Oruca Tutulduğumun İtirafıdır

11 Haziran 2015

Sırdaşımsın.

Aynı sırra tutunuyoruz. "Rabbim beni görüyor" kavline sefer ediyoruz. Ne kuytularda, ne gölgelerde, ne kapılar ardında, ne duvarlar arasında vazgeçiyoruz kavlimizden. "Benimle beraberdir Rabbim!" diyorum sayende, gölgende. Konuşmasam da öyle. Söylemesem de böyle. Tenhaya sefer ediyoruz birlikte. Beraber örüyoruz saklı bahçemize giden yolu. Aramızdaki şeffaf bağı ne sen koparabilirsin ne ben. Seni tuttuğumu sanma, sen beni tutuyorsun o bıçak sırtında.

Yoldaşımsın.

Tenhalarda yürüyoruz sessizce. Şehrin telaşlarından kaçıyoruz. Görünmez çitler çatıyoruz, beraber. Ak köpüklü bir deniz gibi alıyorsun beni dünyadan. Mavilere katıyorsun kara gözlerimi. Derinlerin duruluğuna çağırıyorsun kum tanesi ümitlerimi. Geçiyorum başka yüzlerden. Terk ediyorum sığ suları. Kimselerin uğramadığı, kimselerin adım atmadığı, kimselerin başlamadığı yollara çıkıyorum şehrin dehlizlerinden. Herkesi yalnız bırakıyoruz. Sen ve ben, birbirimize tutuna tutuna çoğalıyoruz. Senin elini ilk tutan, benim sanıyordum, oysa sen beni kalbimden kavrıyorsun. Düşmeyeyim diye, ümitlerimi mavi gözlerine asıyorsun.

Kardeşimsin.

Kenara çekiyorsun yabancılıklardan. Ateşli telaşlardan uzaklaştırıyorsun. Uçurum kenarından alıyorsun. Durduruyorsun yar başında. Senin tadına kandırıyorsun, başkaları hep yavan geliyor sonra. Bağlarımı kesiyorum dünya ile. Susatıyorsun beni ama kimseye dert yanmıyorum. Sade sana gösteriyorum dudağımın çatlağını. Suyum oluyorsun. Sustuğum sen. Susadığım sen. Acıktırıyorsun, zayıf düşürüyorsun ama hoşnut olmayı da öğretiyorsun halimden. Ekmeğim oluyorsun, çorbam, tadım tuzum. “Çaresizliğimi ve kederimi yalnız Allah'a söylerim…” sözüne katıyorsun nefeslerimi. Yakup’ça bir tevekkülün dizi dibinde teslim alıyorsun ruhumu. Gizli sancılarımı, söylenmemiş arzularımı kar tanesi yumuşaklığında avuçlarıma indiriyorsun. Dua diye tutunuyorum sana, adını söylediğim her fısıltıda göğe yükseliyorum.

Yurttaşımsın.

Toprağına adım atınca başlıyor sevincim. Birlikte savunuyoruz mülkümüzü, hayallerimizi, sevdalarımızı, heyecanlarımızı. Birlikte saklıyoruz deli dolu haylazlıklarımızı. Beraber çiziyoruz sınırlarımızı. Sınırlarım, şehirlerim, vadilerim, dağlarım, denizlerim, göllerim, nehirlerim, ormanlarım senin avuç içlerinde büyüyor. Aynı kütüğe yazılıyormuşuz meğer kimliğimiz bir. Sana uğramadan çıkmıyorum taşraya. Dönüşlerimin hepsi sana. Hayaline. Hatırana. Biricikliğim senin yanında. Aynı hasretlerin çilesindeyiz, ben sende görüyorum yüzümü, sen bende buluyorsun umudu. Yeniden var oluyorum senin yanağında. Sana geldikçe, seninle yan yana yürüdükçe, toprak kazanıyorum yürek devletime. Dört bir yanı dostla çevrili yurda dönüyorum her seferinde. Sürgünlerin uzağına düşürüyorsun sancılı bekleyişlerimi. Ümidin tarlasına ekiyorsun yakarış tohumlarımı. Ben seni sır diye tutarken kalbimde, sen beni tutup kalbimin başkentine atıyorsun. Yalnız.

