Aklımız Neye, Ne Kadar Erer?

Akl-ı Meâş - Akl-ı Meâd

Malum, dünyaya geldiğimiz andan itibaren önümüzde birden çok hayat bizi bekliyor. İlki, bize en yakın olan şu an içinde bulunduğumuz hayat. "Dünya" da "denî"den türeyen bir kelime olarak o demek zaten. Sonra toprağın üstünden altına geçerek sürdüreceğiz hayatımızı. Ona da "kabir hayatı" demişiz. Ondan sonra dirilişle başlayan ve çeşit çeşit safhaları olan bir ahiret hayatımız var. Bunlar malumunuz. Biz gelelim asıl anlatmak istediğimize:

Bu dünyanın (yani şu an için bize en yakın olan hayatımızın) her detayına aklımız pek güzel eriyor. Yeme içmeye, gezip tozmaya, giyinip kuşanmaya, kazanıp harcamaya dair ne ince detaylar üretmişiz, herbirini ilmek ilmek örüp duruyoruz. İşte bu işlere eren akla akl-ı meâş demişler. Yani maişet işlerine eren akıl. Akl-ı meâda ermek içinse aklımızın bize vaat olunan ölümden sonraki hayata da ermesi gerek. Orada bizi neler bekliyor? Ufak bir yolculuğa bile bin detayla hazırlanan bizler bu geri dönüşü olmayan yola nasıl hazırlanırız. Yola çıkmadan neler temin edilmeli? Ne yiyip ne içeriz, ne giyip ne kuşanırız oralarda? Burada verilenlerden oraya ne götürülür? İşte bunlara eren akıldır akl-ı meâd.

Efendimiz de "Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini hevâsına tabi kılan ve Allah'tan dilek(ler)de bulunup duran (bunu yeterli gören) kişidir" derken asıl hayatlarımıza gerçek hazırlıklar yapmak yerine bu işi dua ve temennilere bırakmanın yanlışlığını gösteriyordu.