"Ve Biz her ümmet için kurban kesmeyi bir ibadet kıldık, bu vesileyle O'nun kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine Allah'ın ismini ansınlar. Bakın, ilâhınız tek bir İlah'tır; o halde yalnız O'na teslim olun! Ve O'na yürekten boyun eğenleri müjdele!" (Hacc, 34)
Kurbanı sadece eyleme indirgeyenlere, eylemi de magazinleştirenlere bir çift sözümüz olsun. İşte karşımızda apaçık Kur(b)an ayeti. Kurban kesmeyi emrediyor âlemlerin Rabbi. Belli ki bununla bizi terbiye etmek istiyor. Belli ki bizi terbiye etmek isteyişi bize değer katmak istemesinden. Kurban ibadeti, işte bu yüzden kesilip atılacak bir eylem değil, kalbimize ebedi yar olacak bir tefekkür olarak akmalı.
Kur'ân okunurken ilke şudur: Bir ayette sözü edilen eylemin anlamına, ardındaki gerekçeyi bularak erişebiliriz. Çünkü hangi işten, hangi olaydan bahsederse etsin, Rabbimiz bizden öncelikle iman talep eder. İman bir ibadetin gerekçesi olmadıkça, o ibadet/eylem sahih ve sâlih olmaz.
Hacc 34'te "kurban kesmek"ten söz ediliyor ama söz "Allah'ın izniyle/ismiyle" hareket etmeye bağlanıyor ve İlah'ı birlemenin altı çiziliyor. "İlâhınız tek bir İlah'tır; o halde yalnız O'na teslim olun!" Ayetin sonundaki "muhbit" kavramı ise eylem ile imanın düğümlendiği noktayı işaretliyor: "Yürekten boyun eğmek." İtaat etmek ama itaati kalben yapmak. Buradan anlıyoruz ki nihai tahlilde, kalbin eylemidir iman. Kesen değil kesilen de olmalı insan.
Nasıl?
Kurban edilenler gibi kurban edenler de ‘kurban’ olmalı. Yürekten boyun eğmeli İlâh'a. Kalbiyle var olmalı kalıbının yanında. Kalbini koymalı kalıbını koyduğu yere.
Yenilmesi helal olan hayvanları sayan ayetlerin ardından gelen bu ayet, insanın hayvanlar üzerinde tasarrufunun insanın güçlülüğünden gelmediğinin altını çizer. İnsan güçlü olduğu için kesiyor değil, hayvan da zayıf olduğu için kesiliyor değildir. İnsana izin verilmiştir sadece. "[Hayvanların da sizin de] ilahınız birdir" diye okursak ayetin hatırlatmasını, insan olarak konumumuzu gözden geçiririz. O ilah isteseydi, siz insanları kesilen hayvan yapabilirdi, hayvanları ise kesen insan yapabilirdi. Ama yapmadı. Şimdi burada insan oluşunuzun tek açıklaması, Allah’ın dilemesi. Başka bir şey değil. Şimdi kesen makamındaysanız, bunu hak ettiğiniz için değil, ilahınız böyle takdir ettiği içindir.
Kesmelerinin hepsi ‘İlah'ın izniyle olduğuna göre, kesmeler "Allah'ın adına" olmalıdır. Vurgu hayvan kesmeye değil, kesilen ve tüketilen her türlü nimeti "Allah'ın ismiyle" kesmek ve tüketmeyedir. Zira ayette geçen "en'am" sadece "hayvanlar" demeye gelmez. "Nimetler" demektir; hayvanlar her haliyle "nimet" oldukları için "en'am/nimetler" adıyla zikredilir. Öyleyse, her nimeti Allah'tan bilerek yemekte saklıdır "kurban"ın sırrı.
