Müslüman Gençler Dinden Uzaklaşıyor mu?

18 Mart 2025

Müslüman gençlerin dinle ilişkisinin gittikçe zayıfladığı, İslam’la bağlarının kopmaya başladığı, eş seçimi, aile düzeni, eğlence biçimi, başörtüsü, ibadetler vb. konularda dinin belirleyiciliğinin azaldığı yönünde çeşitli görüşler var. Bu durumun nedenleri ve sonuçları üzerine farklı düşünce ve yorumlar olduğu gibi; bunun bir illüzyon olduğu, sosyal medya aracılığıyla bu tür örnekler daha fazla görünür hale geldiği için “gençlerin dinden uzaklaştığı” şeklinde bir algı oluştuğu yönünde yorumlar da var. Bu bağlamda gerek akademik gerek sosyal çalışmalarıyla meseleye farklı açılardan odaklanmış isimlere “Müslüman gençler gerçekten dinden uzaklaşıyor mu yoksa bu bir illüzyon mu? Günümüz Müslüman gençlerinin dini yaşayış ve kavrayışları değişiyor mu?” diye sorduk.


“Z Kuşağı, dini daha çok manevi bir boyutta ele alıyor”

Doç. Dr. Fatma Odabaşı

Gençlik, sorgulama, eleştirme ve şüphelenmenin yüksek düzeyde olduğu ve kimlik arayışındaki karar alma sürecinin en sancılı/bunalımlı olduğu bir dönemdir. Bu durum tabii olarak gençlerin inançlarına ve dinî yaşantılarına da etki eder. Gençlik ve din ilişkisi, modernleşme, sekülerleşme, küreselleşme, dijitalleşme ve ulusal-global kuşak etkilerini de dikkate alarak çok faktörlü değerlendirilmesi gereken bir meseledir. 

Ülkemizde bilhassa din sosyolojisi alanında yapılan çalışmalar, gençlerin inanç düzeylerinin yüksek olduğunu ancak ibadetlerini yerine getirme noktasında aynı oranı sergilemediklerini göstermektedir. Bu durum, dinin etki boyutu olarak değerlendirilen, yeme-içme, giyim-kuşam, ekonomik faaliyetler ve tabii sosyal çevreyle ilişkiler gibi gündelik hayatın temel parametrelerinde dini ne derece referans kaynağı yaptıklarına dair verilerde de kendini göstermekte ve dinin gencin hayatında merkezi bir konumda olmadığı anlaşılmaktadır.

Gençlerin dinî duygu, düşünce ve davranışları, kendi kuşaklarının algılarına bağlı olarak şekillenmiştir. Bugün genç dediğimiz kesim kuşak sınıflamalarında “Z Kuşağı” olarak yer alır. Bireyselleşmeyi ve özgür düşünceyi ön planda tutan bu kuşak, dinin bireysel bir tercih olduğunu savunmakta ve toplumsal dindarlığa eleştirel yaklaşmaktadır. Geleneksel değerlere mesafeli, farklı inanç ve yaşantılara saygılı/hoşgörülü olan Z Kuşağı, dini daha çok manevi bir boyutta ele almakta ve şekilsel ibadetlerden ziyade anlam boyutuna önem vermektedir. Sosyal medya ve dijital teknolojiler, Z Kuşağı’nın din algısını ve dindarlık pratiklerini etkileyen en önemli faktörler olarak öne çıkmaktadır. Bu kuşağın dini bilgiye ulaşım biçimleri, dini içeriklerden beklentileri ve dini otoritelerle ilişkileri, dijital çağın dinamikleri çerçevesinde şekillenmektedir.

Gençlerin dini algı ve yaşantılarındaki değişimi, “eyvah gençler dinsizleşti” şeklinde okumanın doğru olmadığını da ifade etmemiz gerekir. Yapılacak şey, kapsamlı araştırmalarla manzarayı net şekilde ortaya koymak ve gençlerin dini algılarının şekillenmesinde etkili olan aile, okul, sosyal çevre ve dijital mecralar vasıtasıyla doğru ve etkili din eğitimi vermektir.

