Kur’ân’ın indiği ay oruç ibadetiyle taçlandırılmış, “...kim o aya erişirse onda oruç tutsun”(2) buyrulmuştur. Hz. Peygamber’den bir rivayet ise şöyledir: “Oruç ve Kur’ân, kıyamet günü kula şefaat ederler. Oruç, ‘Yarabbi! Ben onun yemesine ve zevklerine engel oldum. Beni ona şefaatçi yap.’ Kur’ân da, ‘Ben onun gece uykusuna engel oldum, beni ona şefaatçi yap’ der. Cenâb-ı Hak tarafından ‘şefaatiniz kabul olunmuştur’ buyrulur.”(3)
Ramazan ayı, Hz. Peygamber’in Kur’ân okuyuşunu artırdığı ay olarak bilinir. Bu konuyla ilgili rivayetlerin birinde Cebrail (as)’ın Ramazan gecelerinde Peygamber Efendimiz’le buluştuğu ve Allah Resûlü’nun Kur’ân’ı O’na arz ettiği (okuduğu) bildirilirken(4), bir diğerinde Cebrail (as)’ın her sene Hz. Peygamber’e Kur’ân’ı bir defa(5) arz ettiği, o yıl içinde ise bu arzın iki kere gerçekleştiği ifade edilmektedir. Bununla ilgili olarak Peygamberimizin, “Cebrail (as) her sene Kur’ân’ı bana arz ederdi bu sene iki defa arz etti. Öyle sanıyorum ki ecelim yakındır”(6) diyerek vefatının yaklaştığını sezdiği ve bunu kızı Fatma’ya bir sır olarak söylediği nakledilir.(7)
Günümüzde İslam ülkelerinde Ramazan ayı süresince devam ettirilen mukabele geleneği, “arz sünneti”nin bir sonucudur.
Hz. Peygamber Kur'ân-ı Kerîm'i gerek namazda gerek namaz dışında, Kur'ân'ın isteği üzere(8) ağır ağır ve tane tane okumuştur. Allah'ın kelamını okurken onunla bütünleşmiş, ona muhatap olmak için çaba sarf etmiş, manaları üzerinde uzun uzun düşünmüştür. Hz. Peygamber’in Kur’ân’ı okuyuş tarzı ile ilgili tespit şöyledir: “Peygamber namazda rahmet ayeti okuduğunda Allah’tan ister; azap ayetini okuyunca O’na sığınır; tenzih (Allah’ı noksan sıfatlardan uzak tutmak) ayetlerini okuduğunda ise Allah’ı tesbih ederdi.”(9)
Son Peygamber’e inen son kitap Kur’ân-ı Kerim ahir zaman insanına inen son ilahî hitaptır. Gereğince amel edilebilmesi onun okunması ve anlaşılması ile mümkündür. Allah Teâlâ, kitabını okuyanlardan övgü ile bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur. “Şüphesiz Allah’ın Kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açıktan Allah yolunda harcayanlar asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. Allah kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar). Şüphesiz O çok bağışlayandır; şükrün karşılığını verendir.”(10) Bu ayet, Kur’ân’ı sadece okuyanları değil, aynı zamanda gereği gibi amel edenleri övmekte ve onların Allah katında mükâfatlandırılacağını bildirmektedir. Kur’ân’ın lafızlarını okuyup hükümlerini yaşamamak Allah katında bir değer ifade etmemektedir.
Peygamber Efendimiz de Kur’ân’ı okuyan ve ona göre hareket edenleri “Allah’a dost olan insanlar" olarak(11) vasıflandırmaktadır. Hz. Peygamber, Kur’ân’ı hem okumaya hem de onunla amel etmeye teşvik eden bir başka hadis-i şerifinde ise, “Kur’ân okuyan mümin, tadı ve kokusu güzel turunç meyvesi gibidir; Kur’ân okumayan mümin tadı güzel ve fakat kokusu olmayan hurmaya benzer; Kur’ân okuyan günahkâr kişi kokusu güzel tadı acı reyhan otundan farksızdır; Kur’ân okumayan günahkâr ise hanzala karpuzu misali hem kokusuz hem de tadı acıdır.”(12)
Yine bir başka hadiste Hz. Peygamber, gereğini yerine getirerek gece gündüz Allah’ın Kitabını okuyan kişiye gıpta etmek gerektiğini ifade etmekte(13) Kur’ân okumakta mahir olanların “Sefere” adlı meleklerle birlikte olduklarını; zorlandığı halde okumaya devam eden için ise iki sevap olduğunu belirtmektedir.(14)
Hz. Peygamber Kur’ân’ı öğrenen ve öğretenlerin en üstün ve en hayırlı kişiler olduklarını(15) belirterek Kur’ân’ı öğrenmeye ve öğretmeye teşvik etmiş, “Kur’ân’ı öğreniniz, size onu okumanın karşılığı her harfine on sevap verilecektir”(16) buyurmuştur.
