Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Mekke’de dünyaya geldi. Babası Kureyş’in kollarından Benî Zühre’ye sığınmış olan aslen Hüzeyl kabilesine mensup fakir bir kişiydi. İbn Mes’ud (r.a.)’un gençliği ve çocukluğu hakkında kaynaklarda bilgi mevcut değildir. Onun sadece Mekke müşriklerinden Ukbe b. Muayt’ın hayvanlarını otlatmakla hayatını kazandığı malumatına sahibiz.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) tebliğin başlangıcı döneminde İslam’a ilk girenlerden birisidir. Bizzat kendisi altıncı sırada Müslüman olduğunu ifade etmiştir. İbn Mes’ud (r.a.) Müslümanlarla birlikte Mekke müşriklerinin ağır eziyet ve işkencelerine maruz kaldı. Ancak buna rağmen putperestlik inancına geri dönmedi. Müslüman olduğunu herkese açıkça ilan etti. Üstelik o, Kâbe’de müşriklerin duyacağı bir şekilde yüksek sesle Kur’an okuyan ilk sahabi olmuştur.
Hz. Peygamber (sav)’in tavsiyesiyle Mekke’yi terk edip Habeşistan’a hicret eden Müslümanlardan biri de Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’dur. Bir süre burada kaldıktan sonra Mekke’ye geri dönerek Hz. Peygamber (sav)’e ve Müslümanlara katıldı. Medinelilerle gerçekleştirilen ikinci Akabe Biatı’ndan sonra başlayan hicretle birlikte Mekke’den Medine’ye göç edenlerin öncüleri arasında yer aldı. Medine’de Rasulullah (sav) tarafından Zübeyr b. Avvam (r.a.) ile din kardeşi kabul edildi.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Medine döneminde Hz. Peygamber (sav)’in bütün savaşlarına iştirak etti. Bedir savaşında Mekke müşriklerinin reisi Ebu Cehil onun tarafından öldürüldü. Uhut ve Hendek savaşlarında, Hudeybiye Barış Antlaşması’nda ve Hayber gazvesinde bulundu. Mekke’nin fethinin hemen ardından gerçekleştirilen Huneyn savaşı esnasında vuku bulan ilk bozgun esnasında Hz. Peygamber (sav)’in yanından ayrılmayan az sayıdaki sahabiden biri oldu.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Medine’de Mescid-i Nebî’ye uzak olmayan bir eve yerleşti. Bu sebeple Allah Rasulü (sav) ile çok yakın irtibat kurma fırsatı buldu. Üstelik ona Hz. Peygamber (sav)’in evine rahatça girip çıkma izni verilmiştir. Bu imkân dolayısıyla ömrünü Hz. Peygamber (sav)’in hizmetine adayan Abdullah (r.a.), sürekli onunla birlikte bulunmuş her işinde kendisine yardımcı olmuştur. Ashaptan Ebu Musa el-Eş’arî (r.a.) Medine’de Hz. Peygamber (sav)’in yanında en çok İbn Mes’ud (r.a.)’u gördüğünü, bundan dolayı kendisini ehlibeyitten biri sandığını nakletmiştir. Rasulüllah (sav)’ı çok yakından takip etme imkânı bulan İbn Mes’ud (r.a.) onun hayat tarzını, giyim-kuşamını ve özellikle de ibadet hayatını kendine örnek kabul etmiştir. Peygambere yakınlığı sebebiyle onun elde ettiği en büyük kazanç ise ilmi doğrudan Hz. Peygamber (sav)’den almasıdır. Nitekim Rasulullah (sav) büyük bir muallim olacağını kendisine müjdelemiştir. Nitekim daha sonraki süreçte Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Kur’an-ı Kerim’i, İslam dinini ve ibadet esaslarını diğer insanlara öğreten muallim sahabiler arasına katılmıştır.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Hz. Peygamber (sav)’in vefatıyla birlikte çok tehlikeli bir hale gelen ve Müslümanların varlık ve birliklerini tehdit etmeye başlayan ridde (dinden dönme) olaylarının bastırılmasında halife Hz. Ebu Bekir (r.a.)’e görüş ve tavsiyeleriyle yardımcı oldu. İkinci halife Hz. Ömer (r.a.) zamanında Şam fetihlerinde görev aldı. Bilhassa Yermük savaşında büyük kahramanlıklar gösterdi. Fetihlerin tamamlanmasından sonra ise hicretin 20. yılında halifenin emriyle Kûfe şehrinin aynı anda hem kadılığı ve beytülmal amilliği (maliye sorumlusu) görevini üstlendi. Şehrin kadılığına Şureyh (r.a.)’in tayin edilmesinden sonra da sadece beytülmalin idaresini yönetti. Hz. Osman (r.a.)’ın halifeliği esnasında da bu görevini devam ettirmiştir. Çok uzun süre Kûfe’de kalan İbn Mes’ud (r.a.) buradaki resmi vazifesi yanında ilmi faaliyeti ve yetiştirdiği talebeler vasıtasıyla Kûfe tefsir ve fıkıh ekollerinin de temellerini atmıştır. Hz. Osman (r.a.)’ın halifeliğinin son yıllarında görevden alındığı için başkent Medine’ye dönen İbn Mes’ud (r.a.) burada bir müddet daha yaşadıktan sonra vefat etti. (H.32/M.652-53) Halife Hz. Osman (r.a.)’ın kıldırdığı namazdan sonra pek çok sahabinin medfun bulunduğu Bakî Mezarlığı’na defnedildi.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) yaşadığı dönemdeki siyasi hadiselere katılmak yerine daha ziyade ilmi faaliyetleriyle meşhur olmuş bir sahabidir. Nitekim onun adı hadis, tefsir ve fıkıh gibi İslami ilimlerin kurucuları arasında zikredilir. Gerek erken dönemde Müslümanlığı kabul edişi, gerekse Hz. Peygamber (sav) ile yakın münasebeti sebebiyle İbn Mes’ud (r.a.) doğrudan pek çok hadis rivayet etmiştir. Hadis kaynaklarından ondan alınan 848 adet hadisten bahsedilir. Ayrıca pek çok sahabi de İbn Mes’ud (r.a.)’dan hadis rivayet etmişlerdir.