Son on yılda gençlikle ilgili yapılan çalışmalardan elde edilen veriler ışığında, Türkiye gençliğinin geniş bir kesiminin dünya görüşü bakımından “sekülerleşmiş” olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu sekülerleşmenin tüm değerlerden bağımsız olmadığını göz önünde bulundurmak ve gençlerde ahlâkçı bir tutumun öne çıktığını görmek gerekir. Başta din olmak üzere gençlerin, bütün davranış eğilimlerinde bu ahlaki idealizmin etki ve izlerini görmek mümkündür. İyi insan olmak, adaletli davranmak, dürüstlük, namusluluk, büyüklere saygı, aile değerlerine bağlılık, manevi ve ahlaki değerlere verilen önem gençlerimizde kendisini yüksek düzeyde göstermektedir. Alandan gelen veriler, ahlâklı olmanın gençlerin gözünde dindar olmaktan daha önemli bulunduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak, kanaatimce gençlerin dini algı ve yaşantılarında sekülerleşme lehine bir değişme olduğunu söylemek mümkündür. Sosyal mecraların “olmayan bir durumu sergilediği” söylenemez. Bunun yerine, “mevcut halin daha görünür olmasında etkili olmuştur” demek daha isabetli olacaktır. Gençlerin dini algı ve yaşantılarındaki değişimi, “eyvah gençler dinsizleşti” şeklinde okumanın doğru olmadığını da ifade etmemiz gerekir. Yapılacak şey, kapsamlı araştırmalarla manzarayı net şekilde ortaya koymak ve gençlerin dini algılarının şekillenmesinde etkili olan aile, okul, sosyal çevre ve dijital mecralar vasıtasıyla doğru ve etkili din eğitimi vermektir.

“Dindar olmak, dindar kalabilmek giderek zorlaşıyor”

Meral Günel

Her iki görüşte de haklılık payı var aslında. Ancak başta bir rezerv koyayım: Dinden uzaklaşma temayülünü sadece gençlerin omuzlarına yüklemek de konuya dar bir bakış veriyor. Yetişkin (!) sayılan yaşlardaki insanların da din ile en azından yukarıda sayılan başlıklarda sorunlu bir ilişkisi olabiliyor gözlemleyebildiğimiz kadarıyla.

Gelelim sorunun esas kısmına… Evet, maalesef giderek seküler zihin yapısının Müslüman zihin yapısını alt ettiğine şahit olduğumuz bir dönemden geçtiğimiz doğru. İman ile ibadetler ve ahlak arasında bir bağlantı ve sebep-sonuç ilişkisi olduğu, olması gerektiği yeterince içselleştirilmeyince bu durum davranışlarda “dinden uzaklaşma” denilen fotoğrafı ortaya çıkarıyor. Çocukluktan itibaren ailenin dizi dibinde, hayatta en önemli, en vazgeçilmez değerlerin neler olduğunu merhamet, sevgi ve kararında disiplinli bir yoldan öğrenemeyenler, yetişkinlik döneminde kendi iradeleriyle “dini kimlik”lerini oluşturmakta zorlanıyor. Ya sosyal ve kültürel çevrenin yahut popüler kültürün tazyiki, kişisel zafiyetler… ne derseniz deyin, çeşitli sebeplerle din ile araya mesafe koymak kolay, dindar olmak, dindar kalabilmek ve dindar olarak nitelendirilmeyi taşımak zor hale geliyor. Dinin sadece iman boyutu benimle olsun o da hiç sesini çıkarmadan uslu uslu kenarda dursun, ben ne zaman çağırırsam o zaman koşa koşa gelip beni bulsun, kurtarsın gibi bir anlayış, gündelik hayatımızdaki seçimlerimizi “ben istiyorum / ben istemiyorum” putuna teslim olarak yapma temayülü elbette dinden uzaklaşmayı işaret eder. 

Beri tarafta, tam aksi yönde tertemiz niyetleri, güçlü iradeleri ve bilinçli dindarlıklarıyla temayüz eden pırıl pırıl gençler de var, iyi ki var. Evet, problemli tarafı görelim, çözüm arayalım, ama var olanın da kıymetini bilelim, takdir edelim. “Şükür, nimeti artırır” ferman-ı ilahisine kulak verelim. Değil mi ki iyiler var, iyilik var; asıl olan bunlardır diğerleri arızidir diye bakalım. 

Şu notu da ilave edebilirim konuyla ilgili olarak: Dini bir konuda özellikle gençlerle muhatap olacak âkil kimselerin gençlerin zihin dünyasını, kullandıkları dili, metaforları, gündemlerini olabildiğince takip ederek kaynaklardan elde ettikleri bilgileri onların gönüllerine, akıllarına süzerek akıtacak bir dil yakalamaları gerekiyor. Gençlerin de nasıl bir din ile muhatap olduklarını doğru kaynaktan öğrenme konusunda ilgili ve gayretli olmaları.

