Konuyla ilgili pek çok sahih hadisten biri olan bu rivayet, kapsayıcılık yönünden öne çıkanlardandır. Müslümanların birbirleriyle kardeşliği, Kur’ân-ı Kerim’in “Hiç şüphesiz bütün müminler kardeştirler” (Hucurât 49/10) ilahi beyanı ile sabit bir hüküm oluşu yanında, bu ayet İslam âlimlerinden bazılarının ifade ettiği müminle Müslümanın aynı olduğu gerçeğinin de delilini teşkil eder. Bu kardeşliğin din itibariyle olduğu apaçık bilindiği gibi, kan kardeşliğinden daha üstün ve öncelikli bir değer oluşu da kabul edilir. Anılan kardeşlik her türden, her sınıftan, her mevki ve makamdan Müslümanı kapsayıcı bir nitelik taşır. Bu anlayış, efendi ile köleyi kardeş sayar. Din kardeşliğinin gereği olarak müminler arasında yardımlaşmanın, dostluğun, ülfet ve muhabbetin, şefkat ve merhametin gelişip güçlenmesi, artması, yaygın hale gelmesi hem teşvik hem emredilir.
Zulüm adaletin zıddıdır. İslam, zulmün yani haksızlığın her çeşidini yasaklar, haram kılar. Zulüm sadece adalet sayesinde ortadan kaldırılır. Haksızlık kime yapılırsa yapılsın haramdır; adalet her türlü haksızlığı ortadan kaldırıcı ve herkesi kapsayıcı bir fazilet olma özelliği taşır. Din kardeşine zulmetmeme, haksızlık yapmamanın özellikle anılması ise, kardeşlik hukuku ve ahlâkını en üst seviyede koruma ve gereğini yerine getirme emrinin icabıdır. Tıpkı bunun gibi din kardeşini düşmana teslim etmeme, onun hayatını tehlikeye atmama, onu asla terk etmeme, feda etmeme de Müslümanın önemli görevleri arasındadır.
Bu hadis bize bir Müslümanın ihtiyacını gidermenin fazilet olduğunu ve bunu yapana Allah Teâlâ’nın ne büyük ikramda bulunacağını öğretiyor. “Kul kardeşinin yardımında bulundukça, Allah da kuluna yardım eder.” (Müslim, Zikir 37-38) Her insan Allah’a muhtaçtır. Bu muhtaçlık sadece maddi ihtiyaçlar planında düşünülmemeli, manevi ihtiyaçlarımızın en az maddi ihtiyaçlarımız kadar hatta ondan daha öncelikli ve önemli olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Manen tatmin olmayan insanları maddi açıdan tatmin etmenin neredeyse mümkün olmadığını düşünmek gerekir.
İnsan bu dünyada maddi manevi, küçük büyük birçok sıkıntılarla karşılaşabilir. Bu sıkıntıları gidermede, tıpkı ihtiyaçları gidermede olduğu gibi, Müslümanlar birbirine yardımcı ve destek olurlarsa, buna karşılık Allah’tan başka hiçbir dost ve yardımcının olmayacağı kıyamet gününde O’nun yardımını hak ederler. Bir insan için bundan daha büyük bir mutluluk düşünülemez.
Bir Müslümanın başkaları tarafından bilinmeyen, görülmeyen, aleni ve herkesin arasında işlenmemiş bir ayıbını ve kusurunu örten, onu ifşâ etmeyen kimsenin Allah da kusurunu örter. Kusurları örtülmesi, ortaya dökülmemesi gerekenler kötülükleriyle şöhret bulmamış olan iyi hal sahipleridir. Günah ve kusuru aleni işleyenler, uyarıldıkları halde kötülüklerine devam edenler, yani din dilinde fâsık ve fâcir diye anılanlar bu hükmün dışında kalır. Böyle olanların işledikleri fenalıkları örtbas etmek onları daha da cesaretlendirir ve kötülüklerinin artmasına yardım eder.