Fatıma binti Esed (r.anha), Peygamberimizin amcası Ebu Talip’in hanımı, Hazreti Ali (ra)’nin annesidir. Abdulmuttalip’in vefatından sonra Peygamberimiz onların yanında kalmış, uzunca bir süre birlikte yaşamışlardı. O süre içerisinde Fatıma Validemiz onu kendi çocuklarından ayırt etmemiş, her şeyiyle bizzat ilgilenmişti.
Ebû Talip ailesi kalabalıktı. Ancak kendi çocuklarından farklı olarak Peygamberimizin aile içerisindeki düzeni, güzel ahlakı ve sofralarını bereketlendiren olağandışı hali Hz. Fatıma (r.anha)’nın gözünden kaçmıyordu. Sofraya tek kişinin içeceği bir kapla süt getiriliyor, bundan, önce Peygamberimiz, sonra da diğer aile fertleri içiyor, ilkinden sonuncusuna kadar hepsi doyuyordu. Fatıma binti Esed (r.anha), bu yaşananlardan dolayı sekiz yaşındaki yeğenlerinin farkını görüyor, ona özel muamelede bulunuyordu. Çoğu zaman çocuklarını doyurmadan onun karnını doyuruyor, çocuklarının üzerlerini temizlemeden onun üzerini temizleyip saçlarını tarıyordu. Onun, kendilerinin yanında olmasından memnuniyet duyuyor, annesinin boşluğunu doldurmaya çalışıyordu. Derken Hz. Muhammed (sav), peygamberlikle görevlendirildiğinde, oğulları Hz. Ali (ra) ilk inananlardan oldu. Müşriklerin baskılarından dolayı Peygamberimiz tenha vadilere gidip namaz kılarken Hz. Ali (ra) de ona eşlik ediyordu. Önde Hz. Muhammed (sav), yanında Hz. Ali (ra) ve arkada Hz. Hatice (r.anha) … Bir keresinde Fatıma binti Esed (r.anha) onları bu şekilde namaz kılarken görüp çok şaşırmıştı. Puta tapan Mekkelilerin, yabancı olduğu bir ibadet şekliydi bu. Eve gidip kocası Ebu Talip’e:
“Ali’nin, Muhammed’in yanında onun gibi değişik şeyler yaptığını gördüm. Oğlumuzun başına kötü şeyler gelmesinden korkuyorum” dedi. Bunun üzerine Ebu Talip:
“Ali’yi bu işte kendi haline bırak. Amcasının oğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak herkesten çok ona düşer” karşılığını verdi. Çok geçmeden oğulları Hz. Ali (ra) ve Hz. Cafer (ra)’in etkisiyle kendisi de İslam’ı kabul etti.
Mekkeli müşriklerin işkence ve hakaretlerle Peygamberimize ve Müslümanlara baskı yaptığı dönemlerde Fatıma Validemiz, Müslümanlar arasındaydı. Yeğenini, insanlara İslam’ı anlatmaktan vazgeçirmesi için kocası Ebu Talip’e baskılar yapıldığı dönemlere de şahit oldu. Peygamberliğin yedinci yılında müşriklerin, Müslümanlara boykot uyguladıkları zamanları da gördü. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen her türlü baskı ve tazyike tahammül gösterdi, Peygamberimiz’e hep destek oldu. Ancak bu dönemlerde onları daha da üzen olaylar yaşandı. Kocası Ebu Talip ölmüştü. Aynı dönemde Peygamberimiz’in muhterem eşi Hz. Hatice (r.anha) de vefat edince iyice yalnız hissettiler kendilerini. Efendimiz bu yıla “Senetü’l Hüzün/Hüzün Yılı” adını verdi. Peygamberimiz de Fâtıma Validemiz de çok üzgündü, çünkü ikisi de en büyük desteklerini kaybetmişti. Üstelik Müslümanlara uygulanan ambargo da halen sürüyordu.
Bu zorlu zamanların üzerinden birkaç yıl geçmişti ki Cenab-ı Hak, Müslümanlara, Medine’ye hicret etmelerini emretti. Onlar hicret edince Peygamberimiz’e de hicret emri geldi. Doğduğunda Fatıma Validemizin, kendisine “aslan” anlamına gelen “Esed” ismini verdiği Hz. Ali (ra), müşriklere sezdirmeden, gizlice Mekke’den çıkması için Peygamberimiz’in yatağına uzanmıştı. Peygamberimizi öldürmeye gelen müşrikler, yatağında Hz. Ali (ra)’yi görünce çok şaşırdılar.
Fatıma binti Esed (r.anha), Medine’ye hicret eden muhacirlerden biriydi. Hicretten yaklaşık bir buçuk yıl sonra oğlu Ali (ra), Peygamberimizin kızı Fatıma (r.anha)’yla evlendi.
