Sünnet, Hayatı Kur'ân'a Göre Yaşamaktır

21 Haziran 2010

Her bir peygamber gibi Hz. Muhammed (sav) de Allah’ın buyruğu gereği kendisine itaat olunması için gönderilmiştir. Bu sebeple O’nun, Kur’ân’ı açıklayıcı nitelikli emirleri, yasakları ve onaylarına gore yaşamakla mükellefiz. (1)

O’nun Sünneti’ni izlemek olarak ifadelendirebileceğimiz bu yükümlülüğümüze  aykırılık  kaos sebebi  ve  azab  nedenidir.  Kur’ân’ımızda söyle buyrulur:

“...Peygamberin buyruğuna karşı gelenler doğrudan sapmak ve saptırmaktan veya can yakıcı bir azaba uğramaktan korksunlar.” (2)

Rabbimizin emri gereği Peygamberimizin Sünnet’ini izleyebilmek için Sünnet’i, işaret olunduğu üzere Kur’ân tarafından yönlendirildiğimiz örneklendirilmiş inançlar bütünü ve hayat tarzı olarak anlamamız gerekmektedir.  Böyle  algılanmadığı  takdirde Sünnetin dönemimizde  olduğu gibi sakal bırakmak, selamlaşmak, hediyeleşmek, Şevval ayında oruç tutmak ve kurban kesmek türü belirli görevlere inhisar ettirileceği açıktır.

Önemine binaen sevgili eşi Hz. Âişe (r.anhüm) annemizin anlatımı ile özetlersek Peygamberimiz’in sünneti, Kur’ân’ın uygunlamasından ibarettir. (3)

Nitekim Peygamberimiz, sunacağımız hadislerinden de  öğrenileceği  üzere din olarak yaşanması gereken buyrukları, Kur’ân aracılığıyla Allah’ın koyduğunu bildirmiştir:

“Şüphesiz Allah (sizler için) sınırlar koydu, onları aşmayın. Görevler yükledi,  onları  yapın.  Yasaklar  koydu,  onları  da  çiğnemeyin.  Unuttuğu için değil ama size rahmet olması için pek çok alanı da özgürlüğünüze açtı, onları da sınırlamayın.” (4)  

Kur’ân kişisel hayat yanı sıra ahlâkî, siyasî ve ekonomik yönleriyle toplumsal  hayatı  ve  O’nun  organizasyonunu  da  içerdiğine  göre  Sünnet’i anlamamız  gerektiği  şekliyle  enginliği  içinde  kavramalıyız.  Bunun  için Kur’ân’ın genişçe bir fihristine veya bir hadîs kaynağının ana bölüm başlıklarına bakmamız yeterlidir.


Rabbimizin emri gereği Peygamberimizin Sünnet’ini izleyebilmek için Sünnet’i, işaret olunduğu üzere Kur’ân tarafından yönlendirildiğimiz örneklendirilmiş inançlar bütünü ve hayat tarzı olarak anlamamız gerekmektedir.

Mesela Kur’ân’dan sonra birinci kaynak olarak kullandığımız Buhari’nin Sahih’i, namazdan oruca, nikahtan boşanmaya, ticari işlemlerden şirketleşmeye, yargıdan yönetim ilkelerine, yemek-içmekten giyime ve görgü kurallarından ceza yasalarına kadar 97 kitabı ihtiva etmektedir ki Sünnet’in hayatı bütünüyle kucaklayıcılığını göstermektedir. Buradan hareketle Sünnet’i şöylece de tanımlayabiliriz:

“Sünnet, Hz. Peygamber’in inanç, ibâdet, tebliğ, eğitim, ahlâk, hukuk, siyaset ve ekonomi gibi alanlarda kişisel ve toplumsal hayatı yönlendirici Kur’ân merkezli buyrukları ve onaylarıdır.”

Bu tarif ışığında şöylece örneklendirmeler yapabiliriz:

Sünnet, Allah’a inanılmasını, emirleri ve yasaklarına uyularak yalnızca O’na ibâdet edilmesini emreder. O’nun yasalarıyla çatışan kişilere, ilkelere ve kurumlara meşruiyet tanınarak O’na ortak koşulmasını yasaklar.

Sünnet, insanların örneğin can, mal, din ve ifade özgürlüğü gibi haklar ve hürriyetlerini korumalarını, bu uğurda gerekirse ölüme atılarak şehid olmalarını ister.  En büyük cihadın zâlim yönetimlere karşı hakkı haykırmak ve savaşmak, olduğunu bildirir.

Sünnet, toplumsal hayatın, adalet, liyakatlileri görevlendirme ve danışma-seçim kurallarına göre yapılandırılmasını öngörür.

Sünnet, bütün sözlerin, davranışların, işlerin ve de kılık kıyafetlerin güzelleştirilmesini,     güzellik ölçüleri olarak da Kur’ânî buyrukların, ilmî verilerin ve insanlığın  ortak kabulleri olan (maruf) değerlerin kullanılmasını öğütler.

Sünnet, Kur’ân ve akıl çizgisinde dış görüntülerin mükemmelleştirilmesi gereğini, Allah’ın rızası hedeflenerek de rûh dünyamızın geliştirilmesi lüzumunu vurgular.

