Sa’d b. Muaz (r.a.) miladi 590 yılında Medine’de dünyaya geldi. Şehrin iki büyük Arap kabilesinden Evs kabilesinin Abdüleşheloğulları koluna mensuptur. Annesi ise Medine’nin diğer önemli Arap soyu Hazrec kabilesinden Ümmü Sa’d Kebşe bint Rafı’dir. Miladi 621 yılında gerçekleştirilen Birinci Akabe Biatı’ndan sonra Medinelileri İslam’a davet etmek için Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından gönderilen Mus’ab b. Umeyr (r.a.)’in tebliğ çalışmaları neticesinde genç yaşında İslam ile müşerref oldu. Onun Müslüman olması Medine’nin İslamlaşmasında önemli bir dönüm noktası kabul edilir. (İbn Abdilberr, el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, I-VI, Kahire ts, (Dâru Nehdati Mısr), II, 602-603.)
Medine’ye geldikten sonra Abdüleşheloğulları reislerinden Es’ad b. Zürare (r.a.)’nin evine yerleşen ve davet faaliyetini buradan yürüten Mus’ab b. Umeyr (r.a.)’in çalışmaları başlangıçta Sa’d b. Muaz (r.a.)’ı rahatsız etmiş, o da kabilesinin önde gelenlerinden Üseyd b. Hudayr (r.a.)’ı ikna etmek suretiyle Mus’ab (r.a.)’ı Medine’den uzaklaştırmaya karar vermişti. Ancak gerçekleştirilen ilk görüşmede Musab (r.a.)’ın ikna edici konuşmalarını dinledikten sonra önce Üseyd (r.a.), ardından da Sa’d b. Muaz (r.a.) Müslüman olmaya karar vermişlerdir. Sa’d (r.a.), İslam’ı benimsedikten hemen sonra da mensubu bulunduğu Abdüleşheloğulları’nın mahallesine giderek halkı toplamış, herkesi Müslüman olmaya çağırmış, ardından da bu daveti kabul etmeyenlerle bütün alakasını keseceğini ilan etmiştir. Onun saygın ve güvenilen kişiliği sebebiyle kabilesi tarafından İslam’a girme daveti ilgi gördü. Nitekim aynı günün akşamına kadar Abdüleşheloğulları’nın hemen hepsi İslam’a girdiler. Medine’de İslam daveti adına gerçekleşen bu mühim gelişme üzerine Allah Rasulü (s.a.s.)’nün Medine’deki temsilcisi Mus’ab b. Umeyr (r.a.), Sa’d b. Muaz (r.a.)’ın evine taşındı. Bundan sonra İslam’a davet hizmetini buradan yürütmeye başladı. Gerek Hazrecli Es’ad b. Zürare (r.a.), gerekse Evsli Sa’d b. Muâz (r.a.)’ın kabileleri üzerindeki nüfuzlarını kullanmaları vesilesiyle kısa süre içinde bu iki köklü Arap kabilesine mensup pek çok kişi Müslümanlığı kabul etti. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 46; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts. es-Sîre, II, 73-76; İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), I, 219.)
Sa’d b. Muaz (r.a.) ile mensubu bulunduğu Abdüleşheloğulları, İkinci Akabe Biatı (622) esnasında verdikleri sözün gereği olarak (İbn Hişam, II, 98). Medine’ye hicret eden Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’e ve diğer muhacirlere sahip çıktılar. Onların İslam adına sundukları bu hizmet sebebiyle Hz. Peygamber (s.a.s.) bir konuşmasında ensarın bütün kabilelerinin üstünlüğünden bahsederken Abdüleşheloğulları’nın onların en değerli kolu olduğunu ifade etmiştir. (Müslim, “Fedâ’ilü’s-Sahâbe 180.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine’ye hicretin akabinde gerçekleştirdiği muhacirlerle ensar arasında yapılan kardeşlik uygulamasında Sa’d b. Muaz (r.a.)’ı Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.) ile kardeş ilan etti.(İbn Hişam, II, 151;İbn Habîb, Kitabu’l-Muhabber, (thk. Eliza Lichtenstadter), Beyrut ts. (Dâru’l-Âfâki’l-Cedîde), s. 71-75.)
