Sünnetin Bütünlüğü

Dünyada İslam tebliğine muhatap insanlar muhtelif bakımlardan çeşitlilik göstermektedir. Her kesimin, zamanın gereklerine göre hayatta kendilerine örnek olacak bir rehbere ihtiyaç duymaları normaldir. Bu yüzden farklı toplum kesimlerinin bütün ihtiyaçlarını ferd, aile, millet, ümmet ve insanlık düzeyinde ve evrensel çerçevede karşılamak, şekillendirmek ve örneklendirmek üzere gönderilmiş bulunan Hz. Peygamber’in davranışları ve hayatı, “üsve-i hasene” (el-Ahzab) yani evrensel yegâne hayat modeli olarak Allah Teâlâ tarafından takdim edilmiştir. O’nun hayatında bütün  hayat şart ve şekillerine göre İslam çerçevesinde örnek alınabilecek ahenkli bir çeşitlilik, zenginlik, seyyaliyet ve pratiklik bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in hayatının çeşitliliğini sahabe, “O Peygamberdir, bizden farklıdır, biz kendi işimize bakalım” yorumuyla değil, “O’nun bütün hareketlerinin bize bakan bir yönü mutlaka bulunmaktadır, biz O’nu örnek almalıyız” yaklaşımı içinde algılamışlardır. Tabiatıyla Hz. Peygamber’in hayatını değerlendirmeye tabi tutanlar, bu evrensellik niteliğinin ve hayatın her safhasına örneklik etme meziyetinin farkında olmak zorundadırlar.

Hz. Peygamber’in peygamberlik öncesi hayatı ile ilgili tesbitlerin özü, Mekke toplumunun yaşadığı putperestliğin ve temiz insan fıtratına aykırı yaşayış biçiminin dışında kaldığı, afif ve doğru yaşadığı, haklılara taraf, haksızlara karşı olduğu ve belli sürelerle toplumdan ayrılıp bir mağarada uzlete çekilerek günlerini tefekkür ve arayışla geçirdiğidir. Tek cümle ile ifade edilecek olursa, temiz bir geçmişe sahip olduğu’dur.

Hz. Peygamber’in peygamberlik günleri de zaten hemen hemen dakikası dakikasına gözler önündedir. Özellikle Medine’de kuruluş günlerinin yoğun faaliyetleri sırasında, toplum O’nu her şeyiyle izleme imkanı bulmuştur. Şu bir gerçektir ki, örnek alınacak şahsın, pratik örnek olması büyük önem taşımaktadır. Bu da o şahsın, o olaylarla daha önce karşılaşmış yani bizzat yaşamış olmasıyla mümkündür. Ümmeti için Hz. Muhammed (sav)'in yegâne örnek oluşu biraz da bu yönden düşülmelidir.


Her meslek ve meşrebden insan, Hz. Peygamber’in hayatında kendisi için örnek olacak birçok yön ve olay bulur. Çünkü bütün insanlığı bir şahsiyette toplayıp misallendirmek, Allah Teâlâ için asla zor değildir.

'Sünnet, Hz. Peygamber’in Allah’ın emirlerine uygun hareket etmek maksadıyla seçip yaşadığı hayat, gittiği yol' demektir. Bir anlamda sünnet, son ilahî kitap Kur’ân’ın, “son peygamber”,(el-Azhab, 33/40) “âlemlere rahmet”, (el-Enbiya, 21/107) “üsve-i hasene”, (el-Ahzab, 33/21) “büyük ahlak sahibi”,(el-Kalem, 68/3) "müminlere düşkün ve onların sıkıntıya uğraması kendisine çok ağır gelen” (et-Tevbe, 9/128) bir Allah elçisi olarak Hz. Muhammed (sav) tarafından evrensel planda ortaya konmuş peygamberî yorumudur. Bu sebeple de Kur’ân-ı Kerim, beşerî, coğrafi, tarihî, sosyal, mesleki ve ekonomik farklılıklarına rağmen bütün insanlara Hz. Muhammed (sav)'in siretine, hayat modeline uymaya, O’nun izinden gitmeye, O’nun yoluna koyulmaya davet etmiştir. Çünkü O’nun sünneti muhtelif toplum kesimlerinin hepsine birden örnek olabilecek zenginliktedir. Hayatı canlı Kur’ân niteliğiyle insan hayatına tam bir uygulama örneği ve ışığı olduğu için herkes O’nda örnek alacak birçok yön bulabilir. Sünneti bu bütünlük, zenginlik ve evrensellik içinde düşünmemek, Hz. Peygamber’i ve O’nun şekillendirdiği İslam pratiğini kavramakta ve tabiatıyla Hz. Muhammed (sav)'i anlamakta çekilen güçlüklerin ve düşülen yanlışların gerçek sebebidir. Konuya ait bütün olumsuz ve temelsiz düşünce ve beyanların düzeltilebilmesi, sünneti evrensel boyut ve bütünlüğü içinde algılamaya bağlıdır.