Hac 34'de "kesmek" fiili de yoktur aslında; canı O'na teslim etmek vardır: "Artık O'na teslim olun." Demek ki kurban kesen, kestiği canı, eksilttiği nimeti Allah'a ait diye bilir; Allah'a teslim eder. Kurban kesen kendi canının da Allah'a ait olduğunu teslim eder. Kesen olarak iktidar sahibi değil, sadece izinlidir; çünkü canların hepsi emanettir. Hayvanın canı gibi kendi canı da emanettir. Kesen can olmak da kesilen can olmak da ‘ödünç’ bir haldir. Kimse kesme yetkisini kendinden almaz; kesilen olma halini kendisi belirlemez. Şu halde, kurban kesen İlah'ı birler, kendini kestiği üzerinde ilah bellemeye kalkmaz. Kesen el de bıçak da kurban da Allah'ındır; başkasının değil. Kurbanı kesen ile kurban olarak kesilen arasındaki ilişki sahip olma ekseninde değildir. Kesenin sahibi de kesilenin sahibi de Allah’tır. Kesen can, kesilen cana, sadece şahittir. Şahit olan ve şahit olunan arasında, bir yetki dizgesi yoktur. Ast üst ilişkisine izin vermez. Tek bir üst vardır; o da İlah’tır; canlar sadece asttır. Emanet canı keserek teslim alan can, kesen canını Allah’a emanet etmeli. "İnnâ lillah" diye/bilmeli: "Biz Allah'ın mülküyüz." Kurban kesmek ve kurban olarak kesilmek, “Allah’a dönmekteyiz” gerçeğinin canla resmedilişidir. İnsan ve kurbanı, Söz’ün yeryüzünde can diye görünmesi, cana bürünmesidir.
Kesen insan olma halinin emanet oluşu, kesilen canlar üzerinde hoyratlık etmeme nezaketini ima eder. Kesme eylemi, kesilme eylemiyle eşittir çünkü. Yetkilendirme aynı yerdendir. Canla başla teslim olmalı; hayvanlar üzerinde iktidar taslamamalı. "Ne kadar çok kestim, ne kadar çok dağıttım"lar üzerinden kibirlenmeye kalkmamalıdır. Kaldı ki kurban da bayramda kestiğimizle sınırlı değil. Her an kurban keser insan. Yuttuğu her lokmada, içtiği her yudumda varlıktan bir şeyi eksiltir. Ekmeği ve suyu boğazlar. İşte her an kendimize “Allah'ın adıyla mı, değil mi?” diye sormalı. Şu halde her şey "kurbanlık"tır. Allah'ın yakın olduğunu bilmenin belgesidir. Allah’a yakın olmanın vesilesidir.
Namaz, vaktin kurbanıdır meselâ. Günün başını beş yerinden kesmektir. Zamanın kanını secdenin göğsüne akıtmaktır. Zamanı Allah adına harcamaktır. Başını secdeye koyarak başını Allah’a teslim etmektir. İradesini Allah’ın iradesiyle buluşturmaktır.
Oruç, benliğin kurban edilmesidir. Kendi başına buyruk olmadığını, nefes nefes itiraf etmektir. Kalıbını kalbinin eylemsizliğine teslim etmektir. Niyetiyle yeniden var olmayı denemektir. Eylemini niyetine kurban etmektir.
Zekât, servetin kurban edilmesidir. Kazandığımızı kibrimizi beslemesine izin vermemektir. Kibirle kirlenmemek için, elimizdekinin elimize verildiğini görmektir. Verileni verene teslim etmektir. Sahiplenme duygusundan arınmak, şahit olma rahatlığına teslim olmaktır.
Hac, bedenin sılasına ruhun sılasıyla değiş tokuş etmektir. Alışkanlığın vatanından kalbin ülkesine hicret etmektir. Kendi adına var olmaların cümlesine nokta koymak, kardeşlerinin varlığında erimektir. Şeytanı ve nefsini unutma konforunu yırtıp şeytanla yüzleşerek, nefsiyle tanışarak dertlenmeye talip olmaktır.
Vahiy, aklın kurban edilmesini bekler. (Aklı kurban etmek, aklı iptal etmek değil; aklı vahyin akışınca işletmektir.)Vahye muhatap olmak, kalbin Söz kesilmesidir, fıtratın Söz’e dökülmesidir. Kendi görüşünün gömleğini yırtıp, vahyin Yusuf’unu aramaktır. Kendini kendine yeter görme rüyasından uyanmaktır.
Nihaî tahlilde, kurban kesmek, vahye tabi olmaktır. İşte, Allah öyle söyledi diye kurban kesiyoruz. Kurban keserken, Söz’ün bizi kesmesine izin veriyoruz. Göklü Söz’ün dokunuşuyla rutinlerimizi kesiyoruz. Biteviye akıp giden hayatın boynuna, kesintisiz akıp gittiği sanılan zamanın başına Söz’ün bıçağını vuruyoruz.
Söz’e, Söz’ün Elçi’siyle beraber kanıyoruz: "Öyleyse müjdele böyle yürekten boyun eğenleri..."