Peygamber Evindeki Kızlar

Kadınların yaşadığı zorlukları anlayabilmeleri için erkeklerin kızlarının evlenmesini mi beklemek gerek? İçinde doğup büyüdüğün evini, seni dünyaya getiren ve koşulsuz seven aileni, ait olduğun dünyayı ardında bırakıp yepyeni şartlarda, farklı insanlarla yeni bir hayat kurmanın zorluğunu bilen Efendimiz Veda Hutbesi’nde kadınların erkeklere Allah’ın emaneti olduğunu vurgulayarak bu zorlu süreçte zayıf taraf olan kadının hakkının bizzat Allah tarafından sorulacağına işaret etmiştir.

Seni her halinle kabul eden ana babanı, her köşesinde istediğin gibi hareket edebildiğin evini terk edip bir başkasının evinde, ömür boyu takdir beklentisi, tenkit korkusuyla yaşamayı neden göze aldığımızı düşünmüşümdür hep. Evlenme bizzat yaratıcının içimize yerleştirdiği karşı konulmaz (konulduğunda da bir yere çıkmaz) bir içgüdü (Rum 21) olmasaydı hangi kadın böylesi bir fedakârlığı göze alırdı? Bu bakış açısıyla bana baştan sona bir mucize gibi görünen evliliği zorlaştıran ve amacından uzaklaştıran hodbinlikler (kimden gelirse gelsin), güç gösterileri, yok saymalar, benmerkezcilikler, ne zamanki kendi kızımız evlenirse birden bire katlanılmaz gözüküveriyor erkeklerimize.

Ancak güven ve umut üzerine kurulabilecek bu ilişkide kızlarımızın geleceğini onların annelerine layık gördükleri konumlarla belirlediklerini hatırlatmak isterim babalara.

Peygamber evindeki kızların gördüğü muameleyi "babasının annesi" olarak isimlenen Hazreti Fatıma'nın şahsında anlatan tarihçiler elbette o Fatma'nın Hatice'nin kızı olduğunu ve Hatice'nin Peygamber nezdindeki konumunu da anlatmışlardır bize. Bu gelişi gözden kaçırdığımızda kaşığımıza çıkacak olanın tabağımıza doğradığımız olduğunu da gözden kaçırmış oluyoruz.