Necm: Ufukta Cebrail Göründü

Kitab’tan mı şüpheleniyorsun? Bir insan karalamış olabilir mi diyorsun bu aydınlığı?

Okuduğun ve harfiyyen uyguladığın onca kitaba ne diyorsun? İnsanların karaladığı...

Hangisini Cebrail getirmiş olabilir? İlahi ilhamın, vahyin kaynağı o melek...

Hangisi bizzat Allah’ın sözleridir ki?

Sen gibi insanlar yazdılarsa neden bu denli yüceltiyorsun? Yazar deyince gözlerin parlıyor. Birlikte fotoğraf çekilsen duygulanıyor, bir imzalarını almak için sıraya giriyorsun. Başucu kitabı, kalbin orta yeri kitabı yapıyorsun? Sözlerinin altını çiziyor, hatmediyor, ezberine alıyor, hafızı oluyor, altını çizdiğin satırları hayat yolu ediniyor, ölümüne yürüyorsun.

Sözü seviyorsun. İtiraf et. Düşünceyi,anlamlılığı, hikmeti seviyorsun.

Fakat bir tek Kur’ân’dan yana şüphelerin var öyle mi?

Sağduyunu alarak içeriğine hiç baktın mı? Hiç başka bir sanı altında kalmadan sadece kendi aklın ve kalbinle hiç bu satırları yokladın mı?

Gökten inmedi, diyorsun. Bir insanın kişisel çıkarları adına, belki de salt kendi toplumu ve kendi dönemi için yazmış olduğu satırlar olabilir diyorsun öyle mi?

Elindeki diğer her kitabı da at o halde. Onların hepsini birer insan yazdı. Sen bir Kur’ân’ı anlamadan reddederken, birçok Kur’ân olmayanı yığıyorsun hayatına.

Başka başka “sureler” var ezberinde belli ki. Emirler var muhakkak ve yasaklar tabii ki. Başka insan ve toplumların idealleri, kimbilir çıkarları, hayata kattıkları anlamlar, bakış açıları, fikirleri geziniyor senin kalbinde, aklında, belleğinde, evinde, sokaklarında...

Çocuklarının ezberlerinde...

Senin yollarını sen gibi insanlar çizmiş belli ki. Sana sadece usluca yürümesi kalmış. Düşmesi yollara...

Söylesene sen hangi kulun emrisin? Hangi emrin kulusun böyle?

Elindeki diğer her kitabı at o halde. Çünkü sen bir Kur’ân’ı reddederken, birçok Kur’ân olmayanı yığıyorsun hayatına.

Tabii ki bir tek İlah’ın yaşam değerlerini reddederken, birçok ilahı da yığıyorsun kalbine.

Gün içine bir bak. Bir gün içerisinde sabahtan akşama kadar veya geceler boyu kimi zaman hangi temel yaşam ilkelerine hassasiyet göstererek gününü gün ediyorsun? Güneşini yatırıyorsun. Ayını, yıldızını ayaklandırıyorsun göğünde.

Her şeyi yaşarken en çok hassas olduğun, titizlikle uyduğun, seni içten içe yöneten, yönlendiren vazgeçilmez düşüncen, duygunu nerden, kimlerden alıyorsun?

Kendini ve gündelik ömrünü bir gözden geçir.

Sabah kaçta kalkıyorsun? Kalktığında ilk aklına gelen ne? İlk neye bakıyorsun? İlk hangi sözler geliyor diline? Geceden başlayan zihinsel yürüyüşlerin birazdan sana hangi adımları atttıracak? Kendini neye kurmuştun geceden? Ne için çalıyor sendeki hassas saatler?

Hazlarına mı kurdun bedenini?

Temel ihtiyaçlarından doyabiliyor musun? Yoksa ihtiyaç çizgisinde nasıl doyulur, kanaat de nedir, temel lükslerime bir de temelsiz bir dizi lükslerimi eklesem ne çıkar havasında mısın?

