Kur'ân Yolculuğu: Talak Suresi

05 Şubat 2015

Medine döneminin ortalarında nazil olan bu surenin tamamı; boşama/ boşanma probleminin özel bir cephesine, boşanan kadınların bekleme dönemi (iddet) ile ilgili kurallara tahsis edilmiştir.

Boşanma, içinde ayrılık olduğu içindir ki hoş karşılanmayan, gerçekleşeceği sırada ve bazen gerçekleştikten yıllar sonra bile, ardından keşke olmasaydı denilen bir olaydır. Fakat hayat çıkmaza girdiği, hayatlar cehenneme döndüğünde de bir çözüm, bir çıkış noktasıdır. Talak suresi, insanlığa, her ne kadar hoş görülmese de gerçekleşmesi zorunlu hallerde yaşanacak boşanmaların,  ahlaki sınırlarda, insani ilkelere uygun olarak hallini emrediyor. Hoş olmayan bu olayı en az zararla atlatabilmenin yollarını açıklıyor.

Çünkü din, bilmeyenler tarafından hayatı zorlaştıran ve bu yüzden de olabildiğince güncel hayattan uzakta ve bir kenarda, bazen yapılan törenimsi olarak algılanmışsa da haddi zatında hayatta sorun olmaması için alınan tedbirler olduğu kadar, tedbirlere rağmen çıkan sorunların çözümleridir. Sorun çıkmasın diye başından davranmayı öğretir Rabb. Sorun çıkarsa da ahlaki soğukkanlılığı korur ve amaç adalet olmak kaydıyla çözümler üretmeyi emreder. Hayatı hoş kılmak, insanı hoş tutmak için gerekli bütün tedbirler alınır, buna rağmen çıkan sorunlar da en uygun, en ahlaki çerçevede çözüme kavuşturulmaya çalışılır. Hayat yolculuğu devam eder. Yolcu yolunda gerektir. Fakat yolcu insandır. Her şeyden değerlidir onun canı. Candır insan İslam’a göre...

Bu vesileyle yaşamın yolu hiçbir zaman tıkanıp kalmaz. Aslolan insandır. İnsanların hep birlik mutluluğudur. Birken, evliyken olduğu gibi, birlikte değilken, ayrı düşmüşken de mutluluğudur aslolan. Bütün bu ilkeler insanın hayatta yalnız bırakılmayışı, Allah’ın insan hayatının acı tatlı her safhasında yanında olduğunu göstermesidir. Talak suresi daha evvel, sevgiye, birliğe, evliliğe sıcak bakan, yol açan, teşvik eden Rabbin, insan mutluluğu adına, gerektiğinde boşanmaya da yol açması, hayatın doğal akışını durduran her engeli en yaşanabilir ilkelerle çözüme ulaştırmasıdır.

Ne var ki boşanma konusu toplumlara göre farklılık arzetse de gelenekte olması gerektiğinden fazla olumsuz bir olay olarak algılanmış ve bu katılık, boşananların, özellikle boşanan kadınların hayatları boyunca farklı bir dışlanmaya maruz kalmalarına yol açmıştır. Boşanma gerektiğinde gerçekleştirilesi bir çözümken, kimi kültürlerde gerekse bile işlenmemesi gereken bir suç, hatta hiçbir zaman yaşanmaması gereken bir olay olarak algılanabilmiştir. Özellikle boşanan kadın bu suçluluk psikolojisi ile ve elbette ayrılık sonrası mevcut çocukları mağdur etmeye cüret etmiş, merhametsiz bir anne posizyonuna düşürülmüş olduğu için, boşanmış bir erkeğe göre daha büyük zorlukla karşı karşıya bırakılmış ve yanlış zihniyetin kurbanı olarak karşımıza çıkar. Boşanmalarda erkeğin kişisel menfaatleri kadar, çocuklara bakmayı üstlendiği hallerde bile, kimi zaman boşanan kadının kişisel menfaatleri hiç hesaba katılmamış,  boşanma sonrası taraflar birbirlerini ellerindeki güç oranları kadar birbirlerini mağdur ederek farklı bir cezalandırma yoluna gitmişlerdir. Boşanma ile ilgili sorunlar için sayfalarca yazmamız gerekecek. Bunu Talak suresi üstüne bir iki kelam ettiğimiz bu yazıya dığdıramayacağımız aşikar. Üstelik boşanma sorunları başlığı açmazdan evvel, evliliğe bakış açımızın ne kadar İslami, insani olduğunu sorgulamamız gerekir. Sorun sadece boşanma konusunda zihniyet yanlışlıklarımız değildir. Ki boşanmanın bir sonuç olduğunu düşünürsek, aslında “birbirine ömür boyu bağlı kalma umuduyla yola çıkan iki kişiyi birbirlerinin yüzünü hiç görmek istemeyecekleri duruma getiren sebepler nelerdir?” sorusunu en başında sormamız daha isabetli olacaktır.

