Böyle toplantılar olmasa mevcut durumun düzelmesi için hiç kimse bir adım atmayacak belli ki… Bir yerden başlanması gerekiyor daha İslami bir anlayışa kavuşmak için. Öte yandan kimi insanlarda teyakkuz hali oluşturup ihtiyacımız olan insani ve irfani değişime karşı koyma duygusu yaratıyor. Bunun tezahürü de iyi-kötü tedavülde olan yaşam biçiminin muhafazası duygusu ve hakkaniyetsiz yaklaşımlar etrafında kenetlenme. Zafiyetlerimizi dile getirenleri Batı’nın oyununa gelmekle suçlamak. İslam’la hesaplaşmak isteyenler elbette bir takım yolları denemekte ama bu kendi gücümüzü ve sağduyumuza inancımızı zayıflatmamalı.
Bu ikircikli yaklaşımlar genç kuşaklarda özgüvensizliğe yol açıyor. Öyle bir tereddüt var ki, geçtiğimiz günlerde üniversite öğrencileri ile bir sohbet toplantımızda bazı genç kızlar hala okuyup okumamak, toplumda bir rol üstlenip üstlenmemek hakkında kararsız ve zihin parçalanması içindeydi. Oysa çalışmak, bu dünyadaki misyonumuzla ilgili. Her koşulda gündelik hayatı aşan, aşmak isteyen bir yaşam tarzımız olmasını öngörüyor İslam. Üretmek, insanlığın inkişafına, fitnenin yeryüzünden kalkmasına katkıda bulunmak.
Hala bunları konuşmamız Peygamberimiz (sav)’den tamamen uzak düşmemizle ilgili. Zamansal olarak mesafe açıldıkça söyleminden de uzaklaştık, daha önce berrak olan tecrübe bize bulanık olarak sunulmaya başlandı, araya nefsaniyet ve zaaflı nakiller girdi. Bu da bizi helezonik bir gerçeklikle geçmişin şimdiden üstünlüğü duygusuyla karşılaştırıyor.
Tıpkı Osmanlı kadınlarının Batı’yla karşılaşmada mevcut statülerini tartışmaya açarken Asr-ı Saadet kadınlarını referans almaları gibi. Fatma Aliye mesela, İslam’ın kadına biçtiği rolü anlatmak için Nisvan- ı İslam adlı bir kitap kaleme alarak tarihçi Suyuti’nin söz ettiği 13. yüzyılda yaşayan, erkek talebeleri de olan müderris ve alim yüzden fazla kadını anlatmış. Çiçek dürbünüyle içimize bakıyor ve iyilik bahçesini görüyoruz bütün pırıltılarıyla.
İslam dünyasında kadın meselesi ve kadınların ürettiği eserlere ve eylemlere hakkıyla vakıf olan Schimmel, “Ruhum Bir Kadındır” kitabında kadın geçmişimizden ve İslami birikimden izler sürer. İslam’a ve Müslümanlara derinlemesine nüfuz etmek üzere doğu dillerini öğrenmiş kıymetli bir şarkiyatçı.
Birçok örnekler veriyor kitabında. 18. yüzyılın sonunda Hindistan’da yazılan romanlarda Gelinin Aynası (Nazır Ahmed) ve Zinet’de (Mirza Kalich Beg) iyi tahsil görmüş çalışkan ve hamiyetli kadın kahramanlar vardır. Zinet’te kadim ilimleri tahsil etmiş bir kadının her vasatta nasıl doğru ve müessir davranacağı tasvir edilmiş. 16. yüzyılda kadın şairler çok güzel beyitler yazmışlar ve kısmen de olsa bazı büyük alimler kadın hoca ve alimlerin rahle-i tedrisinden geçmişler. 900 senesi civarında İbn-i Battuta Maldivler’de Müslüman bir melikeye rastlamış, ve Kuzey Afrika’daki Tuareg’lerde mümin kadınların geniş bir hürriyet içinde hareket ettiklerini görmüş. Türk geleneğinde de kadınlar hiçbir mania olmadan hükümranlık icra ettiklerinden Türk soyundan gelme Delhi Meliki İltuftmış, 1236 senesinde kızı Raziye’yi halefi tayin etmiş. Daha sonraları da yine Hindistan’da Mogul, ardından da Dakka Sultanlığı zamanında kadınlar mümtaz mevkilere sahip olmuşlar. Bu kadınlar mimari hat ve edebiyatın da hamileri olmuşlar ülkelerinde.
