Zamanı böldüğünde onu durdurma imkânını elde edersin. Paşa gönlü bilir. İsterse durmasın. Umurunda olmaz artık senin. Zamanı tutuklamışsındır bir namazlık üstünde. Varsa cesareti geçsin. İyi bir şey yapıyorken öyle geçip gidemez o. O da O’nun kuludur. İyiliği sever. Olması için acele eder. Gerçekleşinceye kadar sıkılmadan bekler. Vallahi… İyiliğe harcandığında kalır. Hem de en geçmeyecek geleceklere. Yarınlara…Yarından sonralara…
Namaza durur zaman da… Tren durur, vapur kıyıda çırpınmaz, deniz dalgasızdır, martılar uykuda, karıncalar hazır olda, kargalar ciddi, ambulanslar sessiz şifada, sokaklar boş, trafik akıcı, müşteri yok, misafir yok, çocuklar tok, cüzdan dolu, ev sıcak, baca dumanlı, gök mutludur namaz sırasında. Dünya, içindeki herşeyi uyutmuş bir beşik gibi sallanmaktadır. Bir sen kalmışsındır böylesine ayakta. Seccaden uçuşa hazırlanmaktadır. Ya da merdiven gibi basamaklanmaktadır yukarı doğru…
Herşeyiyle arkanda kalır dünya. Bırak korna seslerini, paranın kirini, faturanın acımasızlığını, insanın hayvanlığını, vitrinlerin davetini, ekranların çığırtkanlığını, beklentileri, borçlarını, alacaklı olduğunu, ne yiyeceğini unut bir an. Sorumluluklarına daha iyi dönmek içindir bu. Daha akıllıca dönmek içindir bu gidiş… Seni sana unutturan hayatı at bir süreliğine arkana.
Şimdi öl ayakta!
Bütün olumsuzlukların uzağına düş. Alnın yere vurulsun. Şimdi ol sen ayakta…
Kaç kez gerçekten kıyama durdun sahi?
Ayağa kalkmak iyi ve güzel olmaya karar vermektir. İyilik adına sorumluluk almaktır. Yozlaşmaya baş kaldırmaktır. Kötülüklere ayaklanmak, isyan çıkarmaktır. Başını kaldırıp O’na bakmaktır.
Kıyamda durabilmek güç. Eğmek ister huyu. Önünde eğilinecek değerler ister baş dediğin. Ve ten…Yorgundur tinsel ağırlığından. Kapanmak ister önünde hakiki Üstünlüğün…
Yorma böyle kendini bu kadar da…Kıyamına sarıl. Temiz bir toprak parçası gibi serdiğin seccadene düşmekten çekinme öyle…Hayat yordu işte seni. Dinlen biraz.