Ömür Dediğin Kur[b]'ân Bayramı Sonrasıdır

08 Ekim 2014

Vahiy, Yaratıcı'nın insandan ümitli olduğunun belgesidir. İnsanı burada unutmaz. Şu dünya kuyusunda "ne halin varsa gör!" diye terk etmez insanı Rabbi. İnsanın kendisini israf edişine razı olmaz. Daha çok etmek ister, daha değerli kılmak ister. Terbiye eder, halden hale yoğurur, elinden hiç bırakmaz; inceden inceye işler. İşler ki değerlensin. Yoğurur ki saklı cevherini açığa çıkarsın. 

Rabbinin insana sözle eğilişi en zarif, en yakın, en etkili, en çarpıcı, en sarsıcı müdahalesidir. Değer katma eylemidir. Buradan bakınca "İnna a'taynâke…" ifadesi Kevser'in ta kendisidir. "Biz verdik sana…" deyişi Allah'ın, insanı "sen" diye muhatap kabul edişidir. İnsana Rabbinin "sana" diye seslenişi, cümle nimetlerin başıdır. Çünkü Allah "sen" dediği için insana, insan kendine "ben" diyebildi. "Ben" diyebilmek ise "benim" diye/bildiklerimin hepsinin başıdır.  Nimet diye bilinen şeyler, "sana" derinleşen, insanı "ciddi muhatap" kabul eden söz nimetinin dal uçlarıdır. Nimetin gövdesidir vahiy. Diğerleri bu gövdenin sürgünü. Allah'ın insanı muhatap diye seçmesi, Kevser b/akışıdır.

"Biz sana vermekteyiz Kevseri…" sözü Kevser'in ta kendisi. İnsan 'göklü Söz'ü "Kevser" diye görmeli. Vahyin "Kevser" diye verildiğini fark etmezse insan, Rabbinin kendisi hakkındaki planını göremez. "Rabbin için namaz kıl" diye tercüme edilen "fesalli li Rabbik" cümlesi, "Rabbini destekle…" diye de "Rabbinin [senin hakkındaki planına] arka çık" diye de okunabilir. Ki böyle dediğimizde namazın anlamını yitirmeyiz. Namaz nihai tahlilde kulun Rabbinin kendisi hakkındaki sonsuzluk projesini desteklemesidir.

"Rabbinin senin hakkındaki planını destekle…" sözünün ardından "ve'nhar" gelir. Bu da "kurban kes" diye anlaşılır. Lâkin bu sadece kurban bayramında kesilen kurbanlara indirgenirse, eksik kalır. Rabbinin kendisine hitap edişini Kevser bilen insan, ömrünü de kurban görü. Zira Allah'ın sözüne muhatap olmak için ömür sahibi olmak gerekir. Ömrü veren Allah, ömrü Kevser diye vermiştir. Öyleyse ömrünü de kurban bilmeli insan. Vaktini de kesilmeye değer görmeli. Kendi canını da kurban edebilir görmeli. Bakışını, duyuşunu, tutuşunu, duruşunu, yürüyüşünü "venhar!" bıçağının altına yatırabilmeli. Bunların hepsi insanın Rabbinden uzaklaşma bahanesi olabilecekken, Rabbinin kendisi hakkındaki planını destekleyen için bir "yakınlık vesilesi" olabilir. Rabbi için kolayca vazgeçebilmeli insan hevesinden. Rabbi için vaktini beş vakit namazla kesebilmeli. Rabbinin kendisi hakkındaki planı için hayatını secde halinde geçirmeli.  Böylece soyu kesik, devamsız, tükenebilir bir "dünya"dan sonsuz Kevser çıkarır.


Rabbinin insana sözle eğilişi en zarif, en yakın, en etkili, en çarpıcı, en sarsıcı müdahalesidir. Değer katma eylemidir. Buradan bakınca "İnna a'taynâke…" ifadesi Kevser'in ta kendisidir.

Şimdi bir daha okumalı Kevser'i:

Biz sana 'kevser' vermekteyiz, tükenmez bir söze muhatap kıldık Seni. Öyleyse [başkası için değil] Rabbin için namaz kıl, hayatını ayağa kaldır. Rabbinin seni sonsuzlaştırma planını namaz kılarak, namazı hayatına omurga ederek destekle. Ve kes[il] devamsız ve meyvesiz işlerden, kurban et vaktini, günün baş [vakitler]ini kes Rabbin için. Asıl işleri geçersiz, ömrü devamsız, vakti kesintili olan sen değilseni [namaz kılıyor ve kurban kesiyor diye] kınayanlardır.

Kurban "yakınlık" ise "yakınlık"ın en güzeli ve en özeli konuşma yakınlığıdır. (Türkçede 'komşu' kelimesi 'konuşuk'tan kök alır; 'konuk' da 'konuş'tuğu ve konuşmasına konuşma ile karşılık verildiği, muhatap alındığı için 'konuk' sayılır.) Rabbinin kendisine konuşmasını cennet gören biri, cennetin bin yıllık en güzel makamındaki hayatından daha değerli olan Allah'la bir dakikalık 'görüşme/konuşma' yakınlığına da müşteri demektir. Kurban odur işte. Kur[b]'an budur.