Ayrımcılığa İzin Vermeyen Tanıklık

23 Mart 2015

Numan b. Beşir anlatıyor: Babam, malının bir kısmını bana tasadduk etti (bağışladı). Ancak annem Amra binti Revaha, “Rasûlullah (sav) şahitlik yapmadıkça buna razı olmam” dedi. Babam, bana yapılan bağışa şahit tutmak için Nebi’ye gitti. Allah Rasulü: “Bunu bütün çocuklarına yaptın mı?” diye sordu. Babam “Hayır” deyince, Rasûlullah (sav) “Allah’tan korkun! Çocuklarınız hakkında adil olun.” buyurdu. Bunun üzerine babam döndü ve o sadakayı geri aldı. (Müslim, Hibât, 13)


Kur’ân-ı Kerîm’de ve Hz. Peygamber’in sünnetinde en çok vurgulanan İslami ilkelerden birisi de adalettir. Anlamını verdiğimiz hadis, bu ilkeyi önce kendimizden ve ailemizden başlayarak hayata geçirmemizi öğütlemektedir. Başkalarına adil olun demek, onları hakka hukuka davet etmek kolaydır. Ama iş kendimize dönünce, yani iğneyi kendimize batırmayı denediğimizde, bunun kolay olmadığını ve nefsimize ağır geldiğini fark ederiz. Hâlbuki görünürde bizim hoşumuza gitmese de Allah ve Rasûlü (sav)’nün emir, yasak ve tavsiyeleri birey ve toplumun hayrına hizmet eden kurallardır. Bu hadisin başka varyantlarında, Hz. Peygamber’in, “beni şahit tutma, çünkü ben haksızlığa şahit olmam”, (Müslim, Hibât, H.No:14) “beni zulme şahit tutma” (Müslim, Hibât, H.No:16) dediği belirtilmektedir. Tabiatıyla, adaleti, hakkaniyeti herkese emreden bir peygamberin bir haksızlığa alet olması mümkün değildir.

Bu hadisten çıkaracağımız en önemli ders,  çocuklarımız arasında herhangi bir ayrım yapmadan onlara eşit muamelede bulunmamız gereğidir. Allah’ın, kulları arasında yapmadığı bir ayrımı bizim yapmamız doğru değildir. Kız olsun erkek olsun çocuklar Allah’ın bir nimeti, ailenin ziyneti ve sevinç kaynağıdır. Daha sonra aileye sağlayacağı katkıların farklı olduğunu düşünerek onlara farklı muamelede bulunmak Kur’ân-ı Kerîm’in kınadığı bir Cahiliye âdetidir. (16/ Nahl,58; 17/ İsra, 31) Nitekim Cahiliye Arapları, erkek çocuğu, ilerde savaşıp ganimet elde edeceği, tarım, hayvancılık ve ticarette çalışarak kazanç getireceği düşüncesiyle üstün tutarken, kız çocuğu, ilerde namuslarına halel getirebilecek bir yük gibi görüyor ve birçok haktan mahrum bırakıyorlardı. Hâlbuki geçmişte de günümüzde de erkeğin fiziki yapısı gereği doğal olarak üstlendiği görevler karşısında, kadının bir eş ve anne olarak üstlendiği görevlerin daha az önemli olduğu söylenemez. Doğrusu, toplumsal yapıya, zamana ve zemine göre farklılaşabilen bu görev taksiminde kadının da erkeğin de yaptıkları iş önemlidir. Bu konuda yapılacak bir karşılaştırmanın doğuracağı tartışmalar önce eşler, sonra da çocuklar arasında huzursuzluğa yol açar ve dolayısıyla bundan aile birliği zarar görür.

Kız çocuklarını eğitimden mahrum eden ebeveynler, hem onlara hem de onların yetiştireceği çocuklara büyük kötülük ettiklerini, sadece kendi nesillerini değil gelecek nesilleri de etkileyecek vahim bir hata işlediklerini unutmamalıdırlar.

Aradan 15 asır geçmesine rağmen toplumumuzda hala Cahiliye adetlerine sıkı sıkıya sarılan, adeta bunları kendi örf ve adetleri haline getiren insanların varlığı hem şaşırtıcı hem de üzücüdür. Eğitimde kız-erkek ayrımı yaparak kızlarını okula göndermeyen aileler toplumumuzun hala önemli bir problemidir. Kız çocuklarını eğitimden mahrum eden ebeveynler, hem onlara hem de onların yetiştireceği çocuklara büyük kötülük ettiklerini, sadece kendi nesillerini değil gelecek nesilleri de etkileyecek vahim bir hata işlediklerini unutmamalıdırlar. Yöneticilerimizin de kız çocuklarının eğitimi önündeki yapay engelleri kaldırarak onların her kademede eğitim öğretim faaliyeti içinde yer almalarını kolaylaştıracak tedbirleri almaları şarttır. Çünkü bir toplum ancak, kadınıyla erkeğiyle el ele vererek birlikte hareket edip, birlikte aynı çabayı gösterdikleri zaman yükselebilir. Bu da her iki cinsin aynı imkânlara ve fırsat eşitliğine sahip olmalarıyla mümkündür.  Kadını geride bırakan ve onu bastıran hiçbir toplum başarıya ulaşamaz. Gerçekçi olmak gerekirse, ailede çocukları büyütüp yetiştiren kadınların eğitime belki erkeklerden daha çok ihtiyacı ve önceliği vardır. Dinimiz bu konuda hiçbir ayrım yapmadığı gibi, “ilim öğrenmek her Müslümana farzdır” (İbn Mace, Mukaddime, 17) hadisiyle de herkesi ilme, bilgi edinmeye teşvik etmiştir. Buna rağmen kızlarımızın başta eğitim olmak üzere her alanda geri bırakılmasını dine bağlayanlar veya kendi yanlış geleneklerine dinden destek arayanlar büyük bir yanılgı içerisindedirler.   

Çocuklar arasında yapılan ayrımın doğurduğu olumsuz sonuçlardan biri de, kız çocukların mirastan mahrum bırakılması konusudur. Bilindiği gibi ülkemizde kızlara miras bırakmamak için onlardan mal kaçırma yoluna başvurulduğu az görülen bir durum değildir. Bu yollardan birisi de, kişinin, sağlığında, bütün mal varlığını erkek çocuklarına veya onlardan birine bağışlamasıdır. Hâlbuki bu uygulama, hem Kur’ân’ın kadına tanıdığı miras hakkına hem de Hz. Peygamber’in sünnetine aykırıdır. Dikkat edilirse, üzerinde durduğumuz hadiste Hz. Peygamber, kız çocuğunu mirastan mahrum etmek bir yana, malının bir kısmını bir oğluna bağışlayıp diğerlerini ayıran kişinin yaptığını haksızlık olarak nitelendirmekte ve bu muameleye şahit olmayı reddetmektedir. O halde, her hak sahibine hakkını vermek olarak tanımlayabileceğimiz adalet ilkesini önce kendimizden ve yakınlarımızdan başlayarak uygulamak iyi bir Müslüman olmanın vazgeçilmez şartıdır.