Allah’ın imtihan yeri olarak tanımladığı dünya hayatı bir nevi belâ/sıkıntının mekânıdır. Huzur ve selameti dünyaya/gaflete dalmak, yaşamak, olarak anlayanlar af ve kurtuluş imkânlarını kaybederken, belâ sıkıntılara sabır etmeyip bunu bir yoksunluk ve mahrum bırakılma olarak anlayanlar da bu grup içinde yer alırlar. Belâ ve sıkıntının/kurtuluş ve selametin arınma ve kazanç imkânı olması ancak, yaşadıklarının hakkını vermek, birey, sosyal çevre ve toplum olarak sorumlulukları yerine getirmekle mümkündür. Kur'an'a göre dünya, kimin daha güzel iş yaptığının (Mülk 67/2) anlaşılacağı bir belâ (deneme) yeri olup, ölüm ve hayat bunun için yaratılmıştır.
Sıkıntıya karşı tavır alış çift yönlüdür. İnsanın kendisi ve çevrenin yaklaşımı da imtihanın sonuçları açısından bağlayıcıdır. Mesela insan yolda giderken yardıma ihtiyacı olan birisine rastlar veya kendisi yardım alması gereken bir durum yaşar. Bu hadiseye gösterilen tepkiden davranışsal yaklaşıma kadar genişleyen çerçeve, karşılıklı kazanç ve kayıp hanesini doldurur. Ayrıca hikmeti bulmak için yolda olan insanın yaşadıkları üzerinden de hikmet arayışına girmesi gerekir. Bulunan birçok ilaç veya araçların erbabı kişilerin yaşadıkları belâ/yoksunluklar karşısında ürettikleri çözümler oldukları da bir realitedir. Sağır ve dilsiz çocuğunun tedavisi için uğraşan doktor baba işitme cihazı geliştirdiği gibi…
Kişinin gerçek şahsiyeti ibtila (denenme) hallerinde ortaya çıkar. Yaşadığı yeni durumla karşılaştığında verilen ilk tepkinin nasıl olacağı kişi tarafından bile bilinmeyebilir. Bu anlamda belâ/imtihan kişinin kendisini tanıma ve eksikliklerini giderme imkânına da yol açar. Kazanılacak sevabın büyüklüğü, katlanılan belanın ağırlığı nispetindedir anlamına gelen bir hadis de bu durumlara ışık tutmaktadır. Allah sevdiklerine belâ verir. Buna razı olan Allah’ın rızasını kazanır; isyan eden ise Allah'ın gazabına uğrar. (Tirmizi, "Zühd", 56; İbn Mace, "Fiten", 23)
Bu anlamda belâya uğrama, günahtan arınmaya vesiledir. İnsan için kemâl, olgunlaşma imkânıdır da. Bir diğer ifadeyle kâmil bir insan olmak belâların imtihan olduğunu hatırlayarak kazanma yolunu seçmekle mümkündür. Öyle günahlar vardır ki ancak belaya sabretmek suretiyle silinir. Gazali’ye göre sabır ve şükür iç içedir. Çünkü dini ve ahlaki açıdan her nimet bir belâ, her belâ da bir bakıma nimettir. Dolayısıyla kemâl sahibi bir insan aynı şartlar altında hem sabredici hem de şükredicidir. Burada İmam-ı Azam’a ait meşhur anlatıyı hatırlayabiliriz. Büyük İmam’ın gemilerinin yandığı ve yanmadığını duyuran kişiye her iki durumda da verdiği şükür cevabı bu kabulün, anlayışın, emsâlleşmiş halidir. Mutasavvıf Cüneyd-i Bağdadi de belâyı, ariflerin yolunu aydınlatan bir meşale olarak tarif eder ve müridiler için uyanış, gafiller için helak olma sebebidir der.
Sonuç olarak belâ ve sıkıntı hayatta olmanın yaşamanın bir diğer yüzüdür. Dolayısıyla aklı başında bir mümin bunu bir imkân olarak kabul ederek kurtuluş ve arınmasına vesile yapmanın yollarını arar bunun için dua eder. Mevcut yaşanılan halin aynı zamanda bela ve sıkıntı olduğu unutulmamalıdır. Yaşanılan hayat Allah’ın bildiği ve tanıdığı kulu için takdir ettiğidir bunun fevkinde bir talebin sonuçlarına insan katlanamayabilir. Ne var ki bazen insan tamamen iyi, saf niyetle sevabını çoğaltmak gayesiyle haddi aştığının farkında olmadan ek taleplerde bulunur, dua eder. Burada Dr. Ayşe Hümeyra Ökten’in anlattığı bir anekdotu aktarmak iyi olacak. Tanıdığı bir hanım duyduğu vaazlardan, okuduğu kitaplardan etkilenerek, körlerin yaşadığı mahrumiyetin ahiretteki karşılığı onu cezbetmiş anlaşılan ki o sevaba dâhil olabilmek için kör olmak istemiş. Allah’u Teâla’da bu duasını kabul etmiş ve son yıllarını ama olarak geçirmiş. Ayşe Hümeyra Hanım durumunu, nasıl yaşadığını sorduğunda, sevabını istedim ama meşakkati de ağır geldi Allah affetsin şeklinde cevap vermiş. Hatırladığım bir fetva sorusu da insanın her hal ve durumda uyanık olmasına güzel bir örnek olacak. Alo-fetvayı arayan bir hanım; gireceği ameliyat %90 riskli ve ölüm tehlikesi olduğundan, kurtulursan her gün oruç tutacağım diye adakta bulunmuş. Allah duasını kabul etmiş ve iyileşmiş ama şimdi kara kara her gün nasıl oruç tutacağını düşünmekteydi. Örneklerden de anlaşılacağı üzere akıllı insan sınırlarını, gücünü kudretini bilen, yaşadığı hali kurtuluş imkânı olarak kabul eden kişi demektir. Talep ve duaları da bu çerçevede olur ve Ya Rabbi verdiklerin karşısında şükür ve sabrımı kavi eyle, yardımcı ol diye dua eder diyebiliriz.
Yararlanılan kaynak: İslam Ansiklopedisi: Belâ md; 1992, C: 5, s: 380