“Sünnete bağlılık”, İslamî literatürde “el-i’tisam bi’s-sünne” şeklinde ifade edilir. İ’tisam kelimesinin sözlükte, sarılmak, bağlanmak, yapışmak, sığınmak, güvenmek, dayanmak, güç almak, kuvvetlenmek, yardım istemek, korunmak, kaçınmak anlamları bulunmaktadır.
İ’tisam kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de pek fazla kullanılmamıştır. “Kim Allah’a sarılırsa (bağlanırsa) kesinlikle doğru yola iletilmiştir.” (Al-i İmran (3) 101) “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın (yapışın), bölünmeyin.” (Al-i İmran (3) 103) Bu ve benzeri diğer âyetlerde i’tisam kelimesinin karşılığı olarak sarılmak anlamı öne çıkmaktadır. Ayrıca bütün âyetlerde i’tisam Allah Teâlâ ile ilgilendirilerek zikredilmiştir.
Hadislerde i’tisamın “sarılmak” anlamında kullanıldığı en meşhur nas, “size, sarıldığınız taktirde asla sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Allah’ın Kitabı ve Nebîsi’nin sünneti”dir.
(Bu tabir ilk Müslüman nesil tarafından da aynı şekilde kullanılmıştır.) İ’tisamla eş anlamlı olan temessük, add, lüzum, ahz, itaat, ittibâ , iktidâ, iltica ve avz kelimeleri konuyu anlatmak için kullanılmış benzer kelimelerdir. “İ’tisam bi’s-sünne” terkibi, bu söylenişiyle değilse bile öz ve kavram olarak Hz. Peygamber tarafından ortaya konmuş; ancak ilk kullanımı sahabe döneminde olmuştur. Bir bölüm adı olarak hadis külliyatına geçişi Buharî ile başlamış; zamanla müstakil kitap seviyesine ulaşmıştır.
Sünnete bağlılık anlamında i’tisam, hayatı sünnete göre düzenlemeyi gerektirir. Bu itibarla İslam’ı mutedil bir çizgide yaşamaktır. Asla aşırılık anlamı taşımaz. Ayrıca taklitten de farklıdır. Taklitte irade yoktur. Hz. Peygamber’in tavırları, fiilleri, kısacası kendisi delil niteliğindedir. Bu sebeple sünnete uymak, “taklit” değil, “i’tisam” ve “ittiba”dır.
Kur’ân-ı Kerim’de açıkça “sünnete i’tisam” emri geçmemekle birlikte bunu emrettiği kolaylıkla anlaşılan birçok âyet bulunmaktadır. Sünnete bağlılığı, sünneti bir bütün olarak kapsayacak tarzda çok genel ve öz bir biçimde şu âyet ifade eder: “Rasûl size ne verdiyse alın, sizi neden nehyettiyse ondan kaçının!” ( Haşr 59/7) Sahabiler, bu âyetin sünneti kapsadığı inancındadır.
Hz. Peygamber’e iman edilmesini ve O'na uyulmasını emreden âyetler, Hz. Peygamber’in ve sünnetinin konumunu belirlemek bakımından i’tisamın gereğini de ortaya koymaktadır.
“Kim Peygamber’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”( Nisa 4/80) âyeti, peygambere itaatın neden gerekli olduğunu, itaatin zorunluluğunu ortaya koyar. Hz. Peygamber’e itaat etmeyi farz kılan âyetler, Rasûlullah’a itaatı, Allah’a itaat saymıştır: “Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.” (Teğabun 64/1) âyetinde de görüldüğü üzere Peygamber’e itaat, Allah’a itaatle birlikte zikredilmektedir. Allah ve Rasûlü'ne itaat ayrı ayrı zikredildiğine göre, Hz. Peygamber’e mahsus bir “itaat” alanı vardır ve O Kur’ân’da olmayan konularda hüküm veriyor demektir.
“Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlü'ne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” ( Ahzab 33/36) ve “Hayır, Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, Seni hakem tayin edip verdiğin hükmü içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan kabul edip teslim olmadıkları sürece iman etmiş olmazlar.” ( Nisa 4/65) âyetlerinde sünnete i’tisamın gereği açıkça vurgulanmaktadır.
Sünnetin kaynağının vahiy olduğuna delalet eden âyet de, önemli bir i’tisam delilidir. “O, arzusuna göre konuşmaz.” ( Necm 53/3) âyetinin, sünneti de ihtiva ettiği şeklinde yorumlanmıştır.
Hz. Peygamber’in Kur’ân’ı açıklama görevi, O’nun Kur’ân dışındaki söz ve uygulamalarına da i’tisamı gerektirir. Kur’ân, Hz. Peygamber’i mutlak olarak Müslümanlara örnek göstermiştir. Çünkü İslam, insan hayatının bütün kısım ve yönlerini birlikte değerlendirir. Hz. Peygamber’in üstlenmiş olduğu görevler tabiî olarak O'nun bir sünnetinin bulunmasını gerekli kılar. Peygamber’in teşri yetkisi vardır. Ayrıca sünnetin vahye dayanması veya vahyin onayından geçmiş olması sünnetin kaynağının vahiy olduğunun belirtisidir. Kur’ân’ın, O’na karşı gelmeyi ve emrine uymamayı yasaklaması da sünnetin kaynağını gösterir ve O’nun emri olan sünnete itaati farz kılar.