İbn Mes’ud (r.a.) Irak tefsir mektebinin temelini atmak suretiyle Kur’an ilimlerine de önemli katkılar sağlamıştır. Kendisi sahabe arasındaki Kur’an hafızlarının önde gelenlerinden biri kabul edilmiştir. Hz. Peygamber (sav) onun sesini ve Kur’an okuyuşunu çok beğenmiş ve takdir etmiştir. Abdullah b. Ömer (r.a.), Hz. Peygamber (sav)’in “Kur’an’ı şu dört kişiden öğreniniz: İbn Ümmü Abd (İbn Mes’ud), Muaz b. Cebel, Übey b. Kâ’b ve Salim” dediğini haber verir. Tefsirde otorite oluşunu vurgulamak için Abdullah b. Abbas (r.a.) onun hakkında “İbn Mes’ud Kur’an’ın en büyük tercümanıdır” ifadesini kullanmıştır. İbn Mes’ud (r.a.) sürekli Allah Rasulü (sav) ile birlikte olmasının verdiği avantajla yetmişten fazla sureyi doğrudan Peygamber (sav)’den öğrenmiştir. Onun tertip ettiği bir Mushaf nüshası da bulunmaktadır. Bu nüshanın halife Ebu Bekir (r.a.) tarafından bir araya getirilip Hz. Osman (r.a.) zamanında çoğaltılan resmi Mushaf’tan ayrıldığı belli başlı noktalar ise surelerin tertibi, bazı kelimelerin imlası ve yer yer tefsir kabilinden ilavelerin bulunması gibi hususlardır. İbn Mes’ud (r.a.)’un nüshasında bulunan açıklama mahiyetindeki ilaveler ve farklı kıraat şekilleri kendisinden sonraki İslam ilim ve düşünce hayatına derin tesir icra etmiştir. Ayrıca Kur’an hükümlerini öğrenme ve bazı müphem kelimelerin açıklanmasında da onun çalışmasına müracaat edilmiştir. Tefsir ve kıraat konusunda pek çok kişiye ders veren İbn Mes’ud (r.a.)’un en önemli talebeleri Hasan-ı Basrî, Katade, Ebu Abdurrahman es-Sülemî ve Ebu Amr eş-fieybanî’dir.
İbn Mes’ud (r.a.) hadis ve Kur’an ilimleri sahasında olduğu gibi fıkıh disiplininde de şöhrete sahiptir. Nitekim onun ilme vukufiyetini çok yakından bilen Hz. Ömer (r.a.) halifeliği esnasında değişik kültürlere, farklı yaşayış ve değerlere sahip bulunan insanların yaşadığı Kûfe’nin kaza, eğitim ve öğretim hizmetlerini yürütmek üzere Abdullah b. Mes’ud’u görevlendirmiştir. Vazifesi esnasında burada uzun sayılabilecek bir süre ilmi faaliyetlerde de bulunan İbn Mes’ud (r.a.), tefsir ve kıraat alanında olduğu gibi fıkıhta da Kûfe mektebinin kuruluşundaki en önemli payın sahibidir. Bu süreçte talebeleri onun görüşlerini ve verdiği fetvaları yazılı hale getirmişlerdir. Sonuçta Irak ve civarında Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) başta olmak üzere bazı sahabilerin görüşleriyle birlikte en çok İbn Mes’ud (r.a.)’un fetvaları ilgi görmüştür. Dolayısıyla daha sonra Ebu Hanife tarafından sistemleştirilecek olan Irak Fıkıh Ekolü’nün kurucusu olarak İbn Mes’ud (r.a.)’u göstermek mümkündür. “Nassın bulunmadığı yerde rey ve kıyasa baş vurulması” ilkesi ile “Sahih olduğu kesin olarak bilinmeyen hadislerin yerine içtihadın tercih edilmesi” gibi temel fıkıh prensipleri İbn Mes’ud (r.a.)’un hukuk anlayışını yansıtır. “Sizden hüküm vermek durumunda olan kimse önce Allah’ın kitabına baksın, aradığı orada yoksa onun Rasulü’nün hükmüne müracaat etsin, bunların her ikisinde de yoksa salihlerin hükmettiği ile hüküm versin. Şayet bunların hiçbirinde bir hüküm bulamıyorsa, kendi görüşüne başvursun. Bunu da beceremiyorsa hüküm vermekten vazgeçsin” düşüncesi de onun fetva hususundaki genel kanaatini açık bir şekilde ortaya koyar.
Irak Fıkıh Ekolü’nün kurucusu kabul edilen Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’un en önemli takipçi ve talebeleri ise Alkame b. Kays, Esved b. Yezîd, Abîde es-Selmanî, Mesruk b. Ecda, Amr b. Şurahbil ve Haris b. Kays’tır. Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife de bu ilim halkasının sonraki dönemdeki en önemli temsilcisidir.