“Türkiye, evrensel sekülerleşme tartışmalarının seyrini değiştirebilir mi?”

Doç. Dr. Volkan Ertit

Uzunca bir süre, Rodney Stark, Grace Davie, Peter Berger gibi din sosyologları, eldeki verilere rağmen Amerika’nın sekülerleştiğini kabul etmediler. Amerika’daki dinsizlerin oranı son 50 senede 11 kat arttı ve geleneksel Hıristiyan değerler toplumdan hızla uzaklaştı. Buna rağmen Stark, “Sekülerleşme tüm toplumun dinsizleşmesi demektir; halen Amerika’da tanrıya inandığını söyleyenler vardır, o zaman teori çökmüştür.” (Stark, 1999) şeklinde özetlenecek bir argümanı uzun zaman savundu. Berger ise akademik titizliği hepten bir kenara bırakıp, köşe yazısı formatında, veriye yer vermeden sekülerleşme teorisinin çöktüğünü iddia eden yazılar yazdı veya konuşmalar yaptı. Ne yazık ki köşe yazısı formatındaki bu verisiz yazılar ya da konferans konuşmaları bizim ülkemizde de akademik metinler tarafından referans alındı. Davie ise, bir tek Avrupa’nın sekülerleştiğini, dünyanın geri kalanında böyle bir dönüşüm olmadığını iddia etti. Hatta İngiltere’de dahi aslında insanların halen inandığını ama bir tek kiliseleri ile aralarına mesafe girdiğini vurguladı. Bu üç ismin etki alanlarından dolayı onlardan bahsetmek gerekiyor.

Ancak son on sene içerisinde yayımlanan çalışmalar (en son 2025 Ocak ayında Social Forces dergisinde David Voas’ın Amerika’yı merkeze alan çalışması yayımlandı) bu tarz iddiaların da gücünü ve yaygınlığını sınırlamaya başladı. Batı’da klasik sekülerleşme teorisiyle ilgili tartışmaların harareti eldeki veriler sebebiyle azalmış durumda. Amerika da dahil olmak üzere, Batı dünyasında modernleşen ama aynı zamanda dindarlaşan veya dindarlığını koruyan bir toplumla karşılaşmak çok kolay değil. Bu sebeple sekülerleşme tartışmaları da eskisi kadar popüler değil. 

Tam bu noktada, Türkiye ilginç bir çalışma alanı olarak ortaya çıkıyor. Zira Türkiye de modernleşen bir ülke ve sekülerleşme teorisine göre böyle bir ülkenin doğaüstü alandan uzaklaşması bekleniyor. Türkiye’de 2023-2024 yılları içerisinde farklı üniversitelerin farklı bölümlerinde, merkezinde sekülerleşme kavramı olan 20’nin üzerinde doktora ve yüksek lisans tezi yazıldı. Bu tezlerde gençlerin daha dindar olduğunu ortaya koyan bir bulguyla karşılaşılmadı. Ancak bu noktada farklı bir soru ortaya çıkıyor. Türkiye’nin dindarlaştığına dair yapılan bir çalışma olmasa da şöyle varsayalım: “Bu bir illüzyon; sosyal medya aracılığıyla sekülerleşme diye tabir edilen örnekler daha fazla görünür oldular ve aslında gençler dinden uzaklaşmadılar, geleneksel İslami kodları çok daha fazla içselleştirmiş durumdalar.” Bunun doğru olduğunu varsayalım. Bu noktada esas heyecan verici olan Türkiye’nin bu istisnalığı aslında. Modernleşen tüm ülkeler belli dinamikler sebebiyle (Steve Bruce’un sekülerleşme paradigması oldukça açıklayıcı) sekülerleşmiş iken, Türkiye’nin bu dönüşüme sahip olmaması aslında Türkiye sekülerleşiyor mu sekülerleşmiyor mu tartışmalarından daha heyecanlı. Hatta Türkiye’nin bu istisnalığını savunanlar iddialarını sistematik şekilde sunabilirlerse, evrensel sekülerleşme tartışmalarının seyri dahi değişebilir. “Modernleşmenin tüm dinamiklerine rağmen Türkiye’deki gençler dindarlıklarını koruyorlar. Çünkü (…)” cümlesindeki boşlukların daha heyecan verici tartışmaları tetikleme potansiyeli olduğunu düşünüyorum.