Meslektaşımsın.

Aynı taşa balyoz vuruyoruz. Aynı duvarı onarıyoruz. Aynı yokuşta yoruluyoruz. Aynı çatının altında ter döküyoruz. Elimizdeki fırça aynı, boyalarımız aynı, aynı tabloyu tamam etmekteyiz hâlâ. Aynı aynanın gamzesine düşürüyoruz nazarımızı. Aynı madeni işletiyoruz hece hece. Aynı sokağa aynı hasretle bakıyoruz durmadan. Aklımızın terini, yüreğimizin terini aynı sevincin yamacına akıtıyoruz. Yorgunluklarımızı anlayışla karşılıyoruz. Sen benim göğsüme koyuyorsun başını, ben senin eteklerine döküyorum taşlarımı. Sessiz emeğim, şeffaf sabrım, ümitli bekleyişim, iç çekişlerim senin bakışında değer buluyor sadece. Bende saklı senin kıymetin, benim kıymetim de sende. Birbirimize tutunuşumuz ne güzel öyle.

En Sevgili'nin en sevdiği hale yoğuruyorsun beni. En Sevgili'nin özlemini düşürüyorsun gönlüme. Tutuna tutuna birbirimize Muhammedî sevincin sofrasına varıyoruz el ele. Dil dile. Söz söze. Sessizce. Tutup iki yakamdan bal nehrine daldırıyorsun kalbimi.

Adaşımsın.

Beraber çağrılıyoruz her defasında. Bana seslendiklerinde, sen cevap veriyorsun. Senin adını söylediklerinde ben de "buradayım!" diye ayağa kalkıyorum. Karıştırıyorlar bizi. Aynı soydan gelmiş gibiyiz. Göbeğimizi aynı gün kesmişler. Senin kulağına benim ismimi okumuşlar. Beraber büyümüşüz, belli. Aynı çocukluğun cennetinden süzülüp de inmişiz yeryüzüne. Senin uçurtman benim elimden göğe kaçmış. Benim bilyelerim senin avuçlarında çamurlanmış. Her akşam beraber çağrılıyoruz sofraya. Birlikte dönüp bakıyoruz eski sokaklarda unuttuğumuz özlemlere. Birlikte utanıyoruz kırdığımız pencere camlarından. Ben seni kenara çekiyorum; usulca kokluyorum saçlarının buğusunu. Tutuyorum parmak uçlarından. Hata ettim, günah işledim, aldandım ama tövbenin serinliğini de senin yanında buldum. Gözlerimin yaşı yanağına akıyor, bak! Büyümedim; çocuk kaldım. Ümitlerimi düşürdüm elimden. Ama olsun. Olsun ama… Beraber ağlıyoruz. Sen yanımdasın diye bayram öncesi sayılıyorum.

Sınırdaşımsın.

Haddimi bildiriyorsun bana. Zail şeyleri silerek çizdiğim çemberin sınırlarında durduruyorsun beni. Vaktin kırmızı ışıklarında uslanıyorum. Yokluğun zifirinden sıyrılıyorum. Birbirimizin sınırlarında buluyoruz gözaydınlığımızı. Senin sınırlarını ben ihlâl ediyorum, benim sınırlarımı sen. Böyle böyle kendi kavlimizi söylüyor, kendi hududumuzu belirliyoruz. Senin sınırlarında nöbet tutuyorum şimdi. Sınırlarımı uzak tutuyorum arsız ihlâllerden.

Haldaşımsın.

En Sevgili'nin en sevdiği hale yoğuruyorsun beni. En Sevgili'nin özlemini düşürüyorsun gönlüme. Tutuna tutuna birbirimize Muhammedî sevincin sofrasına varıyoruz el ele. Dil dile. Söz söze. Sessizce. Tutup iki yakamdan bal nehrine daldırıyorsun kalbimi. Tutup beni ellerinde, yeniden geçerli kılıyorsun kalıbımı. Cevher yüklüyorsun sûretime. En Sevgili'nin hatırının gövdesi ediyorsun hallerimi, halsizliklerimi…

Soydaşımsın.

Bayram borcun var bana, öde!