İnsanın acıdan kaçması ve hazza ulaşmak istemesi en temel içgüdülerinden biriymiş. Hemen dudak bükmeyin. Bunu sadece, bir kısmımızın hep kuşkuyla karşıladığı psikoloji bilimi değil, Gazâlî başta olmak üzere bazı İslam ahlakçıları da kabul ediyor ve tezlerini bu gerçek üzerine kuruyorlar.
Böyle yapmakla "insan acıdan kaçar, hazza ulaşmak ister; madem yaratılışımız böyledir bırakalım nefislerimiz neyden hoşlanırsa onu yapsın" demiş olmuyorlar; aksine diyorlar ki "madem yaratılışımız böyledir ve onu değiştiremeyiz, öyleyse nelerden haz alacağımız konusuna dikkat edelim; hazlarımızı nefse bırakmayıp, aklın ve kalbin yol göstermesiyle biz onları organize edelim."
Bu şu demek: Bazı şeyler var ki zevk almasanız da göreviniz olduğu için yapmanız gerekir. Öyleyse görevimizi yerine getirmiş olmanın (soyut) hazzını, bedensel (somut) hazların üstüne çıkaralım ki insanlık aşamalarında yükselebilelim.
Oysa bazı insanlar sıkıcı buldukları kitapları okumuyor, sıkıldığı için bir işte sebat etmiyor; evde, sosyal hayatta sorumluluk üstlenmiyor; yapacağı her işi, o işin kendisine (nefsine) vereceği hazza göre seçiyor. Öyle ki artık arkadaş bulabilmeniz için dahi ahlaki ve insani meziyetlere sahip olmaktan çok eğlendirici birisi olmanız gerekiyor.
Her şeyi sadece bedeni hazlarla ölçmek, insanları Allah’tan ve O’nun yolundan uzaklaştıran en önemli etkenlerden birisidir. Peygamberimiz’in bize öğrettiğine göre cehennem nefse hoş gelen şeylerle, cennet ise nefsin sevmediği şeylerle kuşatılmıştır. (Riyazu's-Salihin, Mücahede, 101)
Bazı insanların, İslam'a yakınlık duymaya başladıklarında, sadece eski alışkanlıklarından vazgeçemeyeceklerini düşündükleri için dini hayattan uzak durmaları haz alma güdülerini nefsin eline bıraktıkları içindir. Akılları ve kalpleri onları Allah'ın yoluna çağırırken en ciddi sorunları dini yaşamaya başladıklarında eskiden beri haz alageldikleri yaşam biçiminden nasıl uzak kalacaklarıdır. Prensiplerin doğru olup olmadığına değil, kendi hazlarıyla çelişip çelişmediğine göre yaparlar seçimlerini.