“Ey Allah’ın elçisi, sen bizimle şakalaşıyorsun” dedi sahabeler, sevinç ve hayretle. “(Şaka yapsam da) sadece gerçeği söylüyorum!” dedi Elçi, mizahta dahi yalan söylemediğini belirterek. Ebû Hureyre’den duydu insanlar bu cümleleri ve tebessüm ettiler. [1] Tebessüm kalkanına da ihtiyaç vardı okları karşılayabilmek için, yorulan ruhların dinlenmesine. Peygamberdi O, şakalaşmadığı zamanlarda da gülümserdi. Bir iyilikti gülümsemek, sevap hanelerinde göz dolduran.
Mizah yaparken bile doğruluk çizgisini aşmamak... Aynada yalnız hakikat parlardı çünkü. Enes’in (ra) anlattığına göre bir adam Rasûlullah (sav)’tan bir binek devesi istemiş, bunun üzerine, “Seni deve yavrusuna bindireceğim” diyerek latife yapmıştı. Adam, “Ya Rasûlullah, ben deve yavrusunu ne yapayım?” deyince “Bütün develer bir devenin yavrusu değil midir!” demişti Allah Rasûlü (sav). [2] Enes (ra)’e “İki kulaklı”[3] diye takılması da yaşlı bir kadına “Cennete ihtiyar kadınlar giremez” [4] demesi de şakada dahi gerçekten vazgeçmeyişin örneklerindendi.
Zahir adlı bir Bedeviden söz ediyordu Enes (ra) rivayetlerinden birinde. Hz. Peygamber’in zaman zaman kendisine takıldığı, hediye alıp hediye verdiği bir çöl adamıydı Zahir. Bir gün pazarda mallarını satarken Rasûlullah (sav) gizlice Zahir’in arkasına geçip kucaklamış, “Beni bırak kimsin!” diyerek döndüğünde Hz. Peygamber’le yüz yüze gelmişti. Latife olsun diye, “Bu köleyi kim satın alır!” diye seslenince Hz. Peygamber, Zahir çirkin olduğunu ima ederek, “Ya Rasûlullah! Beni satarsan kâr edemezsin, değerim düşüktür” demişti. Bunun üzerine şöyle buyurmuştu Hz. Peygamber, “Fakat Allah katında değerin yüksektir.” [5]
Ortak bir yönü olsa da Nuayman’ın şakası benzemiyordu Hz. Peygamber’in şakasına. Ummu Seleme’nin anlattığına göre, Hz. Ebû Bekir yanına Bedir gazilerinden Nuayman ve Suveybit adlı sahabileri de alıp bir ticaret yolculuğuna çıkmış, yol azığını Suveybit’e emanet etmişti. Bir gün Nuayman Suveybit’ten yiyecek istedi. O ise Hz. Ebû Bekir’in gelmesinden sonra verebileceğini söyledi ona. Bunun üzerine Nuayman bir oyun oynamaya karar verdi Suveybit’e. Civarda develerini yayan sürü sahiplerine giderek Suveybit’i on deve karşılığında sattı. Dahası Suveybit’in kendisini hür sandığını söyleyerek, “Ben köle değilim, hürüm” demesine aldırış edilmemesi gerektiğini tembih etmeyi unutmadı. Böylece Suveybit ne kadar dirense de dinletemedi sözünü. Boynuna bir ip takıp pazara götürdüler. Hz. Ebû Bekir gelip durumu anlayınca doğru pazar yerine gitti. Develeri iade edip Suveybit’i kurtardı. Medine’ye döndüklerinde olayı Hz. Peygamber’e anlattılar. Rasûlullah (sav) ve ashabı gülmekten alıkoyamadılar kendilerini. Neredeyse bir sene unutulmadı bu vaka. Hatırlandıkça gülündü. [6]
Neccâroğulları’ndandı Medineli Nuayman. Abdurrahman b. Avf’ın kız kardeşiyle evlenmiş, İkinci Akabe Biatı’na katılarak Hz. Peygamber’e bağlılık yemini etmişti. Yalnız Bedir, Uhud ve Hendek’te değil bütün gazvelerde yerini alarak hakikate bağlılığını ispatlamıştı. Fakat siyer tarihçileri onun kahramanlık hikâyelerini anlatmadılar bize. Kılıcının keskinliğinden, gözünün karalığından söz etmediler. Gülen ve güldüren yüzünü anlattılar, muzipliğini ve şakalarını...
Sahabe arasında komik bir adam vardı ve Nuayman kelimesi biraz da gülmek, anlamına geliyordu. Öyle şakalar yapmıştı ki ancak bir Peygamber hoş görebilirdi onu.
