Üzerime örtüler çekiyorum. Dünyayı giyiniyorum bile isteye. Üşümeye niyetim yok. Çekiniyorum sorgu sualden. Uzak duruyorum cam kırığı sancılardan. Yırtılsın istemem gömleğim. Keyfimi eksiltmeye razı değilim. Sırası değil şimdi bunların. “Hem nasılsa güneş duruyor orada.” Ayak diretiyorum akışa. İnkâr ediyorum değişimi. Gözümü kapatıyorum ayrılışlara. İsim koymuyorum tükenişlere. Acelem yok ki. “Yıldızlar gökte öylece asılı duruyor hâlâ.” Reddediyorum zamanın tenime dokunuşunu. Yüzümü yalamıyor o rüzgâr. Uzak geçiyor benden. Rahatımı bozmamalıyım. “Bak işte, dağlar yerinde duruyor ya…” Önceliklerimi sorgulama zamanı değil şimdi. Çoğunluk ne diyorsa o. Aykırı olmanın âlemi yok. Gündem değişmedi. Olaylar beklediğim gibi akıyor ya! “Bir telaş yok insanlarda.” İşler yolunda. Kendimi bildim bileli, başına buyruk yaşadım. Gaipten eller uzanmadı yakama. “Tamam, bir hesap günü var ama çok sonra.” Bu sabahı akşam edeceğimden eminim. Bu gecenin sabahına çıkarım elbet! Niye istisna olayım ki. “Yerli yerinde her şey!” Bugün de dün gibi pürüzsüz akıyor. Yarın da bugün gibi olacak elbet. Her şey olağan. Ölmek başkalarının işi. Başkaları öldü şimdiye kadar; bugün ölecek bir başkası vardır nasılsa.
“Ömrümün karnesini görmeye çok var daha…” Şu köşede doyayım, şu odada uyuyayım. Yapacak çok işim var. Çalışayım. Bu böyle iyi. Ilık bir akıştayım şimdi. Göç mevsimi gelmedi ki. Kıyamet sahneleri filmlerde olur zaten. Hayâl! “Gökyüzü başımın üstünde sakince bekliyor nasılsa.” Hüzünlerimi meşguliyetle tedavi ederim. Korkularımı gündelik keyiflerin kollarında uyutabilirim. Bari bugünün tadını çıkarayım. Belki yarın, olmadı yarından sonra, varsa bir eksiğim tamamlarım. Ciddileşmenin sırası değil. “Cehennem çok uzakta…” Ne çok haz var burada! Zevkler elimin altında. Lezzetler dudaklarıma akmakta. Bulduklarımla yetinebilirim; vaad edilenler Kaf dağının ardında. “Cennet perde arkasında, gözükmedi daha…”
Bu benim kendi halim. Özgeçmişim. Her defasında ustalıkla bulduğum bir bahane ile kenara çekiyorum kendimi. Sorumluluğumu erteliyorum sürekli. Ciddiye almıyorum yaşamayı. Ciddiye alınmadığımı sanıyorum sonra. İdare ediyorum bugünü. Belki sonra, çok sonra ciddiye alırım vakti. Yüklenirim hayata. Bugün bir eşyanın cezbesinden bir başkasının cezbesine koşup duruyorum nasılsa. Küçük zaferlerle yetine yetine, vicdanınım çığlığını susturuyorum. Sığ sularda kulaç atıyorum. Batma tehlikesi yok ki. Çocukluk yapabilirim. Acıtmıyorum kalbimi.
Güneş dürülüyor oysa. Dağlar yürüyor. Denizler kaynıyor. Susturduğum cılız sesler avaza dönüşüyor. Dünyanın altı üstüne geliyor. Önemli sandıklarım önemsizleşiyor. Küçük gördüklerim büyüyor. Çok sandıklarım azalıyor.
Gerçeğin, soğuk gerçeğin tam ortasındayım şimdi. Ilık değil hiçbir şey. Keskin. Sarsıcı. Derin. Kalıcı. Zelzeleye tutulmuşum. Şimdi adımlıyorum sıratı. Uçurum başındayım. Düşebilirim! Adımlarıma dikkat etmem gerek.
Geçici bir an değil şimdi, sonsuzluğun ta kendisi. Şimdi verdiğim her poz, sonsuzluğun aynasına kazınıyor. Görünüşüme dikkat etmem gerek. Şimdi tercih ettiğim her hal ebedi kaderimi çiziyor. Oluşlarıma dikkat etmeliyim.
Güneş şimdi dürüldü… Yıldızlar şimdi sönerek döküldü… Dağlar şimdi devrildi... Diri diri gömülen kız çocuklarının cılız sesi yırtıp attı çağın kabuğunu. Gerçek dirildi. Kabuğu kırıldı hakikatin.
Ardına saklandığım sahte dayanaklar bir bir devrildi. Karton kaleler gibi sığındığım boşluklar tükendi. “Daha sonra” diye yaslandığım yastıklar başımın altından çekildi.
Tekvir dersindeyim şimdi. Ömrüm, kocaman bir “şimdi”den ibaret. Ard arda geliyor değil anlar. Birbirine ekleniyor değil günler. Şu an yekpare bir oluş. Tekil bir yaratılış. Sonsuz derinlikte bir yarık. Yansıması sonsuza vuran bir altın sütun. Her an, tek başına. Tekrarı yok. İlk ve son. Bugün ne dünün devamı ne yarının başı. Eşsiz ve emsalsiz.
Bir kesin var oluş sorumluluğuna davet ediyorsun beni Rabbim. Net bir duruş bekliyorsun benden. Görüyorum.
Çünkü her şey bugün olup bitmekte… Vazgeçilmez bildiklerimden vazgeçeceğim o gün gelecek değil, gelmiş bile. Öncelediklerimi sona bırakacağım günden uzak değilim. Sona bıraktıklarımı öne alacağım o eşikte şimdi ayaklarım. Hamile develerin yularını şimdi bırakmalıyım. Vazgeçilmez bildiklerimi elimden şimdi düştü. Boş ellerim. Vahşi hayvanlara vahşiliğini unutturan o dehşet günü bugün. İçimin ısındıklarına vedaya hazırlanmalıyım.
Şimdi dürüldü sahte aydınlığım, döküldü yaldızlı gerekçelerim, devrildi dağ gibi payandalarım… Kendi yüzümle karşı karşıyayım. Ebedî aynamın karşısındayım. Ertelenecek bir şeyim kalmadı. Huzurundayım. Kaçışım buraya kadardı. Sobelendim. Kendimle baş başa kaldım. Ellerimde kaderim. Tercihlerim kadar cehennemim, seçtiklerimce cennetteyim. Sırattayım. Sorgudayım. Ciddiyim. Ya o yana ya bu yana düşeceğim. Bıçak sırtındayım. Gölgeli köşeler silindi. Loş kuytular tükendi.
Bulduklarımı yitirdim ey Rabbim, yitirdiklerimi buldur bana. Yaban bildiklerime tanış oldum, alıştıklarımdan ayır beni.
Senin benim için istediğini elbet ben de isterim ey Rabbim. Senin istediğini isteyenler eyle beni. Sen istemezsen isteyemem ki...