanın yatsıya bile varamıyor. Çıkarların kalbine hep çukur kazıyor. Hep birlikte yaşamayı unutuyor, bencilleşiyorsun. Dünyayı paylaşamıyorsun. Savaşıyor ve öldürüyorsun. Dilediğin gibi yaşamaya kalkışınca dilediğin gibi öldürmeye başlıyorsun. Hazlarının krallığında hayatını süründürüyorsun. Kuralsızlığına tutup özgürlük diyorsun. Kendi çıkarcı kurallarını bütün dünyaya dayatıyorsun.
Kendi başına kaldığında, yol gösterilmediğinde sen… Tam olarak iyi bir hayat dileyemiyorsun!
“Bana göre, bence” diye başlayan dünya görüşleri üretiyor ve kendi görüşlerini dünyaya dayatmaya, zora, baskıya, şiddete yöneliyorsun.
Yapma! Başıboşluğu bırak. Bırak başın hoş olsun ilahi ilkelerle.
Sen her şeyi bilmiyorsun.
“Kıyamet Günü'nü tanıklığa çağırırım! İnsan vicdanının kınayan sesini tanıklığa çağırırım!” (1-2)
Kendini kınama cesaretini göster artık “bu saat”te. Saat kaç oldu? Soyunun soylu zamanlarının azlığı ve özlüğüne bakılırsa, kaç “saat”, zaman, çağ, çağlar geçti ki insan kendi başına kaldığında, yani Yaratan’a danışmadığında, yani sormadığında Allah’a, doğru dürüst bir hayat tarzı üretemedi. Ürettiği hayat görüşlerini tam olarak ve bütün insanlığa yayılmış vaziyette, evrensel anlamda pratiğe aktaramadı, uygulayamadı. Kabul et. Bir özeleştiride bulun. Vicdanına sor. Sor seni büyük mahkemeye, o kışa, -o sorgulanacağın- kıyamete hazırlayan küçük mahkemeciğine; vicdanına sor.
Senin için en yaşanası değerleri bildirdi Rabbin. İşte bu Kitap’ta! Güvenle yaklaş ve aceleye getirme anlamı ve hayatı...
“Vahyin sözlerini tekrarlarken dilini hızla oynatıp durma. Çünkü onu senin kalbine yerleştirmek ve gerektiğinde okutturmak Bizim işimizdir. Böylece, onu telaffuz ettiğimiz zaman, kelimelerini bütün zihnini vererek takip et. Sonra onun anlamını açıklamak da Bize düşer.” (16-19)
Hazırlık kitabı olarak sana bahşedilen vahyi okumayı ve anlamayı aceleye getirme!
Tarihten bu yana gelen din / hayat algılarını Kur’ân’ın ilk öğretmeni Son Peygamber’in anlayışına göre yeniden sağlamasını yapman gerekiyor. Aceleye getirilmiş veya bir dönemin sapkınlıklarının eseri olarak Kur’ân’ın yorumuna sızdırılmış yanlış anlamalardan temize çekmen gerekiyor belleğini.
Kaynak dili, kendi dilini, kelimelerin hakiki anlamını, kavramların aslını astarını, kültür ve anlayışındaki karşılıklarını aceleye getirmemen, gelişi güzel ve üstün körü bir algıyla yaklaşmaman gerekiyor bu anlamlı Kitab’a.
Kitab’ı anlamayı aceleye getirmen yaşamını aceleye getirmen anlamına gelir.