Artık iyice yaşlanmıştı. Ömrü sıkıntılar içinde geçen Fâtıma Validemiz, dünyadayken cennetle müjdelenen Hz. Ali (ra) gibi bir şahsiyetin annesiydi. İleride İslam dünyasına halifelik yapacak da olan Hz. Ali (ra), tarihte derin izler bırakacaktı. Kendi kabilesinde böyle bir üstünlüğe sahip olan başka bir kadın yoktu. Aynı zamanda Mu’te savaşında iki kolunu kaybederek şehit olan Hz. Cafer (ra) de onun oğluydu. Peygamberimiz, Hz. Cafer (ra) kollarını kaybedip şehit olunca ona, “uçan” anlamına gelen “Tayyar” lakabını vermiş ve Mu’te savaşından sonra ashabına, onun cennete uçarak girdiğini söylemişti.
Peygamberimizin muhterem kızları Hazreti Fâtıma (r.anha)’nın da kayınvalidesiydi Fatıma binti Esed (r.anha). Dolayısıyla Peygamberimizin, “cennet gençlerinin efendisi” olduklarını müjdelediği Hasan (ra) ile Hüseyin (ra)’in de babaanneleri oluyordu. Allah böyle üstün, güzel bir ikbali Fatıma binti Esed (r.anha)’e nasip etmişti. İbadetleri ve ahlakının güzelliği ile de Peygamberimizin övgüsünü kazanmıştı. En üstün fazileti ise İslam Peygamberi’ni büyütmüş olmasıydı. O nedenle Peygamberimiz, yaşamı boyunca ona öz annesi gibi değer vermiş, hürmette kusur etmemişti. Onun hakkında:
“Fatıma binti Esed, benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken, önce benim karnımı doyururdu. Kendi çocuklarının üstleri başları, toz toprak içinde bulunurken o, önce benim üstümü temizleyip saçımı tarar ve gül yağları ile yağlardı. O, benim annemdi!” buyurmuştu. Sık sık onu evinde ziyaret eder, ona olan saygı ve sevgisini ifade ederdi. Çoğu zaman kuşluk uykusunu da onun evinde uyurdu. Fatıma binti Esed (r.anha) hicretin dördüncü yılında ölüm döşeğine düşmüştü. Bu duruma çok üzülen Peygamberimiz, bir gün yanına gelip başucunda oturarak ona şunları söylemişti:
“Ey anne! Allah seni esirgesin. Annemden sonra benim annem idin. Senin yanında aç olurdum, beni doyururdun, çıplak olurdum beni giydirirdin. Yemezdin bana yedirirdin. Bununla sadece Allah’ın rızasını ve ahiret yurdunu isterdin.”
Çok geçmeden de Hz. Fatıma (r.anha) vefat etmiş, bunun üzerine Peygamberimiz ashabına:
“Annem vefat etmiştir” buyurup onun için mezar kazılmasını emretmişti.
Yıkanmasından tekfin, teşyii ve defnine kadar cenaze işleriyle bizzat kendisi ilgilenmişti. Fâtıma Validemizin cenazesi yıkandığı sırada, gömleğini çıkarıp yıkama işleriyle ilgilenen kadınlara vermiş, onunla kefenlenmesini emretmişti. Mezarını da birkaç sahabeyle birlikte bizzat kendisi kazmış ve kazarken toprakları da kendisi elleriyle çıkarmıştı. Mezar kazma işi tamamlandığında mezarın içine girip bir müddet orada uzandı. Uzanırken elleriyle mezarın köşelerine dokunup ileriye doğru itiyordu. Bu sırada şunları söylüyordu:
“Yaşatan öldüren Allah’tır. Ölmeyen ve diri sadece kendisidir. Allah’ım! Fâtıma binti Esed’i bağışla. Onun hüccetini kendisine telkin et. Kabrini genişlet. Peygamberin ve benden önceki peygamberlerin hakkı için. Çünkü Sen merhametliler merhametlisisin.”
Daha sonra ayağa kalkan Peygamberimiz, Fâtıma Validemizin cenaze namazını kıldırıp onu mezarına yine bizzat kendisi indirdi. Cenazesinde şefkatinin göstergesi olarak ağladığı ender insanlardan biriydi.
Allah ondan razı olsun.
Kaynaklar
Gülşen Gazel, Sahabi Annelerimiz, Gündönümü Yayınları, 2009, İstanbul
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Şamil Yayınevi, 1987, İstanbul
Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, İz Yayıncılık, 2006, İstanbul
Hasan Ege, Siret-i İbni Hişam Tercümesi, Kahraman Yayınları, 2006, İstanbul
Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Tercümesi ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 1988, Ankara
İbnül Esir, El Kamil Fit’tarih, Hikmet Neşriyat, 2008, İstanbul
İbni Kayyım El Cevziyye, Zadül Mead, Cantaş Yayınları, 1990, İstanbul
Said Havva, Hadislerle İslam Tarihi, Hikmet Neşriyat, ?, İstanbul
Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, İrfan Yayımcılık, 2003, İstanbul
Ebu Cafer Muhammed bin Cerir’üt Taberi, Tarih-i Taberi, Sağlam Yayınevi, ?, İstanbul
İbn Kesîr, el-Bidaye ven-Nihaye, Çağrı Yayınları, 1995, İstanbul
Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi, Konya
İbnü’l Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, Hikmet Neşriyat, 2008, İstanbul
İmam Zehebi, Tarihu’l İslam, Cantaş Yayınları, 1994, İstanbul
Sahabeden Günümüze Allah Dostları, 2/166, Şule Yayınları, 2000, İstanbul