Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, hayatımızın her aşamasında ve her hususta bizler, hatta insanlık için vazgeçilmez örnek Habîb-i Edîbimiz Sevgili Peygamberimizdir. Zira Peygamber Efendimiz biz mü'minlerin varlık sebebidir. Yani, mü'min oluşumuz, ona olan bağlılığımızla alâkalıdır. Ramazan gün ve gecelerinin ihyasında da yegâne mihenk O'dur.
Oysa bugün oruç, Gönül Sultânımız Efendimiz'in bizlere sunduğu örnekliğin aksine, ‘yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak'tan daha öte geçmeyen bir boyuta indirgenmiştir. Oysa bunlar asgarî ve zâhirî şartlar olup, gerçek oruç, öncelikle her türlü kötü huyu ve davranışı terk etme, ardından iyiliklerle donanma sonra da bir ruh zenginliği ve enginliğine, yani takvâya erme anlamına gelmektedir.
Gönüller Sultânı Efendimizin orucu ‘kalkan' diye nitelendirmesi insanı özündeki İlâhî tecelliyâttan uzaklaştıran dünyevî meşguliyetlerden koruması, kişinin menfî eğilimlerden kendisini geri çekmesi anlamına gelmektedir.
Biz mü'minlerden, oruç vesîlesiyle ulaşmamız istenen, Yüce Rabbimizle olan yakınlığımızı yeniden keşfetmemiz; özümüzdeki ilâhî tecellîlerle, bunların kaynağını buluşturmamızdır. Bu anlamda dünyevî arzuların aldatıcılığı sebebiyle düştüğümüz yanlışlıklardan, af ve mağfiretin sınırsız lütfedildiği Ramazan ayı ve bu aydaki ibadetlerimiz vesîlesiyle kurtulma çabası içinde olmamızdır.
İnsanlığa Örnek Cân-ı Cânân Efendimiz, Yüce Mevlâmız ile olan daimi halvetini, Ramazan ve Oruç vesîlesiyle daha da zirvelere taşımış, huzur ve bahtiyarlık veren tatlı bir esinti gibi insanlık için bir numûne-i imtisâl sunmuştur.
İşte, Habîb-i Edîbimiz Gözümüzün Nûru Efendimizin sunduğu bu örnekliğe baktığımızda orucun, önce kötülüklerden kaçınma, sonra arınma, ardından Yüce Rabbimiz ile olan ahdimizi ve sadakatimizi tazeleme ve diğer insanların da bu arınma sürecini yaşamaları uğruna çaba göstermenin vasıtası kılındığı görülür.
Efendimizin Ramazan-ı Şerîfteki gece ibadetini, uzun uzun dualarını, az konuşup çok tefekkür etmesini, Kur'an okumasını, i‘tikâfını, umresini, verdiği sadakaları vb. daha ziyade arttırmasını Rabbi ile birlikteliğini Ebedîleştirme aracı kıldığı şeklinde değerlendirmeliyiz.
Ferd ve toplum olarak bu kazanımlarımız dolayısıyla, Ramazan'ın gelişini büyük bir coşku ve heyecanla karşılamalıyız. Dolayısıyla, bugün geçmişin yâdı kabilinden "Âh! Nerde o eski Ramazanlar' diyerek özlemle andığımız farklılıklar, daha ziyade kültürel anlamda nostaljik temennîler olup, Ramazan'ın rûhunda var olan ‘Rabbimizle olan irtibatımızı ve ahdimizi tazeleme düşüncesi'nin unutulduğu yaklaşımlardır.
Rabbimiz de bu ay vesîlesiyle, ibadetlerimize daha fazla sevap yazarak, nefsimizi dizginleyerek, bizi doğru yoldan ayıran şeytanları bağlayarak, aramızda aşk ve muhabbeti yayarak, Cehennem kapılarını kapatıp Cennet kapılarını açarak, Rahmet tecellîlerini sağanak sağanak üzerimize yağdırarak biz mü'minlere tezkiye, tasfiye ve kendisine yaklaşma yolunda büyük ihsanlarda bulunmuş ve elbette, kendisi hatırına kâinâtın yaratıldığı yegâne önderimiz ve örneğimiz Sevgili Peygamberimiz de bundan nasîbini sınırsız derecede almıştır.
Arınma süreci boyunca mücadelemiz, bir alışkanlık ve âdet hâlini almış Ramazan günleri yaşamaktan, Ramazanı ticârî kazanç vesîle yapmaktan, toplumsal baskı sebebiyle gösteriş için oruç tutmaktan, orucu bir tür diyet gibi algılamaktan uzak durmak yönünde olmalıdır.
Ramazân-ı Şerîf'in insanlık adına malın, canın, tenin, zihnin, ailenin, çevrenin, toplumun arınma zamanı ve zemîni olması temennisiyle...