Sahabe bu gerçeğin farkında olmuştur. Bu yüzden Hz. Peygamber’den gördüklerini kendi şartlarında derhal uygulamışlardır. Onların verdiği bilgiler arasında Hz. Peygamber’in sünnetinin evrensel boyutta uygulanabilir bir bütünlüğe ve karaktere sahip olduğunu gösteren birkaç tesbit şöyle sıralanabilir;

  • O ancak yapılabilecekleri emrederdi. Hz. Aişe (ra) anlatıyor: “Rasûlullah ashabına emrettiği zaman daima amellerin kolaylıkla üstesinden gelebilecekleri miktar ve şeklini emrederdi.”
  • Ümmeti düşünürdü. İbn Abbas (ra) Hz. Peygamber’in, “Ümmetimi meşakkate sokacağımdan endişe etmeseydim, yatsı namazını geç saatlerde kılmalarını emrederdim.” buyurduğunu haber vermektedir.
  • Çevresine karşı duyarlıydı, cemaati gözetirdi. Enes b. Malik’in (ra) şu ifadesi bunu göstermektedir; “Rasûlullah namazdayken, anasının yanında mescide gelmiş bir çocuğun ağlamasını işitir de kısa bir sûre okuyuverirdi.”

Hz. Peygamber, meselenin genel prensibini “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” şeklinde tesbit ve ilan etmiştir.

Hz. Peygamber, ilahî vasıfların kendisine yakıştırılmamasını istediğinde, dünya işleri ile ilgili bazı teknik konularda, davaların hükme bağlanmasında ve ibadetlerin edasında yanıldığında kendisinin bir beşer olduğunu ısrarla hatırlatmıştır. Bunun sınırını da “hakkında vahiy gelmemiş konularda ben de sizin gibiyim” buyurarak çizmiştir.

Her meslek ve meşrebden insan, Hz. Peygamber’in hayatında kendisi için örnek olacak birçok yön ve olay bulur. Çünkü bütün insanlığı bir şahsiyette toplayıp misallendirmek, Allah Teâlâ için asla zor değildir. O, Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği yetki ile ülkelerinde krallara, devlet başkanlarına; yollarda, yaylaklarda çobanlara; okullarda hocalara; sınıflarda talebelere; obalarda fukaraya; köşklerde zenginlere; otağlarda, kışlalarda ordulara; komutanlara; yuvalarda analara-babalara, yavrulara, kısaca bütün dünyalılara aynı çağrıyı yapmakta, kendisini izlemeye davet etmektedir.

Hz. Peygamber’in harb-sulh, ibadet-ticaret, hak ve adalet gibi ciddi ve yüksek konularla meşgul olması hemen herkes tarafından pek tabi karşılandığı halde, O’nun, günlük insan hareketlerinin biçim ve şekilleriyle de meşgul olmasını bazıları akıllarına sığdıramayabilirler. Ancak takdir edileceği gibi, insan hayatının her safhası ve her işi önemlidir. Hiç kuşkusuz, işlerin ve konuların bir hiyerarşisi vardır. Fakat insan hayatının inanç sisteminin gereklerine uygun hale getirilmesi aynı derece önemlidir.

Öte yandan Hz. Peygamber, ilahî vasıfların kendisine yakıştırılmamasını istediğinde, dünya işleri ile ilgili bazı teknik konularda, davaların hükme bağlanmasında ve ibadetlerin edasında yanıldığında kendisinin bir beşer olduğunu ısrarla hatırlatmıştır. Bunun sınırını da  “hakkında vahiy gelmemiş konularda ben de sizin gibiyim” buyurarak çizmiştir.

Sünneti evrensel bütünlüğü içinde düşünmek ve O'nu her hareketimizde çıkış noktası olarak benimsemek, kendi içimizde tatmin edici bir yoruma kavuşturamadığımız sünnet verilerini hemen reddetmekten bizi kurtaracağı gibi, onların da geçerli olabileceği yöre ve dönemlerin bulunabileceği fikrine ve rahatlığına ulaştıracaktır.