Ebû Abdullah (Ebû Muhammed) Amr b. el-As (el-Asî) b. Vâil es-Sehmî el-Kureşî (ö. 43/ 664).
Kureyş kabilesinin Sehm koluna mensuptur. Mekke’de doğdu. Müslüman olmadan önce Mekke’nin ticaret ve siyaset hayatında önemli bir yeri vardı. Dış ülkelere yaptığı ticari seyahatler sırasında Habeşistan Hükümdarı Necâşi ile dost oldu. Bundan dolayı Habeşistan’a hicret eden Müslümanlara sığınma hakkı tanımayıp iade edilmeleri için Mekke şehir devleti adına elçi olarak Necâşî’ye gönderildi. Ebû süfyân başkanlığındaki ticaret kafilesinde bulunduğundan Bedir Savaşı’na katılmadı. Uhud ve Hendek savaşlarında Kureyş ordusunun süvari birliklerinde kumanda etti. Mekke fethinden önce 1 Safer 8 (31 Mayıs 629) tarihinde Müslüman oldu.
Bazı araştırmacılar, onun Kureyş’in hezimetini ve Müslümanların başarılarını görerek sırf siyasi maksatla ve istikbal endişesiyle İslamiyet’i kabul ettiğini iddia ederler; hatta A.J. Wensinck, “Güya Amr’ın ihtidası da Habeşistan’da, Hıristiyan Necâşî’nin tesiri ile olmuş imiş!” diyerek bu konudaki rivayetleri hafife almak isterse de bu tür iddia ve ithamlar, Necâşî Ashame gibi Hıristiyan bir hükümdarın önce İslamiyet’e sempati ile bakmasına, sonra da Müslüman olmasına gönüllerinin razı olmayışından kaynaklanmaktadır. Dostu Necâşî’nin Amr’ı Müslüman olmaya teşvik ettiği, onun da kabul ettiğine dair rivayetler iddia edildiği gibi asılsız değildir. (bk. Zehebî, III, 59-63; Sââti, XXI, 133-139; XXII, 338-339)
Amr’ın askeri ve siyasi kabiliyetini, bilgi ve cesaretini gören Hz. Peygamber, Zâtüsselâsil Serriyesinde Ebû Bekir, Ömer, Ebû Ubeyde gibi daha önce Müslüman olmuş ashabın başına onu kumandan tayin etti; daha sonra da İslamiyet’i tebliğ etmek ve vergi toplamak üzere Uman’a gönderdi. Hz. Peygamber vefat ettiği sırada Uman’da bulunuyordu. Rasûlullah (sav)’ın vefat haberini alınca Medine’ye geldi; Hz. Ebû Bekir döneminde küçük bir askeri birliğin başında Güneydoğu Filistin’e gönderildi ve bölgenin fethinde büyük rolü oldu. Ecnadeyn ve Yermük savaşlarına katıldı. Hz. Ömer zamanında Filistin’i kesin olarak İslam hâkimiyeti altına aldı. Kudüs halkının şehri Halife Ömer’e teslim etmelerini sağlayan da odur. Amvâs’ta çıkan vebada aldığı tedbirlerle İslam ordusunun toptan yok olmasını önledi. Hz. Ömer’e Mısır fethinin stratejik açıdan zaruri olduğunu, Filistin ve Suriye bölgesinde mağlup olan Bizans kumandan ve askerlerinden bir kısmının Mısır’a kaçtıklarını ve her an Mısır tarafından tehlike gelebileceğini söyleyerek onu bu ülkenin fethine ikna etti. Muharrem 19’da (Ocak 640) 4000 kişilik bir süvari birliğiyle sınır kasabası Feremâ’yı aldıktan sonra Zübeyr b. Avvâm kumandasındaki 5000 kişilik takviye kuvvetlerinin de yardımıyla Aynişems’te güçlü Bizans ordusunu imha etti. Buradan Babilon Kalesi üzerine yürüdü ve yedi aylık bir kuşatmadan sonra bu müstahkem kaleyi fethetti. Daha sonra İskenderiye’yi teslim alarak Mısır’a hâkim oldu (21/ 642). Bu başarılarından dolayı haklı olarak “Mısır faitihi” unvanını aldı ve bu yeni eyalete vali tayin edildi.
Amr b. Âs Mısır’da askeri faaliyetler yanında idari ve iktisadi düzenlemeler de yaptı. Bayındırlık alanında da ciddi teşebbüslerde bulundu; Fustat şehrini kurdu ve kendi adıyla anılan camiyi inşa etti. Firavunların yaptırdığı eski kanalı yeniden açtırdı ve Nil nehri kıyısındaki Babilon ile Kızıldeniz sahilindeki Kulzüm (Süveyş) Limanı’nı birbirine bağladı. “Halicü emiri’l-mü’minîn” adı verilen bu su yoluyla Halife Ömer’e yirmi gemi yükü erzak gönderdi.
