Kitap, “Cahiliyye Dönemi” ile başlayıp “Hz. Peygamber İnsanlığa bir Lütuf Olarak Gönderilmiştir” ile bitiyor. Kitapta özellikle bu iki bölüm başlığı dikkat çekiyor: Rasûlullah (sav)’ın Ahlak ve Şemaili”, “Hz. Peygamber İnsanlığa bir Lütuf Olarak Gönderilmiştir”.
“Rasûlullah (sav)’ın Ahlak ve Şemaili” bölümünde sahabenin gözünden Hz. Peygamber’in ahlaki vasıflarından, aile yaşantısındaki arkadaş çevresindeki hâl ve hareketlerine, fizikî görünüşünden hayata bakışına kadar pek çok özelliği, gündelik yaşantısından örneklerle tavsif ve tarif edilmiş. “Rahmet Peygamberi”, Hz. Ali (ra), Enes b. Malik (ra) gibi hayatının hemen büyük kısmında Rasûlullah (sav)’a yanında olan sahabelerin ağzından Peygamberî yaşantıya tanık ediyor bizi.
“Hz. Peygamber İnsanlığa bir Lütuf Olarak Gönderilmiştir” bölümü ise Hz. Peygamber’in mesajının eşsizliğinden bahseden bir yazı ile açılıyor. “Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik” (Enbiya Suresi, 107) ayeti ile açılan bahis, yalnızca bu ayetin bile ne denli eşsiz bir mesaj içerdiğine ilişkin diğer kitabî dinlerle ilişkilendirilen açıklamalarla devam ediyor. Ardından gelen “Hz. Muhammed’in Peygamberliğine Bağlı Olarak Rahmetin Keyfiyet ve Kemmiyet(Nicelik) İtibariyle Değeri”, “Hz. Muhammed’in Peygamberliği ve Yeni Dünya” vb. başlıklardan anlaşılacağı üzere bölümde Hz. Peygamber’in peygamberliği ve mesajı üzerine çeşitli başlıklarda toplanmış yazılar bulunuyor.
Rahmet Peygamberi bütünüyle ele alındığında kitapta gerçekdışı ve hurafe tabir edilecek rivayetlere yer verilmediğini, peygamberin insani vasfının da peygamberlik vasfı kadar göz doldurduğunu ve İslam öncesi Mekke’sini gerçeğe yakın bir şekilde tasvir ettiğini söylemek gerek. Bu haliyle kitap ilmî bir eser görüntüsü çiziyor, ancak üslup yönünden ilmî çalışmaların katı ifadelerinden sıyrılmış durumdadır.
Kitaptan bir bölüm:
“Rasûlullah (sav) şehre girdi. Halk sükûnete kavuştuktan sonra da Kâbe’ye gidip tavaf etti. O sırada Kâbe’nin üzerinde ve çevresinde 360 tane put vardı. Rasûlullah (sav) elindeki asa ile putlara dokunuyor ve “Hak geldi, batıl yok oldu. Muhakkak ki batıl yok olmaya mahkûmdur. Batıl, ne yoktan var edebilir, ne de öleni diriltebilir” mealindeki ayeti okuyordu. Hz. Peygamber asasıyla dokundukça putlar yüzüstü düşüyorlardı.
Rasûlullah (sav) Kâbe’deki resim ve heykelleri gördü ve bunların kırılmalarını emretti. Hz. Peygamber tavafını tamamlayınca Osman b. Talha’yı çağırdı ve Kâbe’nin anahtarını ondan aldı. Kapı açıldı ve Rasûlullah (sav) içeri girdi.
Peygamber Efendimiz hicretten önce bir gün Osman anahtarını istemiş, fakat Osman çok kaba sözler sarf edip anahtarı vermemişti. Buna karşılık Rasûlullah (sav) ona son derece yumuşak davranmış ve “Ey Osman! Umarım bu anahtarı bir gün benim elimde göreceksin ve onu istediğim yere koyacağım” demişti. Osman ise: “O gün Kureyş yok olmuş, zelil bir hale düşmüş olur” demişti. Hz. Peygamber de “Hayır, bilâkis o gün hayat yücelecektir” buyurmuştur.
İşte Hz. Peygamber’in o gün Osman’a söylediği söz yerini bulmuş, anahtar istenince Osman da Rasûlullah (sav)’ın dediklerinin ortaya çıktığını anlamıştı.
Rasûlullah (sav) Kâbe’den çıkınca Hz. Ali elinde Kâbe anahtarı olduğu halde yanına gelmiş ve “Ya Rasûlullah! Sikaye ile birlikte hicâbe görevini bize ver” demişti. Hz. Peygamber ise: “Osman b. Talha nerede?” diye sormuş. Hemen onu çağırmışlar ve yanına gelince ona: “İşte anahtarın, ey Osman! Bugün iyilik ve vefa günüdür. Onu ebediyyen sende kalmak üzere al, sizden onu ancak zalimler geri alır” buyurmuştur.” (s.302)
Kitabın künyesi:
Adı: Rahmet Peygamberi
Yazar: Nedvî
Çeviren: Prof. Dr. Abdülkerim Özaydın
Yayınevi: İz Yayıncılık
Yayın yılı: 2005
Sayfa: 456