Alışkanlıklar hayatımızı kolaylaştırır. Her günkü işlerimizi bir rutine bağlar ve davranışlarımızın önceden tahmin edilebilir olmasını sağlar. Bunun insan ilişkilerinde nasıl kolaylaştırıcı bir rolü olacağını tahmin edebilirsiniz.
Gelgelelim alışkanlıklarımızın bazıları aynı zamanda ayağımızın bağıdır. Yükselmek isteyen ruhumuzu yere doğru çekerler. Allah'tan gelen hükümleri benimsemekte zihnî ve kalbî bir engeli olmayanların mühim bir kısmı alışkanlıklarını değiştirme zorunluluğu nedeniyle itirazlar yükseltirler. Nasıl yani, şimdi yaz gelecek de onlar istedikleri gibi denize giremeyecekler midir, dostlarının içkili meclislerine gidemeyecekler midir, iki dedikodu yapamayacaklar mıdır, öyleyse ne konuşacaklardır, namazı beş vakit kılmak için erkenden yatacaklar ve günlerini ona göre mi planlayacaklardır?
İşte bu itirazlar uzar gider ve nihayetinde aklın dediği, kalbin benimsediği ilkeli hayat yerine alışkanlıkların oluşturduğu kemikleşmiş yapının sürdürülmesindeki kolaylık tercih edilir.
Bedenî hazlara yönelik her alışkanlık insan için bir zaaftır. İsterse bu alışkanlık tamamen masum olsun, yine böyledir. Mesela çay içmeden güne başlayamayan, gün içinde de her fırsatta çay-kahve alışkanlığı olan benim gibiler için nafile oruçlar önündeki en ciddi engel yeme-içmeden uzak kalmaktan ziyade çay-kahveden uzak kalma düşüncesidir. Gördünüz mü masum bir alışkanlığın dahi verdiği zararı.
Bütün maddi alışkanlıklar böyledir. İradenizi zayıflatırlar ve dini ilkelerin hayatınızda ikinci, üçüncü planda kalmasına sebep olurlar. Bu nedenle olsa gerek, ihtida eden bazı Batılılara sorulduğunda Müslüman olduklarında yaptıkları ilk işin alışkanlıklarını yeniden gözden geçirmek olduğunu söylemişlerdir.
Buna mukabil insanı yücelere yükselten alışkanlıklar da var. Onlar hususunda dikkat etmemiz gereken şey ise asla gevşememek ve vazgeçmemektir.
Abdullah b. Amr (ra)'a Efendimiz’in ikazındaki gibi:
"Abdullah! Sen, gece ibadet etmeyi alışkanlık haline getirip sonradan onu bırakan kimse gibi olma." (Riyazus Salihin, Alışılmış Hayırlı İşlere Devam Etmek, 695)