Bugün size yaklaşık 50 sene, belki daha da önce İstanbul'da yaşanan küçük bir hikâyeyi anlatacağım. Olayı samimi bir toplantıda bizlerle paylaşan; Hafız Münevver Sarıgüzel Hanımefendi. Olayın kahramanı ise kız kardeşi; Hafız Aynur Akman Hanımefendi. Yer: Süleymaniye. Mekân: Hattat Müşerref Çelebi'nin konağı.
Münevver Hanım hıfzını tamamladığında 10 yaşında var yokmuş. Yaşının küçüklüğü münasebetiyle hafızlık cemiyetini kadınlı erkekli tertip etmişler. Rahmetli anneleri de hocalık yapan muhterem bir hanımmış. Hafız Münevver de çocuk denecek yaşta olmasına rağmen hem annesinin hem de kurradan olan babasının himmetiyle Kur'ân meclislerine önderlik etmeye, büyük camilerde mukabele okumaya başlamış. Kız kardeşi Aynur Hanım ise ailenin yönlendirmesine kulak asmayıp hafızlığı tercih etmemiş, biçki-dikiş eğitimi almaya başlamış.
Hayat bu minvalde devam ederken bir gün Hafız Münevver annesiyle birlikte Müşerref Hanım Konağına Hafız Perihan Hanım'ın cemiyetine davet edilmişler. Yanlarına Aynur Hanımı da alıp konağa vardıklarında dört katlı konağın lebaleb dolu olduğunu görmüşler. O kalabalıkta merasimin icra edileceği bölüme nasıl geçeceklerini düşünürken Münevver Hanımı ve annesini tanıyan cemaat hemen koltuklarına girip onları ön tarafa geçirivermiş. Aynur Hanım ise kapının girişinde kalakalmış. Ne tanıyan var, ne buyur eden, ne ilgilenen. İşte o dakikada hafız olmaya karar vermiş Aynur Hanım. Ve olmuş da.
-Kendi ifadeleriyle- annecikleri mushafı göğsüne koyup öyle çalıştırmış Aynur Hanımı. Bugün ikisi de emekli olmuş Kur'ân öğreticileri. Yüzlerce talebe yetiştirmişler. Hala hayat dolu, hala etraflarına faydalı olmaya çalışan insanlar. Allah uzun ömürler versin.
Bu hikâyeyi, dinden uzak geçirdikleri bir ömrü, hayatlarının bir döneminde bir din meclisinde gördükleri küçük bir terslikle ilgili bir anıya bağlayanlar için anlattım. Bilsinler ki onlar sadece kalplerinde olana dışarıdan bahaneler aramaktalar.