Rabbimiz, orucun farziyetini anlatan Bakara Suresi 183. ayet-i kerimenin sonunda (diğer bazı konularda da yaptığı gibi) bu emrin hikmetini açıklar. Elmalılı’nın ifadesiyle bu hikmet şudur: “Ey iman edenler sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı ki onun sayesinde nefsinize ve şehvetlerinize hâkim olma melekesini elde ederek her türlü manevi tehlikelerden sakınıp takva mertebesine erebilesiniz.” Zira oruç şehveti kırar, nefsin hevasını mağlup eder ve çirkin işlerden alıkoyar. Dünyaya has lezzetleri, makam ve hırs davalarını önemsizleştirir; kalbin Allah’a bağlılığını artırır, ona melekî bir zevk-ü safa bahşeder.
İnsanları her derde sokan şehvetlerin esası yeme içme ve cinselliktir. İnsanın insanlığı da bunlara hâkim olmasındadır. Oruç öncelikle bu iki içgüdünün taleplerini ıztırardan ıhtiyara tahvil eyler. Yani insan bunların elinde oyuncak olmaktan kurtulup onları kendi kontrolüne alır ve hayvanlar gibi onların peşinde koşmayıp helâl dairesinde lüzumuna göre kullanmasını bilir. Hele refah içinde yaşayanlar eğer oruç da tutmazlarsa bütün hürriyetlerini şehvetlerine kaptırırlar; vicdanları karşı çıksa da kendilerini kontrol becerisi kazanamadıklarından rezaletlere atılır, kendilerini de akl-ü vicdan, din-ü iman hilâfına telef ederler.