Yirmi beş senedir resmen icra edilen "kutlu doğum haftası" son yıllarda önceden belirlenen bir temanın tüm etkinliklerde çeşitli açılardan ele alınması şeklinde kutlanıyor. Bu senenin teması ise “Din ve Samimiyet”. Bu vesileyle geçen hafta boyunca tüm ülkede 'ihlas'ın yakın akrabası olan ‘samimiyet’ anlatıldı.
Denir ki, insanlar neyin yokluğunu çekerlerse en çok ondan bahsederlermiş. Günümüzde küçük büyük hemen her sohbette sevgiden, merhametten, adaletten, dürüstlükten, aile bağlarından, terbiyeden bahsedilmesine de böyle mi bakmalıyız? Eğer öyleyse samimiyetten bahsetme ihtiyacı onun yok olmaya yüz tutmasından olmalı.
Bakalım öyle mi?
Samimiyet; TDK sözlüğünde “içtenlik” olarak tanımlanıyor ve Yakup Kadri'den yapılan bir alıntıda “hayatın kokusu ve rengi olan samimiyet” diye niteleniyor. Demek ki samimiyet hiçbir hesap gütmeden içinden geldiği gibi, en doğal halinle davranabilmek ve hayata tadını veren de bu.
İçtenliğin ahlaki bir değer olarak asıl önemi etrafımızdaki ilişkilerin sorunlu olduğu durumlarda ortaya çıkar. Çıkarların çatıştığı iş dünyasında veya kişiliklerin çatıştığı özel hayatta… İşte kimsenin samimiyetinden emin olamamamız tam da bu sebepten; hayatın bir çatışma alanına dönüştürülmesi yüzündendir. Bu anlayışa göre hayat kaybedenleri/kazananları olan bir mücadeledir ve kazanan olmanız için belli teknikler/taktikler uygulamanız gerekir. Kişiliklerimizi(n özünü) geliştirmesini beklediğimiz kişisel gelişim furyası yeri gelir bir pazarlama yöntemi olarak çeşitli taktiklerle nasıl samimi görünebileceğimizin yollarını öğretir. Samimiyet de profesyonelleşir.
Bir toplu gösteri olarak yaşanılan hayat, bu profesyonelleşmiş samimiyeti hiç rahatsız olmadan satın alır. Artık her şey öylesine yapaylaşmıştır ki içten davranışlar yadırganır; (tepkileri, takdirleri, gülmeleri, kızmaları abartısız) doğal insanlar (en iyi ihtimalle) hep kalabalıkların kenarında kalır.
Olsun varsın ben tercihimi samimiyetten yana koyuyorum diyenlerin girdikleri bu yolu başka bir şeye dönüşmeden sürdürebilmeleri için de herkese içtenlikle açabilecekleri bir yüreğe sahip olmaları gerekir. Öyle bir içleri olmalıdır ki iç dışa çevrildiğinde hiç utanmasınlar...