Sünnet, adalet, kazanmak ve cinsel tatmin gibi meşrû amaçların zulüm faiz, içki-kumar fuhuş işletmeciliği, emeği sömürü, zina ve eşcinsellik  gibi  gayrı meşru  araçlarla  değil  yalnızca  helâl  yollarla gerçekleştirilmesini yasalaştırır.

Sünnet, iradeleriyle atılım yaparak bedenî, ilmî, malî ve estetik güç kazananların ve bu güçleriyle barışa ve yarar sağlayıcı işlere yönelenlerin Allah katında daha hayırlı ve sevgili olduklarını duyurur.

Sünnet, Kur’ânî doğruların ve ilmî gerçeklerin belirlediği alanlar dışında yabancı topluluklara benzer olmaktan ve onları kültürel, siyasî ve hukukî sahalarda müminler üzerine egemen kılmaktan şiddetle kaçınılmasını ilkeleştirir.

Sünnet,  bütün  nimetlerin  Allah’ın  ikramı  olduğunu  bildirir.  Büyüklük duygularına kapılmaksızın sade ve mütevazı yaşanmasını, vermeyenlere vererek, gelmeyenlere giderek ve hata edenleri bağışlayarak erdemli bir hayat sürülmesini tavsiye eder.

Sünnet, dünya hayatını âhiret amacıyla yaşamaya yöneltir, güzel ameller ve dualarla Cennet’e ermeyi ve Cehennem’den korunmayı gayeleştirir.


Sünnet’in, Kur’ân’ın açıklaması ve uygulaması olarak algılanamaması Hz. Peygamber adına sözler uydurulmasına ve Sünnet’e Kur’ân’la çelişen anlamlar yüklenmesine sebeb olmuştur.

Yukarıda hadîs kaynaklarından devşirerek Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed (sav)’in Sünnet’i olarak vasfettiğimiz amelleri, Kur’ân’dan hareketle Kur’ân’ın emirleri-öğütleri ve yasakları olarak da niteleyebiliriz. Çünkü Sünnet Kur’ân’ın açıklaması ve uygulamasıdır. Bunun içindir ki, Peygamber’e itaat Allah’a itaat olmuştur:

“Kim Peygamber Muhammed’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirenlere gelince; Biz seni onlara bekçilik yapman için göndermedik.” (5)

Sünnet’in Kur’ân’ın açıklaması ve uygulaması olduğu gerçeğine Kur’an-ı Kerim’de  sıkça  vurgu  yapılmaktadır.  Misal  olarak  sunacağımız  ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:

“...  Biz  sana  bu  Kitabı,  insanlara  kendilerine  indirilegelen  mesajı iyice açıklaman için gönderdik. Böylece belki düşünürler.” (6)

“Onların arasında Allah’ın indirdiklerine gore hükmet ve onların arzularına uyma ve onlardan sakın ki  Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırmasınlar...” (7)

Sünnet’i Kur’ân çizgisinde hayatı İslamlaştırma programı olarak göremeyenlerin  onu  değinildiği  gibi  kılık  kıyafet ölçülerine  ve  nafile ibâdetler dizisine indirgemeleri  kaçınılmazdır.  Bu  tür  bir  anlayış ise Hz. Peygamber’i hayattan dışlamaktır.

Kültürel ve siyasî arenada entelektüel olarak görülenleri dahil sevgili Peygamberimize bağlılık arzeder görünen müminlerin çok önemli bir bölümü cehaletleri sebebiyle bu dışlama cinayetini işleyebilmektedir. Çünkü dînî eğitim ve  öğretim kurumlarımız,  cami  içi  kültürümüz,  tarîkatlerimiz ve gelenekselleşen Sünnet anlayışımız bu dışlayıcı ortamı beslemekte ve bizi hayatımızın büyük bölümünde  Şanlı Peygamberimizin önderliğinden  yoksun bırakmaktadır.

Sünnet’in, Kur’ân’ın açıklaması ve uygulaması olarak algılanamaması Hz. Peygamber adına sözler uydurulmasına ve Sünnet’e Kur’ân’la çelişen anlamlar  yüklenmesine de sebeb olmuştur ki, bu durum pek çok problemimizin  kaynağını  oluşturmaktadır.  Oysaki  Sevgili  Peygamberimizin kendisine aidiyeti ve anlamı üzerinde ittifak edilmiş hiç bir sözü, işi ve tasvibi yoktur ki Kur’ân’la örtüşmesin.

Cümlemize Kur’ân-Sünnet çizgisinde mutlu bir hayat diler, yazımızı bir âyetle bitiririm:

“Allah ve Peygamberi bir konuda hüküm verdikten sonra artık mümin bir erkek ve kadının kendileriyle ilgili konularda tercih serbestisi yoktur. (Bu  hakkı  kendinde  görerek)  Allah’a  ve  Peygamberine  isyan  eden  kimse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (8)



 

(1) Nisa 64                                                                                 

(2) Nûr 63                                                                            

(3) İ.Kesir Nûn 5

(4) İ.Kesir Bakara 230

(5) Nisa 80

(6) Nahl 44

(7) Maide 49

(8) Ahzab 36