Cumhuriyet Türkiyesi Hadis Çalışmaları Üzerine

Dinî eğitim açısından fetret devri olarak isimlendirilebilecek olan 1920-1950'li yılların hadis çalışmaları açısından da çok farklı olmadığı görülmektedir. Ancak Diyanet İşleri Riyaseti, Türk milletinin dinini öğrenebileceği ez-Zebîdî tarafından yapılan Sahîh-i Buhârî ihtisarını tercüme ve şerh ettirerek yeni alfabe ile Türkçe’ye kazandırma amacıyla Ahmed Naim'i görevlendirmiştir. Ahmed Naim'in başlayıp ancak üç cildini tamamlayabildiği eser Kamil Miras tarafından tamamlanmış ve Diyanet İşleri Riyaseti tarafından 1928–1949 yılları arasında 12 cilt olarak basılmıştır. Müelliflerin bu çalışmadaki başarıları ve Ahmed Naim'in yazmış olduğu hadis usûlü ile ilgili mukaddimenin orijinalliği, eseri Cumhuriyet tarihindeki klasiklerin arasına taşımıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın klasik eserleri tercüme faaliyeti yavaş da olsa Riyâzü's-sâlihîn (1949–1965) ile devam etmiştir.

1950'li yıllarla kadar Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülük ettiği bu faaliyetin yanında 40 hadis geleneğinin ya da hadis sayısı biraz artırılarak 101 veya 1001 hadis tercüme ve şerhinin yapıldığı görülmektedir. Ahmed Naim'in Kırk Hadis'ini (1925) veya Münir Selâmi Yurdatap'ın Binbir Hadis Tercümesi ve Tefsiri'ni (1941) buna örnek olarak zikredebiliriz. Tercüme faaliyeti olarak nitelenebilecek bu tarz çalışmaların yanında Ahmet Hamdi Akseki'nin önsözünde hadisi reddedenlere karşı uzun uzun müdafaalarda bulunduğu Peygamberimiz Vecizeleri (1945), Zâkir Kadiri Ugan'ın "Dinî ve Gayrî Dinî Rivayetler" (1926) adlı makalesini hadisle alakalı problemlerin ele alındığı özgün çalışmalar olarak zikretmek yerinde olacaktır.

1950'den sonraki yıllarda ise hadis çalışmaları toparlanma sürecine girmiş, daha sonra ise olgunlaşmaya başlamıştır. Zira Arapça ve Osmanlıca yazılan eserlere ulaşamayan ya da onları okuyup anlayamayan halkın ihtiyacını gidermek, sorumluluk taşıyan alimler tarafından bir zorunluluk olarak görülmüştür. Öte yandan dinî eğitim veren kurumların açılması ve ülke sathına yayılması da bu gelişmeye ivme kazandırmıştır.

1960'lı yıllara kadar tıpkı daha önceki yıllarda olduğu gibi belli rakamlarda hadislerin tercüme ve şerh edilmesi en fazla başvurulan çalışma türü olarak görülmektedir. Aslında bu tarz çalışmalar İslam tarihinin hiçbir döneminde kesilmemiştir. Ancak kültürel altyapının eksik veya yitirilmiş olduğu zeminlerde daha fazla başvurulmuştur. Nitekim altyapı eksikliğinin tamamlandığı ileriki yıllarda temel klasiklere doğru bir kayış dikkat çekmektedir. Mesela Ahmed Davudoğlu'nun tercüme ve şerh ettiği Bulûğu'l-Merâm Terceme ve Şerhi (1966–1967) ve Mehmet Sofuoğlu'nun yaptığı Sahîh-i Müslim ve Tercümesi (1967–1970) buna güzel bir örnektir. Hadis tercümesine yönelik bu faaliyet İmam Malik'in Muvatta'ının, Darimî'nin Sünen'inin Türkçe’ye kazandırılmasıyla devam etti. Görüldüğü üzere 1967 sonrası seçme eserlerin değil de temel kaynakların tercümesine yönelinmiş, 1980 sonrası ise bu alanda altın çağ yaşanmış, hemen hemen bütün klasikler Türkçe’ye kazandırılmıştır. Daha sonra tercüme faaliyeti alan itibariyle de genişlemiş ve tarih, usûl vb. konularda birçok önemli çalışma Türkçe’ye çevrilmiştir.

İmam hatip okulları, yüksek İslam enstitüleri ve ilahiyat fakültelerinin açılmasından önceki dönemde alimler tarafından tespit edilen ihtiyaçlar ya da ortaya çıkan problemler kitap, risale veya makale bazında ele alınarak halledilmeye çalışılmıştır. Bunlardan kitap ve risaleler ya Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından resmî ya da özel kuruluşlar tarafından gayrı resmî olarak bastırılmıştır.

Hadis ilminin farklı branşlarındaki tercümeler Türkiye'de hadis ilminin alt yapısının oluşmasına yardımcı olmuş, daha sonra tür itibariyle aynı olmakla beraber alanla ilgili mükemmel çalışmalar yapılmıştır.

İmam hatip okulları, yüksek İslam enstitüleri ve ilahiyat fakültelerinin açılmasından önceki dönemde alimler tarafından tespit edilen ihtiyaçlar ya da ortaya çıkan problemler kitap, risale veya makale bazında ele alınarak halledilmeye çalışılmıştır. Bunlardan kitap ve risaleler ya Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından resmî ya da özel kuruluşlar tarafından gayrı resmî olarak bastırılmıştır.

Söz konusu okulların açılmasıyla birlikte buralarda okutabilecek ders kitaplarına olan ihtiyaç, eli kalem tutan insanları motive eden güçlü bir etken olarak ortaya çıkmıştır. Tayyib Okiç'in Bazı Hadis Meseleleri Üzerine Tetkikler (1959), Hadis Ders Notları (1965), Hayrettin Karaman'ın Hadis Usûlü (1965), Ali Özek'in Hadis Ricali (1967) adlı çalışmaları örnek olarak zikredilebilir. Bunları da her branşla alakalı müstakil çalışmalar takip etmiştir. Örnek olarak Talat Koçyiğit'in Hadis Tarihi (1981), İ. Lütfi Çakan'ın Hadis Edebiyatı (1985) adlı eserlerini zikredebiliriz.

Söz konusu yüksek öğretim kurumlarının açılmasıyla birlikte eğitim sisteminin bir gereği olarak buralarda görev yapacak kişilerin resmi unvan için Öğretim Görevliliği, Doktora, Doçentlik ve Profesörlük Takdim Tezleri gibi çalışmalar yapmaları zorunlu hale getirilmiştir. Hadis ilimlerindeki farklı branşların ya da bir konunun müstakil olarak ele alındığı tezlerin, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki hadis çalışmalarına belli bir ivme ve kalite kazandırdığı inkar edilemez.

Özetlediğimizde Türkiye Cumhuriyeti’ndeki hadis çalışmaları kitap, makale ve tez çalışmaları olarak üç farklı türde ortaya çıkmıştır. Bunlardan kitap ve makale çalışmaları, telif, tahkikli neşir ya da tercüme olarak yapılmış ve bunlar yoğun olarak İstanbul ve Ankara gibi merkezlerde basılmıştır. Tez çalışmaları ise 1982 yılına kadar Ankara, İstanbul ve Erzurum başta olmak üzere üç merkezde yapılmış; 1982 sonrasında ise bunların arasına İlahiyat Fakülteleri’nin bulunduğu diğer illerin de katılmasıyla, akademik çalışmaların yapıldığı merkezlerin sayısında önemli bir artış olmuş; doğal olarak bu, yapılan çalışma sayısına da yansımıştır.