Mucizenin iki temel özelliği vardır;
Mucize ile ilgili bazı şartlar ise şunlardır;
Her Müslümanın, Allah tarafından insanlara gönderilmiş peygamberlere, davalarında sadık olduklarını ispat eden mucizeler verildiğine inanması farzdır. Bütün peygamberleri Hak Teâlâ mucize vererek tasdik etmiştir. Nitekim bu durum Kur'ân'da adı geçen her peygamber hakkında indirilen âyetlerle sabit olmuş ve onlara verilen mucizeler de açıklanmıştır. O halde mucize gerçeğine iman; Kitab, sünnet ve icma-i ümmet ile sabittir. Kur'ân'la sabit olan "İsra" ve "İnşikak-ı Kamer" (ayın ikiye yarılması) gibi hissî ve kevnî mucizelere iman gereklidir.
Peygamberlerin hepsine mucize verildiğine dair pek çok âyet olduğu gibi "Her peygambere mutlaka insanların değer verdiği şeyler cinsinden bir âyet (mucize) verilmiştir. Ama Bana verilen âyet (mucize) ise, vahiydir ve Allah Bana vahyetmiştir. Bu sebeple kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran tabileri en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum." (1)hadisi de buna işaret etmektedir.
Kelam alimlerine göre mucizeler iki ana gruba ayrılır:
Hissî ve kevnî mucizeler de, mahiyet ve keyfiyet bakımından iki grupta toplanır:
Bütün peygamberler, Allah'ın elçisi olduğunu ispat etmek için genellikle göze hitap eden hissî mucizeler göstermiştir. Bu fevkalade hadiseler, her peygamberin içinde yaşadığı dönem gereği ve insanların anlayışına göre emsalsiz sayılan ve başkalarının benzerini yapmakta aciz kalarak hayret edecekleri türden mucizelerdir. Mahiyet ve keyfiyeti bakımından hissî ve kevnî olan bu mucizelerin çoğu Kur'ân-ı Kerim'de açıklanmıştır. Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa ve Hz. Muhammed (sav)'in gösterdikleri Kur'ân-ı Kerim'le sabit olan bu tür mucizelerden bazıları:
Rasûlullah (sav)'ın da pek çok hissî ve kevnî mucizeleri vardır.
Kaynaklarda Hz. Muhammed (sav)'den görülen yüz kadar hissî ve kevnî mucize nakledilmektedir. Kur'ân-ı Kerim'de zikredilen ve sahih hadislerle sabit, tevatür derecesine ulaşan İsra, Miraç ve İnşikak-ı Kamer (Ay'ın ikiye bölünmesi) mucizeleri zikredilenlerin başında gelir.
Akli mucize, akla ve vicdana hitap eden, her devirde geçerli olan, olağanüstü, eşsiz bir harikadır. Bu tür mucizeye en canlı örnek, yalnız Rasûlullah'a verilen ve O'nun en büyük mucizesi sayılan Kur'ân-ı Kerim'dir. Çünkü Kur'ân-ı Kerim, her zaman ve mekanda Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini simgeleyen en etkili mucizedir. Daha önceki peygamberlere verilen hissî mucizelerin fonksiyonu Kur'ân'la sona ermiştir. Kur'ân, hadis, siyer ve tarih kitaplarında anlatılan bu mucizelerin hatıralarda anılan, tarihî, fevkalade olaylar olmaktan öte artık bir etkisi kalmamıştır. Kur'ân gibi akli bir mucizenin, Hz. Muhammed (sav)'e verilip, daha önceki peygamberlerin hiç birine bir benzerinin verilmemesinin hikmeti; onların peygamberliklerinin bir sonraki peygamberin gönderilişine kadar ki belli zamanla sınırlı ve belirli bir millete mahsus olmasıdır. Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliği ise, kıyamet gününe kadar baki olduğu için, O'na; bütün insanların peygamberi olduğuna tanıklık edecek Kur'ân-ı Kerim gibi, her devirde geçerli, akli ve eşsiz bir mucize verildi. Bu sebeple son peygamberin en büyük mucizesi Kur'ân'dır.
1) Buharî, Fezailu`l-Kur`ân, 4981; İtisam, 7274; Müslim, İman, 152