“Geleneksel dini otoriteler gençlerle iletişim kuramıyor”

Dr. Necdet Subaşı

Günümüz Türkiye’sinde gençlerin dindarlık eğilimleri ve dini yaşayış biçimleri, modern çağın köklü dönüşümlerinden etkilenerek çok boyutlu bir değişim sürecine girmektedir. Din sosyolojisi alanındaki güncel araştırmalar, bu dönüşümün yalnızca iletişim teknolojileri ve küreselleşme süreçlerinden değil aynı zamanda dindar-muhafazakâr iktidar söylemlerinin yarattığı toplumsal tecrübeden de beslendiğini göstermektedir. Geleneksel dinî kurum ve temsilcilerin modern dünyayı anlama ve açıklamadaki yetersizliği, gençleri yeni teolojik arayışlara yönlendirirken, dini anlama ve yaşama biçimlerinde alternatif yaklaşımlar geliştirmelerine de zemin hazırlamaktadır.

Akademik literatürde “modern dindarlık” ya da “bireyselleşmiş dindarlık” olarak tanımlanan bu durum, gençlerin dinî düşünceyi seküler çağın gereklilikleriyle yeniden yorumlama çabası olarak değerlendirilebilir.

Kuşaklar arası farklılıklar ve öğrenme biçimlerindeki değişimler, gençlerin dinî bilgiyi edinme ve yorumlama süreçlerini dönüştürmektedir. Dijital mecraların sunduğu küresel bilgi akışı, evrensel dinî tartışmalara erişimi artırarak geleneksel otoritelerin tekelini zayıflatmaktadır. Aynı zamanda, din ile siyaset arasındaki problemli ilişki ve geleneksel söylemlerin ahlaki meseleler karşısındaki yetersizliği, gençleri hem dini siyasal olandan bağımsız ele almaya hem de modern düşünce biçimleriyle uyumlu yeni perspektifler geliştirmeye yöneltmektedir.

Akademik literatürde “modern dindarlık” ya da “bireyselleşmiş dindarlık” olarak tanımlanan bu durum, gençlerin dinî düşünceyi seküler çağın gereklilikleriyle yeniden yorumlama çabası olarak değerlendirilebilir. Geleneksel formlardan uzaklaşan bu yaklaşım, ahlaki duyarlılık ve manevi arayışları tamamen dışlamazken, sağ-muhafazakâr iktidar pratiklerinin din üzerinden inşa ettiği söylemlere karşı da yeni bir dil geliştirme eğilimini beraberinde getirmektedir. Bu yeni dil hem modern düşünce biçimleriyle uyumlu bir dini anlayışı şekillendirme hem de mevcut söylem ve politikaların sınırlarını aşma çabasını içermektedir.

“Yeni bir dindarlık formu yaygınlaşıyor”

Dr. Fatma Ekinci

“Gençlik” sosyolojik bir kategori olarak görülmekle beraber, homojen bir gençlikten söz etmek mümkün olmadığı gibi dindar gençlerin de bir bütün olmadıklarını, çeşitlilikleri ve farklılıklarıyla ele alınmaları gerektiğini belirtmeliyim öncelikle.

Sorunuza gelecek olursak, konuyu ister genel olarak dindar/muhafazakâr camia, isterse gençler özelinde ele alalım, dinî yaşayış ve kavrayışta yaşanan farklılaşmayı tüm toplum nezdinde son dönemlerde yaşanan ekonomik, sosyo-kültürel ve politik değişimden bağımsız göremeyiz. Bilhassa küreselleşme ve baş döndürücü bir hızla cereyan eden teknolojik gelişmelerin yol açtığı zihniyet dönüşümünün ve toplumsal yapıda meydana gelen değişimlerin, dinî tasavvur, değer ve uygulamalarda da değişimi beraberinde getirdiğini vurgulamak gerekir. Bu itibarla dindar/muhafazakar camiayı da içine alacak şekilde toplumun tüm katmanlarına yayılan bir değişimden söz etmek ve bahsettiğiniz hususu yaşanan değişimin din alanına yansıması olarak değerlendirmek mümkün. Bu durumun genç nesiller özelinde ne tür sonuçlar ürettiği, boyutları ve toplumsal maliyeti hakkında henüz kesin bir kanaat oluşmamış olsa da son dönemlerde yapılan alan araştırmaların bulgularından yola çıkarak, soruda bahsettiğiniz şekilde dinî referansların bireysel ve toplumsal hayatı belirlemedeki ağırlığı ve etkisinde bir zayıflamadan söz edilebilir. Bir yönüyle sekülerleşme eğilimi olarak nitelendirilebilecek bu durumun diğer taraftan kuşak farklılaşması ile ilişkili olabileceği, bu yaş dönemlerinin kimlik çatışmalarının en çok yaşandığı yaş kategorisi olması hasebiyle sosyolojik bir değişimden ziyade dönemsel eğilimlerin bir sonucu olabileceği de ihtimal dahilinde görülebilir.

