Birkaç Nokta
Peygamber Efendimiz'in hutbesi -eğer yansıtabildiysek- pek açık ve nettir. Ancak biz yine de dikkatimizi çeken bir kaç nokta üzerinde bilhassa durmakta yarar görmekteyiz.
Peygamber Efendimiz, Ramazan-ı Şerif'i müminlerin ferdî hayatları ve ahirete yönelik olarak kendilerine kazandıracağı neticeler açısından tanıtmıştır. Çünkü her Müslüman, kavuştuğu Ramazan ayından mutlaka kendisi için bir şeyler bekleyecektir. Bu beklentiler de elbette onun dünya hayatı ile ilgili olduğu kadar hatta belki de daha çok ahiret hayatına yönelik olacaktır. Çünkü mümin için gerçek istikbal, ahirettir.
Öte yandan bilinen bir gerçektir ki kişileri fert fert iyileşmeye teşvik etmek, toplumu belli bir iyileşmeye sevketmektir. Çünkü cemiyetler, fertlerden teşekkül etmektedir. Çünkü sevinçler ve güzellikler paylaşıldıkça büyür. Ramazan sevinci de paylaşıldığı ölçüde toplumu sarar.
Sevgili Peygamberimiz aleyhissalâtü ve's-selâm Efendimiz, Ramazan'dan yararlanmak için ille de belli ölçüde maddi imkanlara sahip olmak gerekmediğini açıklamıştır. O, bu beyanı ile sanki "Allah Teâlâ rahmeti için baha değil bahane ister" demek istemiştir. Bir yudum su bile "bahane" niteliğini hâizdir. Zira iyilik kadar iyilik niyeti de önemlidir. O halde hiç kimse maddi imkânlarına bakıp bu ayda ümitsizliğe düşmemelidir. Peygamber Efendimiz'in "Allah'ı hoşnud edecek iki iş" olarak takdim ettiği, tevhid ikrarı ve mağfiret dileği, dikkat edilirse her müminin diliyle yapabileceği bir kolaylıktadır.
Tevhid inancı ve şuuru Ramazan'da bilhassa kelime-i tevhid'i sık sık tekrarlamak suretiyle yüreklerde güçlendirilmeli, kökleştirilmelidir. Zaten "Kalbler Allah'ı anmakla tatmin olur."[2]
Söz bu noktaya gelmişken, Ramazan'a duyulan saygıdan dolayı yapılacak her hareketin mutlaka bir kıymeti olacağını vurgulamakta fayda görmekteyiz. "Ramazan dolayısıyla" diye başlayan levhalarla durdurulduğu bildirilen bazı faaliyetlerin, alınan tedbirlerin her birinin ayrı bir değeri vardır. Umulur ki bu tür davranışlar, Ramazandan bir şeyler bekleyen sahiplerinin önceki yanlışlarına kefaret olur. Toplumu din konusunda, dinî hayatın gereği hakkında bilinçlendirmeye yarayan her şeyi takdirle karşılamak, bu kabil teşebbüslerin yaygınlaşması açısından uygun olacaktır. Yılda bir ay süre ile de olsa toplumun dinî havayı daha yoğun şekilde teneffüs etmesine yardımcı olacak her girişimi, -kimden ve nereden gelirse gelsin- olumlu karşılamak, onlara, asıl olumluluklar sistemine çıkarılmış birer davetiye gözüyle bakmak herhalde daha iyidir.
Asıl acınacak olanlar, eski yaşayışlarında ve duygularında en küçük bir gelişme ve kıpırdama olmayanlardır. Bundan da kötüsü, Ramazan dolayısıyla güzelleşen günlük hayatı ve bunun topluma yayılışını hazmedememek, bundan rahatsızlık duymaktır.
Peygamberimiz'in Ramazan'ı "sabır ayı" olarak tavsif etmesi onun gerçekçiliğinin açık delilidir. Din ve ibadet disiplinine daha sıkı bir şekilde girmenin; bunun hisler-hevesler, çevre ve fiziki bünyede meydana getireceği değişikliklerin baskısına, saygısızlıklara, hasılı bütünüyle günlük hayata karşı sabrın en çok gerektiği ay Ramazan'dır. Bunu herkes kendi tecrübeleriyle bilir.
"Uzak kalamayacağınız iki iş, cenneti istemek, cehennemden kurtulmayı temenni etmek" tespiti de Peygamberimiz'in gerçekçiliğinin bir başka ifadesidir. Çünkü hiç kimse mutluluk ülkesi cenneti reddetmez yine aklı başında kimse de cehennemde azab çekmeyi istemez.
Efendimiz'in hutbesinden anlaşıldığına göre Ramazan, en tabii isteklerimizden en önemli görevlerimize kadar her şeyin değerinin çok büyük ölçüde arttığı bir mevsim olmaktadır. Bu, arzuların gerçekleşmesi için gösterilecek gayretlerin zamanı olmak bakımından Ramazan'ın "cihad ayı" olduğu anlamına gelir. Zaten bayram da cihadla kazanılan zafer sevincinin adıdır.
[1] İbn Huzeyme, Sahih, III, 191-192,(Thk. M.M.A’zamî), Beyrut, 1975
[2] er-R'ad (13), 28