Dünya, ahiret yurdunun tarlasıdır. Bu sebeple dünyada iradî tercihlerimiz doğrultusunda ortaya koyduğumuz iyi ve kötü amellerimizden sorumlu olacağız. Bu ameller, iyi bir mümin olup olmadığımızı, Allah’ın bizim için seçtiği dine uyup uymadığımızı gösterecektir. Yüce Allah’a itaat edip emirlerini yerine getirenler ise kurtuluşa ererler.
"Kadın, erkek, inanmış olarak kim iyi iş işlerse, ona hoş bir hayat yaşatacağız. Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz." (Nahl 16/97)
Herkese yaptıklarının karşılığı verilir, kimseye haksızlık yapılmaz. "İşlediklerinden ötürü herkesin bir derecesi vardır. Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir. Kendilerine haksızlık yapılmaz." (Ahkaf 46/19-20)
Hayatta daldığımız meşguliyetler içinde sürekli ömür sermayesinden tüketiyoruz. “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr 103/1-3)
İnsanoğlu dünyada yaptığı iyiliklerin ya da kötülüklerin hesabını kıyamet günü verecek ve yaptıklarının karşılığını ödül ya da ceza olarak bulacaktır. Dünyada insanın iradesiyle yapıp ettikleri onun sorumluluğu çerçevesinde önemlidir. Zira İslâm’a göre sorumluluklar kişiseldir. “Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez.” (Fâtır 35/18). Bu sebeple kendi irademizle, hayattayken yaptıklarımız bizim için anlamlı kazançlardır.
Kişinin ölümüyle birlikte dünyadaki iyi ve kötü amelleri de sona erer. Artık kişinin yaptıklarını düzeltme, tashih etme ya da daha iyisini yapma imkânı ortadan kalkmıştır. Böylece kendi irademizle bir amele müdahale edebilecek imkândan yoksun oluruz.
İnsan, salih amel işleme sorumluluğunu hayattayken kendi iradesiyle yerine getirirse bu amel değerli olur. Kişinin herhangi bir iradesi ve vasiyeti olmadan başkalarının onun adına işleyecekleri salih amellerin kendi iradesi çerçevesinde değer üretmediği açıktır.
İnsanoğlunun ölümünden sonra da hayattayken ortaya koyduğu iradenin yansıması olan salih amellerin kendisine faydası vardır. Kendisinden sonra yararlanılmaya devam edilen bir bağış ya da vakıf, kişinin iradî amelinin devamı niteliği taşır. Öldükten sonra da insanların o bağıştan yararlanması adeta salih ameli kişi işliyormuşçasına kişiye fayda sağlar. Zira salih amel, iradî tercihinin etkisiyle devam etmektedir. Burada kişinin iradesi sonucu ortaya çıkan salih amel ile başkasının iradesiyle ortaya çıkan salih amelin etkisi arasındaki fark görülür. "İnanmış olarak yararlı iş işleyenin ameli inkâr edilmeyecektir. Biz onu yazmaktayız." (Enbiya 21/94)
İslâm, insanı ilme teşvik etmiş ve âlimi saygın bir makam sahibi olarak görmüştür. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer 39/9). Kişinin emek verdiği insanlara yararlı ilim olarak bıraktıkları da o ilimden yararlanıldığı sürece sevap hanesine yazılır. Zira bu ilim de onun iradî tercihi sonucu insanlığın hizmetine sunulmuştur.
Kişinin dünyadaki en önemli sorumluluklarından biri hayırlı evlatlar yetiştirmektir. Yüce Allah, Hz. İbrahim’in (as) "Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla." (Saffât 37/100) duasını hatırlatır. Hayırlı evlatların yetiştirilmesi, neslin ıslahı ve marufun yayılması için önemli bir görevdir. Hayırlı evlatların onları yetiştiren ebeveynlerine yapacakları duaların kendilerine faydası olur. Zira bu çocuklar da onun iradî çabasıyla yetiştirilmiştir ve hayırlı bir amelin yansıması olarak yaşamaya devam etmektedirler.
Hz. Peygamber, bir taraftan insanları hayırlı ameller işlemeye teşvik ederken, diğer taraftan insanı kurtaracak olan salih amelin, kendi çabası ve iradesiyle ortaya çıkan amel olduğunu hatırlatmaktadır. Böylece tavsiye edilen ameller ise hem insanın hayatında hem de ölümünden sonra kıymet üreten ameller olarak zikredilmelidir.