Ancak Türkiye’de gençlerin dinle kurduğu ilişkide yaşanan değişimin dinden uzaklaşmadan çok geleneksel dinî anlayışla mesafe şeklinde cereyan eden yeni bir dindarlık formu olarak nitelendirilebileceği kanaatindeyim. Kentleşme, eğitim, ekonomik hayatta yaşanan farklılaşmalar ve teknolojinin de etkisiyle gençlerin ebeveynlerinden ayrışarak, modern hâkim söylem karşısında referans değerini kaybeden geleneksel dindarlıktan uzaklaştıkları, giderek çeşitlenen din yorumları karşısında bireysel ve rasyonel tercihlerle şekillenen bir dindarlığa yöneldikleri ve dinî inanç ve pratikleri bireysel ve eleştirel bir şekilde yorumlama eğilimi içinde oldukları dikkat çekiyor. Bu anlamda modern ve seküler olanla geleneksel ve dinî olanın iç içe geçtiği, melez bir dindarlık formuna evrilmiş bu anlayışın, zihniyet düzeyinde ve din tasavvurunda gelenekselden uzaklaşmak suretiyle dinle ilişkisini yeni bir zeminde ve yeni bir formla sürdürmek istediğini söylemek mümkün. Dijital teknolojilerin yol açtığı tekillik ve yalnızlaşmanın, bilhassa dinî bilgiye ulaşmada internet ve sosyal medyanın aktif kullanımının da bu süreci desteklediği ilave edilebilir.

“Gençlerin dini tercihlerinde belirleyici etken bireyselleşme”

Dr. Büşra Bilgin

Türk toplumunun dindarlık yahut sekülerlik eğilimleri uzun süre birçok spekülasyonun konusu olmuş; toplumsal değişimler iktidar-muhalefet gerilimi ekseninde değerlendirilmiştir. Son yıllarda ise bu konuda karşımıza çıkan saha araştırmaları ve akademik çalışmalar ideolojik ve siyasî eksenlerden ziyade bireysel tercih ve yorumlar ile özneleşme deneyimlerini gündeme taşımıştır. Bu minvalde gençlerin dinî inanç ve uygulama alanındaki tercihlerinin kurumsal olarak bağlı bulundukları okul, cemaat hatta aile gibi yapılardan ziyade bireysel görüş ve deneyimleriyle şekillendiğini hatırda tutmak önemlidir. İmam Hatip Okulları ve İlahiyat fakülteleriyle birlikte birçok sivil toplum kuruluşunun uhdesinde yürütülen gençlik faaliyetleriyle de desteklenen dinî eğitim-öğretim faaliyetleri özellikle müfredat ve yöntem bakımından zenginleşmekte, aynı ölçekte de merkezîleşmektedir. Buna mukabil öğrenimin karşılık bulduğu toplumsal hayatta dindarlığın görünümleri çeşitliliği gittikçe artan bir spektruma dönüşmektedir.

Günlük ibadetler ile dinî ritüellerin takibi, fıkhın bir referans noktası olarak kabulü, giyim-kuşam ve tüketim biçimleri gibi somut göstergelerle değerlendirilebilen bu durum aslında zihinsel bir dönüşüme işaret etmektedir. Bireyselliğin yükseldiği bir çağda manevi olanın da bir deneyim alanı biçiminde görülmesi; “New Age” dinî akımların yeni yüzlerle hızlı bir şekilde dolaşıma girmesi ise dindarlığın “melez” versiyonlarının ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Kurumsal bir İslam anlayışının parçası olmaktan kaçınmayı tercih eden bazı gençlerin de bu türlü yeni senkretik manevi alanlara yönelmesi yine bireyselliğin tesirini gördüğümüz bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.