Sa’d b. Muaz (r.a.), Medine döneminde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hazır bulunduğu seriye gazvelerin pek çoğunda yer aldı. Allah Rasulü (s.a.s.) Buvat Gazvesi’ne giderken Sa’d b. Muaz (r.a.)’ı Medine’de yerine vekil bıraktı. Bedir Gazvesi’nden önce Hz. Peygamber (s.a.s.), Sa’d b. Muaz (r.a.)’a ensarın savaşa katılıp katılmama konusunda ne düşündüğünü sordu. Zira onlar Medine’yi korumak ve Medine’ye herhangi bir saldırı gerçekleşirse savaşmak konusunda Allah Rasulü (s.a.s.)’ne söz vermişlerdi. Halbuki Bedir savaşı için Medine’nin dışına çıkılması gerekiyordu. Buna rağmen Medine önderlerinden Sa’d b. Muaz (r.a.), Medinelilerin İkinci Akabe’de verdikleri sözün arkasında olduklarını, Rasulüllah (s.a.s.) nereye giderse onu takip edeceklerini ve hiçbir emrine itiraz etmeyeceklerini ifade etti. Onun sözlerinden memnun olan Rasul-i Ekrem (s.a.s.) de derhal müşriklere karşı savaş hazırlıklarını başlattı. (Vâkıdî, Kitabu’l-Meğâzî, (thk. Marsden Jones), I-III, Beyrut 1984, I, 19-27, 46-52; İbn Hişâm, II, 267; İbn Sa’d, II, 12.)
Sa’d b. Muaz (r.a.), Bedir gazvesi öncesinde ensarın sancağını taşıdı. (İbn Hişam, II, 264). Savaş başladığında ve çarpışmaların cereyan ettiği en kritik anlarında Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yakınından hiç ayrılmadı. (İbn Hişam, II, 280.) Sad b. Muaz (r.a.) Uhud Gazvesi’nden önce savaş stratejisinin belirlendiği toplantıda meydan savaşı yerine Medine’nin içeriden savunulmasını teklif etti. Allah Rasulü (s.a.s.) de aynı kanaati taşıyordu. Ancak Müslümanların büyük çoğunluğunun şehri terk edip müşriklerle meydan savaşı yapılmasının doğru olacağı şeklindeki görüşüne uyularak Uhud savaşına çıkıldı. (Vâkıdî, I, 209-214; İbn Sa’d, II, 38-39.)Uhud savaşında Müslümanların yaşadıkları bozgun esnasında da Allah Rasulü (s.a.s.)’nün en yakınında bulunan, onu düşman saldırısına karşı koruyan az sayıdaki grubun arasında yer aldı.(Buhârî, Cihâd ve’s-Siyer 164, Meğâzî 17-25; Vâkıdî, I, 229-296; İbn Hişâm, III, 84-92; İbn Sa’d, II, 40-42, 44-48.)
Sa’d b. Muaz (r.a.)’ın bilhassa Hendek Gazvesi’nde (5/627) mühim vazifeler üstlendiği görülür. Medineli Yahudi kabilelerden Kureyzalılar Hayber Yahudilerine sığınmış olan Benî Nadîr reisi Huyey b. Ahtâb’ın girişimleri sonucunda Müslümanlarla yaptıkları sulhu Hendek savaşı devam ederken bozdular. Oysa Medine Antlaşması’na göre, onların şehre saldıranlara karşı Müslümanlarla birlikte hareket etmeleri gerekiyordu. Yahudiler sorumluluklarını yerine getirmek bir tarafa, şehre hücum eden düşmanla Müslümanlar aleyhine işbirliği yapmaya yeltendiler. Hz. Peygamber (s.a.s.) bunu haber alınca meseleyi tetkik etmek için ensardan Sa’d b. Muaz (r.a.) riyasetindeki bir heyeti kendilerine gönderdi. Onun yaptığı görüşmeler sonucunda Kureyzalılar’ın anlaşmayı bozdukları kesin bir şekilde anlaşılmış oldu. (Vâkıdî, II, 458-460; İbn Hişâm, III, 231-233.)