Şu anda Arap dünyasında nasıl ki Müslüman kadınlar uyanışın ve devrimlerin öncüsü olarak öne atılıyorlarsa, daha önce kurtuluş savaşlarında ellerinden geleni yapmışlardı İslam dünyasında.
Schimmel’in önerisi araştırmacıların kadınların yazdığı mektupları, şiirleri, minyatürlerde yer alış biçimlerini derleyerek büyük bir Müslüman kadın tarihinin yazılması ve kadınların tarihi yazan özneler olarak da gözler önüne serilmesi. Sürekli saldırılara hedef olan, maruz kalan değil, müessir olan varlığının ortaya çıkması.
Daha Peygamberimiz (sav)’in toprağı soğumadan onun adına uydurulan kimi hadisleri düzeltme ve itiraz etme durumunda kalmıştı Hz. Aişe. İnsanları eşitlikten hakkaniyetten uzaklaştıran ve üstünlük hakimiyet ve saltanat duygularını besleyen eski yaklaşımlar zihinlere sızmaya başlamıştı bile. Müsamaha ve adaletle yorumlanan kaideler yasaklara kısıtlamalara ve hak ihlallerine yol açacak şekilde yorumlanıyordu.
“İlim, kadın-erkek her mümine farzdır.” hükmünden kadınlara okuma yazma öğretmemek lazım noktasına gelinebilmişti zaman içinde mesela. Kur’an’da yasak meyvenin yenilmesinde günahkar olarak bir cinse atıf yapılmazken, Havva nasıl jğvacı olmuştur ve buradan nasıl belli bir ayet dizgesi ve akıl almaz yorumlar silsilesi içinde kadın fitne fesat söylemi içinde zikredilegelmiştir?
Celaleddin-i Rumi, kadının geri plana atılması değil toplumun kurucu öznesi olması için inkişaf etmesinin önünün açılmasına çalışmış bir kalp adamı. İnsanın ruhunun dişilik ve erkeklik vasfından uzakta, mana ve varlık olarak cinsiyetiyle sınırlanmayacak bir yerde bulunduğunu, ortak maksadın Hakk’a ulaşmak olduğunu söyler. İtilmiş dışlanmış kesimlere ulaşmayı, ümitsizliği kırmaya çalışır. Kadına ariflerin yumuşak, cahillerin ise kaba ve hükümran davrandığını anlatır.
Futuhat-ı Mekkiye’de İbn Arabi menfi manalar yüklenen “nefs” kelimesinin müennes olduğu söylemine karşı, cevher kelimesinin de müennes olduğunu bildirerek müennes unsurun alemdeki merkezi rolünü çok fazla vurgulamış bu yüzden çeşitli suçlamalara maruz kalmıştır.
Döneminin en güçlü ve müdanasız kadınlarından biri olan Hz. Hatice’nin ilk Müslüman olması ve Peygamberimiz (sav)’e gelen vahyin rahmani bir hakikat olduğunu açıklıkla söylemesi çok önemli. Çünkü Kur’an’ın kadına ve erkeğe eş bir şekilde yücelere tırmanma imkanı vermediğini, tersine kadına statü kaybettirdiğini düşünse, onu Müslüman olmaya hiç kimse zorlayamazdı.
Alışılmış adetlerden, nefse hoş gelen alışkanlıklardan kopmak hiç kolay değil. Hindistanlı erkekler mesela, dul bir kadınla evlenmekten mümkün mertebe kaçınmakta, bunu savunanları modernistlikle suçlamaktalar. Peygamberimiz (sav)’in, Hz. Aişe hariç bütün eşleri dul ya da yetim idi. Fakat bu işlerine gelmiyor ve gelenekler ağır basıyor.
Yahya Kemal’in mısralarındaki gibi :
Bir merhaleden güneşle derya görünür
Bir merhaleden her iki dünya görünür
Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer
Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür
Hep birlikte aynı ölüm akıbetine doğru koşarken nasıl birilerinin elinden Allah’ın verdiği haklarını alabiliriz, 6. yüzyılda cari olanı, peygamberin var ettiğini 21. yüzyılda esirgeyebiliriz? Kadın erkek demeden hep birlikte ağır emaneti yüklenmişken... Haşr Suresi’nde “Her nefis yarına ne hazırladığına baksın.” hitabıyla erirken… Hiç kimse dünyada olup bitenlere, hepimizi tutuşturan yangınlara mümin kadınların seyirci kalmasını, hanım hanımcık süslenip camdan bakmasını beklememeli. Müenneslik var olmanın bütün tezahürlerini, gereklerini barındırır içinde.