Kur’ân’ı okumaya devam edenlerin âdeta onunla arkadaş olduklarını ve o kimsenin kıyamet günü Kur’ân’ın şefaatine nail olacağını(17) belirterek dünya ve kalp evlerimizi Kur’ân’ın ışığı ile aydınlatmamızı ve onun güzelliği ile dekor etmemizi tavsiye etmekte ve şöyle buyurmaktadır: “İçinde Allah'ın Kitabından bir şey bulunmayan evden daha harabe bir mekân bilmiyorum. İçinde Kur’ân’dan bir şey bulunmayan kimse de hiç oturanı olmayan boş ve harabe ev gibidir” buyurmuştur.(18) Hz. Peygamber bu ve benzeri hadislerle Kur’ân’ı ezberlemeyi ve ezberde tutmayı da tavsiye etmektedir.(19)
Kur’ân’ı okumanın önemi ve fazileti kadar onu dinlemenin de çok sevap olduğunu birçok hadislerinde ve hayatında ifade eden Peygamber Efendimiz, “Ben Kur’ân’ı başkasından dinlemeyi severim”(20) buyurmaktadır.
Kur’ân Allah kelamıdır. Kur’ân’ı okuyan sıradan bir metni okumamaktadır. Lafızları ve manasıyla İlahî bir kelamı telaffuz etmektedir. Dolayısıyla kul onu okurken adeta Rabbi ile konuşmaktadır. O’na inanan müminin yapması gereken, yaratıcısının sözlerine muhatap olduğunu idrak edip üzerine düşen görevleri yerine getirmesidir.
Özellikle Kur’ân’ın indiği aya ve geceye dikkatlerin çekilmesi oldukça manidardır. Ramazan ayını bu anlamda değerlendirmek; okuyarak, dinleyerek, hükmünce amel ederek Kur’ân’a önem vermek, bunun sonucunda da fazilete ermek her müminin özen göstermesi gereken bir husus ve en faziletli ibadettir.
Dipnotlar:
(1) Kur’ân-ı Kerim 2/185; 44/3
(2 )Kur’ân-ı Kerim 2/185
(3) Fethurrabbani
(4) Buharî, Fezailu’l-Kur’ân, 7; Müslim Fezailu’s Sahabe, 98-99
(5) Müslim, Fezailu’s Sahabe, 98
(6) Buharî, Fezailu’l-Kur’ân, 7; Müslim Fezailu’s Sahabe, 98-99
(7) Abdülbaki Turan, Arza, DİA, İstanbul 1999, III, 446/447
(8) Kur’ân-ı Kerim 25/32
(9) İbn-i Mace, İkameti’s-Salevat, 179
(10) Kur’ân-ı Kerim 35/29-30
(11) Darimî, Fezailu’l-Kur’ân,1
(12) Buharî, Fezailu’l-Kur’ân, 17
(13) Buharî, Fezailu’l-Kur’ân, 20
(14) Müslim, Salatü’l-Müsafirin, 244; Buharî, Tevhid,52
(15) Buharî, Fezailu’l-Kur’ân, 20
(16) Tirmizî, Sevabü’l-Kur’ân, 16
(17) Tirmizî, Fezailu’l-Kur’ân, 18
(18) Darimî, Fezailu’l-Kur’ân, 1
(19) Buharî, Fezailu’l-Kur’ân, 23
(20) Buharî, Fezailu’l-Kur’ân, 32