Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Prof. Dr. Kemal Sayar: Ramazan Direniş Ayıdır

17 Temmuz 2012 Salı Sonpeygamber.info / Röportajlar


Müslüman dünyasının küresel sistem tarafından tamamen ezilip yutulamamasının en önemli sebeplerinden bir tanesi Ramazan atmosferidir.

Edebiyatçı kimliğiyle de tanıdığımız psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar, Ramazan söyleşilerimize konuk oldu. Sayar'ın zarif üslubu ve geniş perspektifiyle sorularımıza verdiği derinlikli yanıtlar, Ramazan ve ibadet hayatımız hakkında biraz daha düşünmemize vesile olacak türden.

Yavaşla adlı eserinizde modern zamanlarla birlikte hayatın çok hızlı aktığını dile getiriyor ve bu durumu eleştiriyorsunuz.  Peki, Ramazan zamanı yavaşlatmak için bir fırsat mıdır?

İbadet, hayatı yavaşlatmanın çok özgün bir biçimidir. İnsanlar, ibadete ayırdıkları süreyle zamanın normal akışını durdurur, kendilerine ebedi âlemle rabıta kuracak yepyeni bir zaman boyutu ihdas ederler. Böylece günübirlik zamanın dışına çıkmak suretiyle de kendi kendileriyle daha fazla konuşmuş, kendi içlerine daha fazla bakmış olurlar. İşte Ramazan; hayatı yavaşlatmanın; insanı maddi meşguliyetlerden arındırarak asli varoluşuna döndürmenin fırsatlarından biridir. Ramazan ayında insanlar hem açlığı ve yokluğu tecrübe ederek diğer insanlarla empati kurmanın fırsatını bulurlar hem de Ahmet Haşim'in ifadesiyle "Müslüman saati"nin kendine mahsus zarafetini doya doya yaşarlar. "Modern zaman"ın hızlı akışına vurulmuş bir sekte, bir mola, bir silkiniş olarak değerlendirebiliriz Ramazan'ı.

Ramazan; hayatı sadece hedonistik bir eksende düşünen, insanın ancak maddi duygularının tatmin edilmesiyle bir yere geleceğini savunan modern medeniyete de bir meydan okuyuş haline gelir.

Oruç sırasında stres yaşanması normal bir durum arz edebilecekken bunun aksine insanlarda hoşgörü ve empati duygularının yerleştiğini görüyoruz. Siz, Ramazan'larda karşılaştığımız bu tabloyu bir psikiyatrist olarak  nasıl değerlendirirsiniz?

İnsanlar, rutin yaşayışlarından uzaklaştıkları zaman bir şaşkınlık hali yaşayabilirler. Pek çok insan; Ramazan'ı, getirdiği uhrevi boyutla beraber bir derinleşme, güzelleşme imkânı olarak değerlendirir. Ramazan ayı, eşyadan uzaklaşıp hakikatin bilgisine ulaşmak; eşyanın ve varlığın künhüne varmak için çok güzel bir imkân sunar bize. Açlık tecrübesi; insanı, dünyanın fani, bitişli bir yer olduğu duygusuna taşır. İnsan, aç kalmak ve maddi zevklerden uzak durmak suretiyle hayatın sadece haz üzerinde dönen bir tekerlek olmadığının farkına varır. Hazzın dışında bir hayat da vardır. Biz, Ramazan'da bu manevi hazzı tecrübe ederiz. Maddi hazlardan manevi hazlar lehine feragat ederiz. Böylece Ramazan; hayatı sadece hedonistik bir eksende düşünen, insanın ancak maddi duygularının tatmin edilmesiyle bir yere geleceğini savunan modern medeniyete de bir meydan okuyuş haline gelir. Çünkü Ramazan ayında insanlar; bambaşka bir zaman, düşünme ve varoluş boyutuna geçerler. Bu boyuta küresel sistem müdahale edemez. Ramazan, küresel sistemin dışındadır; bu bakımdan ben, Ramazan'ı bir direniş ayı olarak mütalaa ediyorum.

Kimi insanlar, yemekle ve birtakım tiryakiliklerle olan ünsiyetleri dolayısıyla öfkeli olabilirler. Ama Ramazan'ın aynı zamanda kötü söz, kötü davranış, öfke orucu olduğunu da hatırlamamız gerekir. Ramazan'da biz, kötü olan ne varsa ondan oruç tutuyoruz aslında. Dolayısıyla bu ay, insanın nefsini terbiye etmesi, egoya çitler çevirmesi, egonun arsızlığını, şımarıklığını terbiye etmesi için çok iyi bir fırsattır.

