Yâkub Sabrının Yokuşlarında Susar Elçi

06 Mart 2017

Boş gürültülere karşı dolu dolu bir sessizliktir Yâkub. Sükûtun göğsünde çırpınan sabrın kanat sesleridir sözleri. Bilgece bekleyişlerin köşe başıdır. Ateşli telaşların serinleten pınar çağıltısıdır.

Aldatıldığını fark ettiği her defasında, “nefsiniz size bir oyun oynamış” der Yâkub. “Bana güzel bir sabırla sabretmek düştü” der ve susar. Suskunluğuyla mayalar şiirleri. Bilir ki “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.” Müjdeli baharlar büyütür acılı göğsünde: Emindir ki “kaderin üstünde bir kader vardır.” [Sezai Karakoç, “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine”]

İnsan kalbinin boğuştuğu ölümcül dalgalara karşı deniz feneri gibi durur. Ruhları üşüten, gönülleri yakan fena rüzgârlarına karşı sığınak olur. Dünya kuyusunun yanı başında bekleyen ümit diye bilinir Yâkub’un hatırası.

Yâkub’un adı, ömürlük sabrın kekre usaresidir. Birkaç yıl sonra, hicretin ilk durağında, mağarada, yapayalnız ve korumasızken kederlenen yoldaşına “Lâ tahzen…” diye öğreteceği dersin nüvesini koyar Allah Resulü’nün kalbine. Yâkub’un hatırası Elçi’nin gönlünde, “…elbet bizimledir Allah” diye tattığı, dünya yetimliğinin tesellisidir.[Tevbe, 40]

Yâkub’un Yûsuf’unu beklediği gibi bekler Allah kulunu; dersini böyle alır “kıssaların en güzeli”nden Hazreti Peygamber. Kulunun düştüğü her yere kudret elini uzatır Aziz Allah. Yittiği her kuyuya rahmetiyle eğilir Rahman Allah. Uzaklaştığı her demde yeniden ümitlendirir Gafûr Allah.

Arandığını bilir kul da, öyle teselli bulur, öyle kurtulur utancından, öyle atar üzerindeki ağır utancı. Öyle tırmalar dünya kuyusunun cidarını. Öyle kanatlandırır sevdasını avuçlarından. Öyle tutunur ümidin dal uçlarına.

Yâkub’un sessizliği fısıltı diye iner kalplerine: “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Acıların sonunda müjdeler saklanır. Her yaranın bir yarını vardır. Gecelerin sonu sabahtır. Zorluğun yanında kolaylık vardır. Gerçeğin huyu eninde sonunda ortaya çıkmaktır.”

Elçi’nin ağzından dökülen ayetler, nefesine sarılı ümitler, sesinde canlanan teselliler, Yâkub’un uzun bekleyişinin nihayetinde kristalleşir. Mekke’nin kıtlığına hazırlanır gerçeğin süvarileri. Boykotla kuyuya itilen inanmışlar, dünya gömleğinin içinde saklı Yûsuf müjdesini görürler. Yâkub’un sessizliği fısıltı diye iner kalplerine: “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Acıların sonunda müjdeler saklanır. Her yaranın bir yarını vardır. Gecelerin sonu sabahtır. Zorluğun yanında kolaylık vardır. Gerçeğin huyu eninde sonunda ortaya çıkmaktır.”

Bir ümit çerağı olup Mekke’nin zor yıllarının yanı başında durur Yâkub’un hatırı. Artık Yâkub’un bekleyişini hak edenlerin gözünde, muktedirlerin yenilgisi başlamıştır. Zalimlerin yüreğini korkunun alevleri sarmıştır. Ümidin gömleğini kanlayanların elleri yırtılacaktır. İffet gömleğine el uzatanların elleri kuruyacaktır.

O Allah ki, sözünü kulu Yâkub'un ağzından duyurur bize. Yâkub’un yanı başından eğilir dünya kuyumuza. Yâkub’un umduğunu umdurur bize. Yâkub’un bekleyişinde incileşen sözleri dizer nefeslerimize:  "Benim Allah hakkında bildiğim, sizin bildiğiniz gibi değil…" [Yûsuf, 86]

Yâkub’un bildiği Allah, bizim bildiğimiz Allah olsun diye. Yâkub’un Yûsuf’unu bekleyişinden bilelim Allah’ın bizden hiç ümit kesmediğini diye.

“Ben tükenmişliğimi ve hüznümü sadece Allah’a söylerim…” sözüyle susarız ümidiyle…