Din, insanın yaratıcısına hiç danışmaksızın kendince kurduğu hayatta karşılaştığı sorunların çözümünde başvurulan bir çare değildir yalnızca. Muhtemel sorunları en aza indirgeyerek hayatı olabilecek en üst düzeye, yaşanabilir bir cennete dönüştürme ilkelerinin telaşesidir. İyi sonuçlar yaşamak için iyi nedenlere sarılmaktır din. Nedenlerimizi seçerken aslında sonuçlarımızı seçmiş oluruz. Dünyamızı beğenirken de ahiretimizi... Nitekim ahiret, seçimlerimizin tabii ve kendilerine yakışır sonuçlarından oluşur. Alınan sonuçlar ve son değerlendirmelerin karşımıza yeni bir hayat olarak çıkmasıdır.

Talak suresinde kısaca ifade edersek boşanma ahlakı konu edilir. Olayın olumsuzluğuna rağmen ahlakı öne alan, yani insan hayatını önemseyen, insanı yine insandan koruyucu hukuki kurallar konulur. Bu ilkelerin gerçek hayata uyarlanması ehliyet sahiplerinin konusudur. Şüphesiz her şeyin birbirine karıştığı, tamamiyle hukuksuz olmasa da kadın erkek her insanın onurunun ve hayatının korunduğu, açığı olmayan, yerleşmiş bir hukukun olmadığı, olsa bile tam olarak yaşam pratiğine yansıtılamadığı, cezai müeyyidelerin tam yerini bulmadığı bir zamanda bütün sorunların kökenine silbaştan inmek, her meseleyi yeniden sorgulamak ve yeniden belirlemek, kimi zaman iyileştirme/ ıslah, kimi zaman da yepyeni açılımlar, devrimsel değişimler gerekecektir. Fakat dediğimiz gibi bu ehliyet sahiplerinin yapacakları derin çalışmaların konusudur.

Değişen sosyal, ekonomik şartlar çerçevesinde adaletli, ahlaklı bir boşanma nasıl gerçekleşmelidir? Onun ötesinde boşanmaya varıncaya değin aslında ahlaklı bir evlilik ve gençlerin, toplumun evliliğe bakışı nasıl olmalıdır, evliliği zorlaştıran, evlilikten uzaklaştıran, insanları sorumsuz ve salt hazcı, bencil ilişkilere süren maddi, manevi sebepler nelerdir, aşkın ideal zırhı olan evliliğin nasıl olup da aşkı öldüren, sözüm ona bekârı –sultanı- tahtından indiren, iki insanı birbirinden soğutan, nefret ettiren bir hapishane gibi değerlendirmiş olduğu konuları ve benzer diğer bütün konular dosdoğru cevaplanıncaya kadar çalışılması gerekiyor. 

Kur’ân hem temel ilkeler olarak hem de temel değişmez çağlar üstü bir takım ilkelerin o günkü sosyo-ekonomik, kültürel şartlarda nasıl örneklendirilmiş olduğunu bize model olarak, yöntem bilgileriyle sunar. Biz ondan aşkımızı, evliliğimizi, gerekirse boşanmamızı ve hayatımızla ilgili diğer konuların ahlaki esaslara göre düzenlenmiş hallerini çıkaralım, kendi şartlarımıza göre bir güzel işleyelim ve yaşayıp huzura erelim için bizi bekler.

İddet; bekleme süresi, sürecidir. İddet anlayışı kapalı toplumlarda kadın için bazen bir ömür boyuna uzatılmıştır. Özellikle kadın çocukluysa, kimi bölgelerde erkekler “benim çocuklarımın anası veya benim dokunduğum kadın başkasının olamaz, başkası dokunamaz” şeklinde bir düşünce ile iddeti bir ömür sürdürmüştür. Kadının iddeti, beklemek durumunda olduğu o nazik dönem, biyolojik bir nedene yönelik gibi dursa da psikolojik açıdan da düşünülmesi gereken bir süredir. İnsanın hayatında bu denli önemli bir gelişme ya da boşanma olduğu için gelişememe, gitmeyeni durdurma denilebilecek bir olayın ardından bir süre her şey normal ve hayat devam ediyor diyebilecek bir hassas sürenin geçmesi kesin bir gerekliliktir.