İnsanlar, başkaları tarafından dikte edilen terbiyeyi yadırgamalarına rağmen Ramazan ayında nasıl oluyor da bir otokontrol sağlayabiliyorlar?

İnsanın insana zalimliğinden kaynaklanan terbiye sistemleri bir yere varamaz. Bu, insanda öfke, sıkıntı ve aksülamel uyandırır. İnsanlar, böyle bir şeye tepkisel biçimde karşı çıkma ihtiyacı hisseder. Kimse kendi iradesi dışında bir şekle, kıvama sokulamaz. Bir insanı, yeryüzünde yaşadığı hissine götüren en temel etkenlerden biri, kendisini kendi benliğinin üzerinde yüce bir varoluşa istinad etmesidir. Bizler, bizimle beraber çürüyüp gitmeyecek, yok olmayacak bir idealin düşünü kurarız. İşte bu ülküyü yakaladığımız zaman -din insana bunu kazandırır- en büyük zorluklara bile katlanabiliriz. Batılılar, oruç ibadetini kolay kolay anlayamazlar. Orucu, insanın kendi bedenine eziyeti olarak mütalaa ederler. Halbuki bizim günün sonunda aldığımız o kadar büyük bir mükafat; iftar sofrasında insanların bir araya gelmesiyle yüzyıllardır bu topraklarda akıp giden, bir kültürün bir ay daha coşkuyla yaşanmasıyla bizi mutlu eden o kadar çok şey vardır ki bedenin eziyeti, bunun yanında hiç kalır.

İbadet, hayatı yavaşlatmanın çok özgün bir biçimidir. İnsanlar, ibadete ayırdıkları süreyle zamanın normal akışını durdurur, kendilerine ebedi âlemle rabıta kuracak yepyeni bir zaman boyutu ihdas ederler.

Ramazan ayı Müslümanların festivalidir. Kutlanacak bir şeydir.  Gündüz büyük bir derinleşme, Allah'a yaklaşma yaşarız.  Gece de insanlar sokaklara taşarak bunun bir dostluk bir bayramlaşma bir coşku havasına büründürür.  Bu çok mühim bir şeydir. Ramazan'da ev ziyaretleri oluyor, birbirini görmeyen dostlar buluşuyor, teravihlerde camiler dolup taşıyor. Ramazan, bu sebeple Müslüman coğrafyasının kendine mahsus bir zamanıdır; "Müslüman saati"dir,  Müslüman ayıdır. Ben, değişik ülkelerde de bulundum. Mesela Mısır'da o coşkuyu çok fazla hissettim. Sahura kadar hiçbir yer durmuyor. İnsanlarda hep bir hareket, hep bir coşku hali var. Bu da bizi biz kılan, dünyanın kalan kısmından ayıran çok önemli bir özelliğimiz. Müslüman dünyasının küresel sistem tarafından tamamen ezilip yutulamamasının en önemli sebeplerinden bir tanesi Ramazan atmosferidir.

Ramazan'ın çocuklar üzerindeki etkisi konusunda ne söyleyebilirsiniz?

Ben, Ramazan'ın bir aile içerisinde yaşanmasının, bir çocuğun ruhuna atılmış ilmik gibi olduğunu düşünüyorum. Bir ailede ramazan layıkıyla yaşanıyorsa o ailedeki çocuğun ruh koordinatları belirlenir. Çocuk, nereye ait olduğunu, kim olduğunu, hangi milletin ferdi olduğunu, hangi uygarlık dairesine mensup olduğunu anlar. Çocuklar, festival havasında kutlanan bu Ramazan'larla, bayramlarla, Cuma namazlarıyla fark ederler kim olduklarını. Çünkü çocuk, kendisinin çok büyük bir anlam dairesine mensup olduğunu ve oraya mensup olmakla yüzyıllardır akıp giden bir geleneği devam ettirdiğini telakki eder. "Ben, buraya Mars'tan ışınlanmış bir varlık değilim; yıllardır akıp giden bir geleneğin zincirinin son halkasıyım" der. Bu süreklilik duygusunun verilmesi ve çocuğun ruh koordinatlarının saptanması açısından Ramazan'ların fevkalade değerli tecrübeler olduğunu düşünüyorum. Bu tecrübeyi, çocuklarımızla coşku içinde yaşamalıyız. Çocuklarımız; yepyeni bir ayın geldiğini ve bu ayın çok mübarek, çok güzel bir ay olduğunu hissetmeliler.