Malayaniyi Terk Etme Zarureti

11 Eylül 2017

Ne çok şey ilgilendiriyor dünyada beni ve bunlardan hangilerine yönelmeye ihtiyacım var. Nereye baksam oradan bir parça kopup varlığıma katılıyor. Ne konuşsam konuştuğum şey uçup gidiyor dilimin andığı yere. Çoğaldıkça gidip gelenler, çoğaldıkça uçuşan parçalar, çoğaldıkça yağan resimler, nereye dikkatimi vereceğimi şaşırıyorum. Ben kıbleye çevirmeye çalıştıkça seccademi, görünmez eller başka yönlere doğru çekiştiriyor. Ben yeşilde dinlendirmek isterken gözlerimi, bin bir renk yoruyor bakışlarımı.

Seçmeliyim ama nasıl? Nedir dünyamda ve ötesinde elimi ve kalbimi güçlendirecek olan şeyler. Neleri elemeliyim sözlerimden ve bakışlarımdan? Neleri terk edebilirsem gelmesini istediğim şeylere kavuşacağım? Gemim taşıyabileceğinden fazla yükle bu dalgalara ne kadar direnebilir. Bir parça bulut koca bir güneşi kapatabiliyorsa, kim bilir neler kapatıyor cevherlerimi. Neyin asıl, neyin tali olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Fakat bunu belirleyecek değer ölçülerim nerede? Neyle ölçersem doğru ölçmüş olurum? 

Madem yeryüzündeki her şeyin bir varoluş hikmeti var, beni ilgilendirmeyen şeyler nelerdir? Her şeyin herkes için her zaman gerekmediğini düşünerek bir eleğe ihtiyacım olduğunu düşünebilirim belki. Yaşıyorsam unumu elemiş olamam. Hem bu nasıl elektir ki bir ömür ne altında bir şey kaldı ne üzerinde. Oysa elediğim kumu bir cam saatin içine doldurup dünyamla öteki dünyam arasında akan bir ırmağa çevirmeliydim. Çölü vahaya dönüştürmenin başka yolu yoktu.

Ölçü bir parça ışık yansıması, bir damla yağmur yağması olabilir her iki dünyaya da. Bir katkıda bulunması güne ve sonsuzluğa. Geriye kalan her şey “Malayani”dir, yani bizi ilgilendirmeyenler... “İyi bir Müslüman” olmanın ilkelerindendir o halde malayaniyi terk etmek, bir seviye belgesi. Kutlu hadiste “Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır” buyuruluyor. “İyi bir Müslüman” ne güzel bir sıfat! Müslümanlığın değer ölçüleriyle belirlenen bu sıfatla güzelleşiyor yeryüzü. Gökyüzü kapılarını açan anahtar da o. Bu sıfatla iki cehennemden kurtuluyor, bu sıfatla iki cenneti birden oluyor insanın.

“Kişinin hak ve sorumluluğuyla ilgili olmayan, kendisiyle bir bağı bulunmayan, aklını meşgul etmemesi gereken şeye–işe-duruma müdahil olmaması/karışmaması hali/tutumu”ysa malayaniyi terk etmek, yaşadığımız hayat malayaninin ta kendisi değil mi! Bizi alakadar eden işlerden uzak, bizi alakadar etmeyen işlerin tam ortasındayız. Aynalar kırık. Kimsenin eleştirmeye cesareti, kimsenin eleştiriye tahammülü yok. Çarpık bir merak duygusu bakışlarımızı ve düşüncelerimizi öğütüyor. Her iklimde yapıyor bunu. Merakın dünyanın dört yanına fırlattığı gözler işlevini yitiriyor. Görmesi gereken hiçbir şeyi göremeyecek artık. Körlüğün yeni bir biçimi. 

Malayaniyi terk edebilmek murakabe ister, kişinin irtibatlarını gözden geçirmesini talep eder. Israrla çalar kapısını hatırlatmak için kendini. Ağırlıklarını attıkça yükseleceği bir balonda olduğunu fark etmeye çağırır. “Korkunç koleksiyoncu”lardır malayani esirleri. Değerli olduğunu sanarak topladıkları bin bir eşya içinde gelecek hayalleri kurarlar. Çöp evler gibidir hafızaları. Evin asli eşyalarına yer yoktur. Büyük bir aldanıştır, terk edilmesi zor bir rüya. Bu kutlu hadisin İslam ahlakının temellerini oluşturan dört hadisten biri olarak kabul edilmesi malayaniyi terk etmenin hayati önemine işaret etmiyor mu! Eylemlerimizi önem sırasına göre sıralayamazsak, en önemli işlerimizi yapamadan hayatımız sona erecek. Ne kadar hazin!