Kur’ân hem temel ilkeler olarak hem de temel değişmez çağlar üstü bir takım ilkelerin o günkü sosyo-ekonomik, kültürel şartlarda nasıl örneklendirilmiş olduğunu bize model olarak, yöntem bilgileriyle sunar. Biz ondan aşkımızı, evliliğimizi, gerekirse boşanmamızı ve hayatımızla ilgili diğer konuların ahlaki esaslara göre düzenlenmiş hallerini çıkaralım, kendi şartlarımıza göre bir güzel işleyelim ve yaşayıp huzura erelim için bizi bekler.

Bekleme süresi daha çok hamilelik konusundan dolayı sadece kadın için öngörülmüş gibiyse de insanlıkta eşit olan erkeğin de bir bekleme süresinin olması gerektiği düşünülmelidir. Bu böyledir, fakat erkeklerin hiç beklemeksizin evlenme teşebbüsüne girişmeleri de hep olagelen bir gerçekliktir. Hem kendileri hem de ayrıldıkları eşlerine, yakınlarına, geçmişlerine bir saygı ifadesi olarak onların da uygun bir süre beklemeleri gereklidir. Yaşanan şey nihayet bir ayrılıktır, çocuğa ve ayrılınan erkeğe saygı için beklemesi uygun görülen kadının yanısıra, erkeğin de asgari uygun bir süresini beklemesi, bir başkasını hayatına almada o kadar acele etmemesi insanlığı gereğidir. Eskilerin deyişiyle cenaze namazından ayrılırken hemen yakasını paçasını düzeltmemesi daha ahlaki bir tutum olsa gerek.

İnsanlar birlikteyken birbirlerine karşı gösterdikleri ilkeliliği, ayrılırken de ayrıldıktan sonra da gösterebilmelidirler. Birlikte iken çok tabii bir durum olarak gerçekleşen karşılıklı maddi manevi paylaşımın, boşanma öncesinden boşanmaya kadar yaşanan gelgitler, kararsızlık aşamaları ve boşandıktan sonraki iddet süresince de çok insani bir şekilde devamı bu ahlakın gereğidir diyen sure, ayrılıklarda yaşanabilecek mağduriyetlerin ve infiallerin önünü alıyor. Çünkü hayatın gerçekliğinde insan bencilliği, maddi yararlandırma erdeminin daha çok sadece yararlanma süresince geçerliliğini korumasına izin veriyor. Dürüstlüğü ve erdemliliği hiçe sayan insanlar birbirlerini, birbirlerinden yararlandığı sürece yararlandırıyor. Çıkarları sona erdiğinde birden bire ekmeği, suyu, parayı kesiyor. Sadece kendisi olsa iyi de çocuklarına karşı bile sorumsuz davranabiliyorlar. Maddi gücü olan taraf, gücünü, olmayanı mağdur ederek intikam aracı olarak kullanabiliyor. Bu ve bunun gibi burada sayılamayacak ayrıntıları düzene sokacak ve ahlakla hizaya getirecek bir dizi emirleriyle Tahrim suresi insanlığa iyi evlilikler dilediği kadar, ayrılıkların dahi iyi olmasını, kimsenin ayrıldıktan sonra mutsuz olmamasını diliyor. Bu konuya ilahi müdahalelerde bulunulması bu anlama geliyor. Kurallar; hayatı veya insanı sıkmak, boğmak için değil, tam aksi kötülüğü ve mutsuzluğu def eden kanatlar gibi insanlığın üstüne, hayatın üstüne şefkatini örtüyor... Allah ayrılıklarımızın da son derece insani, bir daha birbirimizin yüzüne bakabileceğimiz şekilde gerçekleşmesi için bize yine iyiliği, güzelliği emrediyor.

“Kadınları boşamaya niyetlendiğinizde, onlar için belirlenmiş iddeti gözetecek şekilde boşayın ve süreyi dikkatlice hesaplayın ve Allah'a, Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Onları evlerinizden kovmayın ve açıkça hayâsız davranışlarda bulunmadıkça onlar ayrılmak zorunda bırakılmasın. Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır ve kim Allah tarafından konulan sınırları aşarsa, aslında kendisine karşı haksızlık etmiş olur; çünkü ey insan, sen onu bilmezsin, ama o ilk ihlalden sonra Allah, yeniden bazı şeylerin meydana gelmesini sağlayabilir.” (1)

“Allah'a güvenen herkese O tek başına yeter. Gerçek şu ki, Allah, irade ettiği işi sonucuna ulaştırır ve Allah her şey için bir vade ve ölçü belirlemiştir.” (3)