Geçenlerde Müslüman aydınlarımızdan birinin bir televizyon kanalında katıldığı bir programdaki konuşmasını zevkle dinliyordum. Sözünün bir yerinde "ben bunları cami cemaatine anlatmıyorum" dedi, kültür seviyesi yüksek insanlara hitap ettiğini belirtmek amacıyla.
"Cami cemaati" tabirinin sık sık tahfif maksadıyla kullanıldığını duymuş olmalısınız. İşi gücü cami cemaatiyle olan, bir yandan da entelektüellerimizi takip etmeye çalışan biri olarak bu tahfif en başından beri rahatsız etmiştir beni. Birkaç sebepten:
Öncelikle ilim ve düşünce üreten birinin sadece kendi düzeyine en yakın olanlara hitap etmeyi isteyip alt seviyeleri ilgilenmeye değmeyecek bir kategori olarak görmesini (kibri bir tarafa bırakalım) kendi gurubunu besleyecek damarları kesmesi olarak görürüm.
Sonra: Bu alt gruba hitap etmemek bana daha ziyade ‘edememekten’ kaynaklanıyor gibi görünür. Zira en ciddi ve karmaşık konular dahi basit ve anlaşılır bir dille anlatılabilir; becerebilirsek...
Ayrıca; insanoğlunun ilgilendiği her konunun her insan tekini ilgilendiren bir tarafı vardır. Bazı konuları sadece bazı insanlara mahsus görmek o konunun herkesi ilgilendiren tarafını görememekten kaynaklanabilir.
Bunların hepsini bir tarafa bırakalım "cami"ye "cemaat" olmak yalnızca ümmetin eğitimsiz, işsiz güçsüz, imkânların sınırlılığından gidecek başka yeri olmayanların bir boş zaman faaliyeti midir? Yoksa Allah Rasûlü (sav)’nün ömrünün son günlerine kadar en zor anlarında dahi devam ettiği kuvvetli bir sünneti midir? Cemaate devam etmeyi terk etmenin bir nevi Müslüman toplumdan ayrılma sayıldığı asr-ı saadetten bugüne kendilerinde vehmettikleri seviye nedeniyle cemaati terk edenler bugün tahfif ettikleri cemaatin seviyesinden mes'ul değiller midir?
İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ben (cemaatimizi tetkik edince) gördüm ki, namaz(ı beraber kılmaktan), sadece herkesçe malum münafıklarla hastalar geri kalmaktaydı. Öyle ki iki kişinin arasında yürüyebilecek durumda olan hastalar bile namaz için (mescide) geliyordu." (Hadis Ansiklopedisi, Cemaatin Vücubu ve Cemaate Devam, 2786)