Rebîa b. Osman’ın anlattığına göre bir Bedevi Hz. Peygamber’le görüşmeye gelmiş, devesini mescidin avlusuna çökertip huzura girmişti. Bir sahabe, “Deveyi kessen de yesek. Eti özledik. Allah Rasûlü nasılsa parasını öder” diyerek kışkırttı Nuayman’ı. Bedevi dışarı çıktığında ne görsün, Nuayman deveyi kesmiş, parçalıyor. Feryadı koparıp soluğu Hz. Peygamber’in yanında aldı: “Devem kesilmiş ya Rasûlullah!” Hz. Peygamber mescitten çıkıp sordu: “Kim yaptı bunu!” “Nuayman” dediler. Nuayman sırra kadem basmış, Dubaa bt. Zubeyr’in evinin avlusunda bir çukura saklanıp üzerini hurma dalları ve yapraklarıyla örtmüştü. Rasûlullah (sav) peşine düştü Nuayman’ın, bizzat kendisi aradı onu. Dubâa’nın evinin önüne gelince bir adam yüksek sesle, “Ya Rasûlallah! Ben onu görmedim” derken parmağıyla Nuayman’ın saklandığı çukuru gösteriyordu. Hz. Peygamber Nuayman’ı çukurdan çıkarttıktan sonra sordu: “Neden böyle yaptın!” Nuayman, “Ya Rasûlallah, saklandığım yeri sana gösterenler yaptırdılar!” deyince, Hz. Peygamber gülerek Nuayman’ın yüzündeki toprakları mübarek elleriyle silmeye başladı. Sonra da Bedevinin devesinin bedelini ödedi. [7]
İçki haram kılındıktan sonra hemen içkiyi bırakamadı Nuayman. Birkaç kez Hz. Peygamber’in huzuruna çıkarıldı bu yüzden. Bir sahabinin, “Allah ona lanet etsin” diye beddua etmesi üzerine, bu ifadeyi onaylamayan Hz. Peygamber onun Allah’ı ve Rasûlü (sav)’nü sevdiğini söylemişti. [8] Nuayman gerçekten seviyordu Allah ve Rasûlü (sav)’nü. Hiçbir gaza yoktu ki orada yerini almasın. Hiçbir kervan yoktu ki Medine’ye yolu düşen, getirdiği meyvelerden tattırmak istemesin Rasûlullah (sav)’a. Kurulan pazardan veresiye meyve, yağ ve bal satın alıp Hz. Peygamber’in evine gönderir, satıcıların paralarını istemesi üzerine ödemeyi Hz. Peygamber’in yapacağını söyleyerek aradan çekilirdi. Alacaklıların kapıya gelmesine şaşıran Rasûlullah (sav), Nuayman’a bunları kendisinin hediye ettiğini hatırlatır, o ise parası bulunmadığını, ancak bu güzel şeyleri tatmasını arzu ettiği için satın aldığını söyleyerek Allah’ın elçisini neşelendirirdi. Her seferinde gülerek ödüyordu Hz. Peygamber borcunu.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra daha ağır şakalar yaptı Nuayman. Yüz on beş yaşındaki âmâ sahabe Mahreme b. Nevfel’e yaptıklarının hoş görülebilir yanı yoktu. Mahreme yaşından ve gözlerinin görmeyişinden dolayı mescidin bir köşesinde abdest bozmaya kalkmış, sahabiler bu nahoş duruma müdahale etmişlerdi. Nuayman ise onu dışarıya çıkaracağını söyleyip -güya yardımcı olarak- başka köşesine götürmüştü mescidin. İş işten geçtikten sonra durumu anlayan Mahreme sinirlenmiş, elindeki sopayla Nuayman’ın kafasını yaracağına yemin ettiyse de zaman içinde unutmuştu bunu. Nuayman’ın muzırlığı bununla kalmadı. Bir gün mescitte yanına sokulup Nuayman hakkındaki yeminini hatırlattı Mahreme’ye. Kendisini Nuayman’a götüreceğini söyleyerek namaz kılmakta olan Hz. Osman’ın yanına götürdü ve onun Nuayman olduğunu söyledi. Osman (ra) ne olduğunu anlamadan Mahreme öfkeyle salladı değneğini ve Halife’nin başını yardı. Olaydan sonra Zühreoğulları Nuayman’ı cezalandırmaya kalktılarsa da Hz. Osman, “Bırakın, cezasını Allah versin! Ne var ki Bedir gazisidir” diyerek engelledi onları.
Nuayman bütün şakacılığına rağmen ümmetin meselelerine duyarlı biriydi. İmam Zehebî’ye göre Hz. Ali ve Muaviye arasındaki olaylardan sonra bir daha gülmedi.
Dipnotlar:
1. M. et-Tirmizi, eş-Şemâilü’l-Muhammediyye, ed. Naci es-Süveyd, Beyrut, el-Mektebü’l-‘Asriyye, 2012, s. 96-97. (240. hadis).
2. et-Tirmizi, eş-Şemâilü’l-Muhammediyye, s. 97. (241. hadis).
3. et-Tirmizi, el-Câmiu’s-Sahîh, C. 4, s. 357-358. (1992. hadis).
4. Hasan Basrî anlatıyor: “İhtiyar bir kadın Rasûlullah (sav)’a geldi ve ‘Ya Rasûlullah, Allah’a dua et, beni cennete koysun’ dedi. Rasûlullah, ‘Ey falanın annesi cennete ihtiyar kadınlar giremez’ buyurdu. Kadın geri döndü, ağlıyordu. Hz. Peygamber, ‘Ona söyleyiniz, (cennete girecek ama) ihtiyar olarak girmeyecek. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: ‘Gerçekten biz (dünyada ihtiyarlamış kadınları gençleştirerek cennette) onları yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır. Böylece onları hep bakire kızlar, eşlerine âşık yaşıtlar yaptık.’” (Vakıa, 35-37) et-Tirmizi, eş-Şemâilü’l-Muhammediyye, s. 97. (243. hadis).
5. el-‘Askalâni, el-İsâbe, s. 486.
6. A.g.e., s. 635.
7. el-‘Askalâni, el-İsâbe, s. 1522.
8. A.g.e., s. 1521.