Müddessir: Cevherini Posana Hapsetme

Sözünü yükledin özüme. Beni benden fazla etmektir muradın. Ben bende kalamam artık. Kırmak istersin kabuğumu. Sonsuzluk ümidi koydun kalbime. Üzerime çullanan dünya toprağını yarıp çıkma vaktidir şimdi.

Beni ümit bilen Sen isen, ben nasıl razı olurum halime. Bendeki cevheri görmek isteyen Sen isen, ben nasıl saklarım kendimi.

Can toprağıma yağmur diye düşüyor sözün: “Sen ey içine kapanan…” İçimdeki nüveyi uyandırmak için sesleniyorsun. Daldığım rüyadan, aldandığım hazlardan çekip alıyorsun beni. Bana yüklediğin değeri açığa çıkarmamı bekliyorsun. Benden umduğunu bende bulmak istiyorsun.

“Sen ey değer yüklenmiş olan…”

Ah, evet; o “müddessir” benim; başkası değil!  Uyuşan tenime doğum sancısı gibi sokuluyor sözün: “Kalk…” Demek istiyorsun ki: “Sen ey özüne değer yüklenmiş olan, değerinin üzerine yatma. Kendini kendine gölge etme. Kendi kabuğunun içine sıkışma. Kendini azaltma; çoğalt. Çürütme cevherini, uyan. Razı olma bulduğuna, aradığını bulmak için kalk. Buralarda oyalanma, arzuların ötelere aç.”

Duyumsuyorum. Korları küllenmiş can ocağıma sıcacık bir nefha oldu sözün. Alevleniyor sevdam. Takılıp kaldığım ağları yırtmaya cesaretleniyorum. Gözlerimi bağlayan kokuşmuş perdeyi kaldırmak üzereyim.

Yüzüme bulanan onca çamura rağmen, tebessümümün ışığından ümit kesmiyorsun. Ardı sıra gözyaşı döktüğüm vefasız yüzlerden geçeyim istiyorsun.

Ümitliyim; içimde can ateşleri yaktın. İçimdeki şiirli hasretleri uyandırdın. “Sen muhteşem bir yaratılışa sahipsin!” dediğini duydum. Amennâ. Beni bana tanıttın. Ben kendimi yüz üstü düşmüş sanırdım; beni yücelere yolculuğa çıkarttın. Ben kendimi aşağılamaya alışmıştım, Sen adımı güzeller arasında yazmaya kararlısın.

“Kalk ve uyar…”  

“İyiliği yatırma” demek istiyorsun. “Potansiyelini keşfet… Açığa çıkar enerjini. Saçıver içinin cevherini. Işığa tut kalbini. Hayata dönüştür incecik nefeslerini. Uyutma erdemi. Ateşe tut ölgün nefeslerini.”

Ama ah, kıpırdayamıyorum. Yılgınlığa yenilmişim. Kendimi az bilmişim. “Benden ne çıkar!” demelerdeyim. Ürküyorum, çekiniyorum. Başkalarını “büyük” sandığım için bu çekingenlik; farkındayım. Arındıramadım daha zanlardan kendimi. Atamadım kalbime yük ettiğim hatırları. “Kim ne der?” kaygılarından kurtaramadım yakamı. Varlığıma katkısı olmayan fanilere minnet duymaktan alamadım kendimi. Hepten yoklukta kalsam, yokluğumdan hoşnut olacak vefasızları yok sayacak diriliğe erişemedim daha.

Durulamadım. Dirilemedim. Çaresizlerin dergâhına yapıştırdım kalbimi. Acizlerin ellerine teslim ettim ellerimi. İrademi ortaya koyamadım. Kir pas içinden çıkaramadım emanet ettiğin elmas tercihimi. Düştüğü yerlerden kaldıramadım beğenilerimi, övgülerimi, rağbetimi…

“Sadece Rabbini büyükle” dediğini duyarım, duyarım da başkalarını küçük bilmeye hazır değilim daha. Zor ama deneyeceğim. Sancılı ama razı olacağım. En başta en büyük bildiğim kendimi küçülteceğim,  “ben”imi sıfırlayacağım, “ene”mi yırtacağım, hatırı sayılır tek büyük Seni bileceğim. Düşecek üzerimden kokuşmuş zanlar. Kırılacak kalbimi hapsettiğim ateş sütunları.

“Elbesini temiz tut…”

Ah, ben şu dünyayı giyinmişim meğer. Fani muhabbetlere bürümüşüm kalbimi. Elimi kolumu bağlayan deli gömleğini çıkaramamışım henüz. Temiz bir elbise bulmalıyım. Eteğimi uzak tutmalıyım çamurlu yollardan.

“Uzak dur pisliklerden…”

Başkalarını “büyük” sandığım için bu çekingenlik; farkındayım. Arındıramadım daha zanlardan kendimi. Atamadım kalbime yük ettiğim hatırları. “Kim ne der?” kaygılarından kurtaramadım yakamı. Varlığıma katkısı olmayan fanilere minnet duymaktan alamadım kendimi.

Anlıyorum ki, yakama kir bulaşabilir. Ellerim isyana kalkabilir. Gözlerime günah değebilir. Çamura düşebilir yüzüm. Kanlanabilir kalbim. Öfke ve kin, nefret ve haset bulaşabilir kalbime. Bulaşıcı bu dünya… Kimseyi masum bırakmıyor. Her şeyde bir leke var. Hepten ak olmak mümkün değil. Toz kondurulmaz değil kimse.

Anlıyorum ki anlıyorsun beni. “Kirsiz olman mümkün değil” diyorsun. Günahsızlık beklemiyorsun benden. “Hatasızlık sana göre değil” diyorsun. Sadece “uzak dur” diyorsun.

Müşfik bir el gibi dokunuyor sözün omuzlarıma. Ta kalbimin içine bakarak, “Olur böyle şeyler!” diyorsun. “Aldırma… Kaldır yüzünü yerden; kınayanların kınamasından korkma!”

“İyilik yapmayı bir ödüle bağlama…”

Senin adına var olmaktan daha iyisi var mı ki? Senin hatırını saymak iyilik etmek için yeter gerektir elbette. Hatırın var bende… Senin adına iyi olma karşılığında Senden bir şey beklemem. Senin nazarında iyi görünmekten daha büyük kazanç olamaz ki… Bana bu ödül yeter; ötesini istemem.  Çünkü ben olmasam da iyiler olurdu şu âlemde. Sen beni seçtin iyiliğe özne olayım diye… Razıyım nasibime.

“Rabbin hatırına sabret!”

Sabrediyorum ey Rabbim, sabrediyorum. Senin hatırına “iyi” kalacağım. Sen istiyorsun diye iyiliği ayağa kaldıracağım. Varlığımı iyiliğe adayacağım. Gövdemi bir iyilik meşalesi olarak gezdireceğim yeryüzünün mahzeninde. Her şeyin devrildiği vakitlerde iyiliğin etten kemikten heykeline dönüştüreceğim varlığımı. Düşerken bütün ümitler, Senin adına var olma direnişini dik tutacağım. Sabredeceğim.