“Ya Rabbi, Şayet Kureyş savaşa devam edecekse ben de hayatta kalayım. Çünkü ben senin peygamberine eziyet eden, onu yalanlayan bu adamlarla harp etmekten hoşlandığım kadar başka bir şey yapmaktan hoşlanmıyorum. Eğer aramızdaki savaş sona eriyorsa beni şehadet mertebesine yükselt. Fakat Benî Kureyza’nın cezalandırılmasını görmeden de ruhumu kabzetme.” (İbn Abdilberr, II, 603.)Hendek kuşatması esnasında Rasulüllah (s.a.s.), Mekkeliler’in en güçlü ortaklarından olan Gatafân kabilesinin reisleriyle haberleşerek kuşatmayı kaldırdıkları takdirde Medine’deki hurma gelirlerinin üçte birini onlara vermeyi teklif etti. Olumlu cevap alınca Evs ve Hazrec kabilelerinin önderleri Sa’d b. Muaz (r.a.) ve Sa’d b. Ubade (r.a.) ile görüştü. Sa’d (r.a.), Cenab-ı Hakk’ın bu konuda bir emri yoksa düşmana hurma vermekten yana olmadıklarını ve düşmanla savaşmaktan korkmadıklarını söyleyince Rasul-i Ekrem (s.a.s.) bu düşüncesinden vazgeçip savaşa devam etti. Savaşın sonlarına doğru düşmanlar tarafından atılan bir ok Sa’d (r.a.)’ın koluna isabet ederek damarlarını parçaladı. Bu esnada Allah’a şu şekilde duada bulunmuştur:
Hz. Peygamber (s.a.s.) çok kan kaybeden Sa’d (r.a.)’ın derhal Mescid-i Nebevî’nin yanındaki hasta çadırına nakledilmesini istedi. Ona hastabakıcı olarak Rufeyde el-Ensariyye (r.ah)’yi görevlendirdi. Hendek savaşında Mekkeliler hedeflerine ulaşamadan geri dönünce, Hz. Peygamber (s.a.v.) vakit kaybetmeden savaş esnasında Müslümanlara ihanet eden Benî Kureyza yurduna doğru hareket emri verdi. Kureyzalılar bunun üzerine kale kapılarını kapatarak savunmaya çekildiler. Yaklaşık 15 gün süren kuşatma sonucunda Müslümanlarla başa çıkamayacaklarını görerek teslim oldular. Medineli Evs kabilesi mensupları Rasulüllah (s.a.s.) nezdinde girişimde bulunarak, eski müttefikleri olan bu kabileyi hafif bir ceza ile kurtarmaya çalıştılar. Zira daha önce Hazrecliler Abdullah b. Übey vasıtasıyla eski müttefikleri Benî Kaynukalılar adına Hz. Peygamber (s.a.s.)’den ricacı olmuşlar ve istediklerini almışlardı. (Vâkıdî, II, 497-510; İbn Sa’d, II, 29.)Evsliler’in de benzer bir taleple kendisine geldiklerini gören Allah Rasulü (s.a.s.), Kureyzalılar hakkında Evs reislerinden Sa’d b. Muaz (r.a.)’ın hüküm vermesi teklifinde bulundu. Hem Evsliler, hem de haklarında hüküm verilecek olan Kureyzalılar bu karardan memnun oldular ve onun hakemliğini kabul edeceklerini bildirdiler. Bunun üzerine yaralı vaziyette bulunun Sa’d (r.a.) kararın verileceği yere getirildi. Burada Kureyza Yahudileri hakkında şu kararı verdi: Savaşacak gücü bulunanların tamamı öldürülecek, kadın ve çocuklar esir, malları da ganimet sayılacak.(Vâkıdî, II, 510-515; İbn Hişâm, III, 249-251; İbn Sa’d, II, 74-75.)
Kendileri hakkında eski müttefikleri olan bir kabilenin reisi tarafından hüküm verildiği için Yahudiler karara herhangi itirazda bulunamamışlardı. Neticede Sa’d b. Muaz (r.a.)’ın kararıyla Müslümanlara karşı kılıçla mukavemet gösteren başta reisleri Nadîrli Huyey b. Ahtâb ile Hayberli Ka’b b. Esed olmak üzere sayıları 900’e ulaşan Yahudi erkek öldürülmüştür. Ayrıca savaş esnasında Müslümanlardan birinin şehit edilmesine sebep olan Yahudi bir kadına da kısas uygulanmıştır. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 12, Meğâzî 14, 30; İbn Hişâm, III, 251-253.)Onlardan geriye kalan kadın ve çocukları esir kabul edilmiş, bütün malları, eşyaları, arazileri de Müslümanların mülkiyetine geçmiştir. (İbn Hişâm, III, 255-256.)
Hendek savaşı esnasında yaralanan ve Benî Kurayza topraklarından tedavi gördüğü çadıra geri getirilen Sa’d (r.a.)’ın bu sırada yarası açıldı ve bir müddet sonra otuz yedi yaşında iken kan kaybından öldü. Cenaze namazını Rasul-i Ekrem (s.a.s..) kıldırdı, ardından da Cennetü’l-Bakî’de defnedildi. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Sa’d (r.a.)’ın vefatı münasebetiyle arşın titrediğini, cenazesine yetmiş bin meleğin katıldığını ve onun cennet ehlinden olduğunu belirttiği nakledilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, III, 234; İbn Mâce, Mukaddime, 11; İbn Hişam, II, 262-263; İbn Abdilberr, II, 604.)Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şairi Hassan b. Sabit (r.a.), vefatından sonra onun hakkında çok güzel bir şiir söylemiştir. (İbn Hişam, II, 282-283.)
Hadis rivayetinin henüz yaygınlaşmadığı erken bir dönemde öldüğü için Sa’d b. Muâz (r.a.)’dan fazla hadis nakledilmemiştir. Hadis kaynaklarından onun sadece bir rivayetine tesadüf olunur. (Buhârî, Menâkıb, 25-, Meğâzî, 2. Ayrıca bk. Efendioğlu, Mehmet, “Sa’d b. Muâz”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XXXV, 374-375.)