Hz. Ömer’in yaralanması sırasında Medine’de bulunuyordu. Şûraya seçilme arzusu halife tarafından uygun görülmedi. Hz. Osman halife olduktan sonra Mısır valiliğine bir süre daha devam etti ve bir ara Bizanslılar tarafından işgal edilen İskenderiye’yi geri aldı (25/ 646). Mali işleri yürütmek üzere Mısır’a tayin edilen Hz. Osman’ın sütkardeşi Abdullah b. Sa’d b. Ebû Serh ile anlaşamadıkları için Mısır valiliğinden azledildi (27/ 648); bundan dolayı çok müteessir oldu ve hoşnutsuzluğunu her vesile ile dile getirdi.
Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle sonuçlanan isyan hareketlerini Amr’ın desteklediği yolundaki rivayetler doğru değildir. Hatta bu iddiaların tam aksine, Taberî onun olaylara karışmamak için Medine’yi üzüntü içinde terk ettiğini, Hz. Osman’ın vefat haberini aldığında hıçkıra hıçkıra ağladığını kaydeder. Hz. Ali’nin halifeliğine başlangıcından itibaren karşı çıktıysa da hadiselere karışmayıp ortalığın yatışmasını bekledi. Ancak Cemel Vakasından sonra, Hz. Osman’ın intikamını almak üzere Muâviye b. Süfyân’ın saflarına katıldı ve ona büyük destek sağladı. Hz. Ali ile Muaviye arasındaki itilaf diplomatik yollarla çözülemeyince, Suriye ordusunu Hz. Ali’ye karşı savaşa hazırlamak için büyük gayret sarf etti. Sıffin Savaşı’nda Şam süvari birliklerinin kumandanıydı. Savaş boyunca safların tanzimi ve mevzilerin hazırlanmasıyla bizzat meşgul oldu. Suriye birlikleri mağlup olmak üzereyken orduda mevcut Kur’ân sahifelerini mızraklara taktırarak her iki tarafı da Kur’ân’ın hükmünü kabule çağırdı. Bu teklifin benimsenmesi üzerine, taraflar aralarındaki ihtilafı Kur’ân ve Sünnet’e göre çözümlemek için iki hakem seçmeye karar verdiler. Hz. Ali Ebû Musa el-Eş’arî’yi, Muaviye de Amr b. Âs’ı hakem tayin etti. Kur’ân ve Sünnet’e uygun bir şekilde hüküm vereceklerini taahhüt eden hakemler Ramazan 37’de (Şubat 658) Kûfe ile Şam arasındaki Erzuh’ta bir araya geldiler. Amr ile Ebû Musa’nın buradaki müzakereleri ve varılan sonuç ile ilgili rivayetler oldukça karışıktır. Genellikle kurnaz bir politikacı olarak bilinen Amr’ın, Ebû Musa’ya hile ile Hz. Ali’yi halifelikten azlettirip Muâviye’yi halife ilan ettiği görüşü yaygındır. Bu olaydan sonra kendisini daha güçlü hisseden Muâviye, Amr Şam’a dönünce halifeliğini ilan etti. Bu arada Amr b. Âs askerleriyle Mısır’a girerek Hz. Ali’nin valisi Muhammed b. Ebû Bekir’i mağlup edip öldürttü ve bölgenin idaresini yıllar sonra Muâviye’nin valisi sıfatıyla yeniden ele aldı (38/ 658); ölümüne kadar da bu görevde kaldı.
Hz. Ali’yi Muâviye’yi ve Amr’ı öldürmek üzere harekete geçen üç Harici’den Zâzeveyh, suikast günü Amr’ın rahatsızlığı sebebiyle sabah namazını kıldırmakla görevlendirdiği Hârice b. Huzafe’yi Amr zannederek hançerledi. Amr b. Âs bu hadiseden üç yıl sonra, Mısır’da bir ramazan bayramı günü doksan yaşını aşmış olduğu halde vefat etti ve oğlu Abdullah tarafından defnedildi.
Arapların meşhur dört dâhisinden biri kabul edilen Amr b. Âs zeki, son derece cesur, iyi bir hatip ve şair, kabiliyetli bir yönetici idi. Onun bu yönlerini takdir eden Hz. Ömer, “Amr dünyada kaldıkça hep idareci olmalıdır” derdi. Hz. Peygamber’den ve Hz. Âişe’den hadis rivayet etmiş olup rivayetlerinin tamamı mükerrerlerle birlikte kırk kadardır. Bunlardan üçü hem Buhârî hem de Müslim’de, ayrıca biri Buhârî’de, ikisi de Müslim’dedir. Kendisinden rivayette bulunanlar arasında oğlu Abdullah, Ebû Osman en-Nehdî, Kays b. Ebû Hâzim ve Urve b. Zübeyr de bulunmaktadır. Bazı beyitleri Arap edebiyatında örnek (şahid) olarak kullanılan güzel şiirler de söylemiştir.