Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Unutma Günleri

10 Mayıs 2012 Perşembe Sonpeygamber.info / Bir Hadis Bir Yorum


“Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi beni aşırı şekilde yüceltmeyin! Ben ancak Allah’ın kuluyum. Bana ‘Allah’ın kulu ve Rasûlü’ deyin!” (Buhari, Enbiyâ, 48)

“O, anılan değil anlaşılan biri olmalı” sözü heyecanlandırıyor insanı. Son Elçi için söylendi bu söz ve O’na ne kadar yakıştı. Doğrusu, “anmak” kelimesi,  söz konusu olan her kim ise onu hayatın canlılığına c-an katmaktan uzaklaştırmayı ve böylece bir kenara çekerek abartılacağı gün için usluca beklemeye almayı getiriyor akla. Hayatın olağanlığında süregelecek c-anlılığı elinden almanın, onu sözsüz-soluksuz bırakmanın karşılığında abartılarak sus payı vermek gibi. “Eğer hayatımın her ânına sızmaz, ellerimi tutmaz ve ayaklarıma dolanmazsan yani hayatıma müdahil olmazsan  seni görülmemiş bir şekilde yüceltirim ve birkaç günlüğüne ‘istemediğin kadar’ şanın yayılır tüm dünyaya!..” demenin bir başka şekli de olabilir.


 “Anmak” kelimesi,  söz konusu olan her kim ise onu hayatın canlılığına c-an katmaktan uzaklaştırmayı ve böylece bir kenara çekerek abartılacağı gün için usluca beklemeye almayı getiriyor akla.

İlginç olan; abartılanın, yüceltmeye bir o kadar karşı olan gerçekten yüce ruhlu, yüce yaşayışlı biri olmasıdır. Ve yine ilginç olan; bu yapay yüceltmeden tatmin olan, bunu tam da yasaklanan bir tapınmaya dönüştüren, yüceltenden başka kimse değildir. Yüceltme, şekli çoğaltan ve  bu kıskaçta özü bastıran bir eylemdir. Yüceltilenin öze, hayatın işleyişinde temel işlevlere sahip ilkeleri, evrensel öğütleri; hatıra sandığının en dibinde “gül kokuları” içinde sararırken onun hayatı boyunca gündeme getirmeye gerek bile duymadığı, bahse değer bulmadığı, şekle ait, yüzey çizen, kabuk bağlayan, biçimsel olan, yaşamı samimice eda etmeye değil de bir gösterişe, bir şova dönüştürmeye teşne ne kadar rivayet varsa onlar gündeme getirilir. “Asırlar sonrasından insanlık bir insana bütün iyi dilekleriyle birlikte neden selam yollamaktadır” sorusu sorulmaksızın selamlar sayılır, toplanır, biriktirilir ve soruların sayısal çokluğuyla gururlanılır. Selam ve dua; dosdoğru bir hayat çizgisi bırakmasına karşılık, insanlık adına duyulan saygı ve sevginin ifadesiyken neden sayılır? Sayılan selam esirgenmiş bir selam gibidir. Saygı sayılmaz. Hele sevgi…


Bir anma, anlaşılmaya, anılanın insanlığa olabilecek esenlik katkılarını yeni günün yorumlarıyla yaşama dâhil etmesine yol açmıyorsa eğer unutmanın da ta kendisidir.

Şüphesiz pek çok iyi nedenlerle yapılan anma törenleri, kutlamalar var. Hem içeriği hem de biçimiyle anılanın yeniden hayata çağrıldığı hayat dolu törenler. Tören denilen zaten yaşamın cenazesi olmamalı. Yaşanası bir şeyi yaşasın diye bağırırken öldürmeyen bir şey olmalı. Tören yapmaktan yaşamaya zaman kalmalı. Yaşamın hızına ara verilmişse eğer, buna zam-an ayrılmışsa düşünme durağı, sorgulama ve yenileme sapağı olmalı. Hayatı doğrultan…

Belki bu anmalar, unutulmuş bir anı gibi giderek hatıra sandığımızda onların sararmalarının da önüne geçecektir. Belki gerçekten yeni bir canlılığa da yol açacaktır. Açması umulur en azından. Törenlere bu denli karamsar ve umutsuz bakmamalı; kim bilir... Fakat bir anma, ilk başta alıntılanan o sözde olduğu gibi anlaşılmaya, anılanın insanlığa olabilecek esenlik katkılarını yeni günün yorumlarıyla yaşama dâhil etmesine yol açmıyorsa eğer unutmanın da ta kendisidir. Bu durumda hatırlıyormuş gibi yaparak gittikçe unutulan olmasına göz yummak da olabilir bu. Tam da gözler onun için açılmışken birkaç günlüğüne… Tam da kalabalığın gözleri önünde! Hep birlikte adını anarken misyonunu yanlış algılarla ötelemek belki tam da doğum kutlamalarında onu öldürmeye de dönüşebilir.