Senin Lat’ın senin hazların mı? İçindeki doyumsuzluk canavarın mı?

Ödevlerini bir bir ihmal eden, hakkından hep fazlasına tamah eden, daha olmadı başkalarının haklarına gözlerini diken bencilin biri olup çıkman bu yüzden mi? Neyi merkezine aldın? Neyi kıblen kıldın?

Hangi kitaplardan böyle oldun sen?

Cebrail sana bir tek Allah sözü de mi getirmedi Son Peygamber eliyle?

İçinde hiç bir güç, seni bir yalnızlığında bulup da “Oku! Oku!” siye sıkıştırmadı mı?

Ya senin Menat’ın ne? Ataların mı? Hiç yanlış yapmadığına inandığın tarihi olağanüstüler birliği? Şayet öyleyse neden senin gibi bir torunları var? Hanginiz yanlışsınız? Onlar mı, sen mi? Belki de biraz onlar, biraz sen, ben. Atalarını sorgulamanın yanlış olduğunu, onların istisnasız her konuda doğru olduklarını iddia ediyorsan bil ki vahiyden kopmuşsun demektir. Vahyin “ya atalarınız yanlış yaptıysa?” sorgulamasını sana sordurmasından ve bütünüyle geçmişte kalmış yaşamını değiştirmen gerektiğinden korkuyorsun. Ve atalarına tapınıyorsun. Çok daha iyi bir gelecekten yanlışlarında olduğu bir geçmişe sığınıyorsun.

Ah bir de Uzza var. Gelenek! Hem normal yaşam, neredeyse yaşarken ölüm geleneği. Hem de yanlış bir din geleneği. Gelenek diye tapındığının içinde atalarının bir zaman kendileri için hoş buldukları, yapılması güzel olur dedikleri yaşam alışkanlıkları var. Belki de gerçekten yanlış. Belki de seni en çok mutsuz eden şeyler onlar. Günün değişen doğru şartlarına hiç uygun olmadığı için seni boş yere zorlayan. Hayatını zora sokan şeyler... Geçmişin yığıntısı.

Geleneğin iyilerini alıp kötülerini atarak arınmalısın geçmişinden şimdine, gününe, anına.

Nasıl putların var senin? Mabedini, kalbini, kalabalığını bir gözden geçir. Kalbini kalbinden süz.

Bak bir Kitab’ına. İyi bak ki onu ilham eden Cebrail/ vahyi taşıyan o büyük melek, o büyük ilahi ilham gücü Son Peygamber’e göründü.

Senin kalbine tek gerçeğini koyup gitmek için göklerden.

Başka başka “sureler” var ezberinde belli ki. Emirler var muhakkak ve yasaklar tabii ki. Başka insan ve toplumların idealleri, kimbilir çıkarları, hayata kattıkları anlamlar, bakış açıları, fikirleri geziniyor senin kalbinde, aklında, belleğinde, evinde, sokaklarında...

Kırıp Lat’ını/ canavarlaşmış benliğini, Menat’ı/ atalarını övme dinini, Uzza’yı/ yanlış geleneklerin tümünü seni sömüren her yanlışı senden uzağa sürmek için, ilahi yaşam bilgisiyle geldi. Bilince uyandırdı. Cebrail.

Sen de oku vahyi. Git bir elini yüzünü yıka. Gündelik kirlerini koy bir tarafa. Yüzün, kimliğin, alnın, onurun, bakışın, bakış açın, kişiliğin belki bu satırlarda...

 

Sen de gör Cebrail’in herkese getirdiğini. Sen de görüşmüşçesine yakın ol Cebrail’le. Ha şahdamarından, ha Allah yanından inen yaşam öğretisine içtenlikle bir dokun. Dokunaklı ayetlerini bir oku. Düşün Cebrail’in insana getirdiği bu sözleri. Altı bin altı yüz altmışaltı söz... Ya da bir tanesini çek içinden. Mesela, La ilahe illallah sözünü...