Efendimiz'in Hayatında Sıla-i Rahim

Allah Teâlâ'nın son elçisi Efendimiz insanlığa rahmet için en üstün vasıflarla donanmış olarak gönderilmiştir, O inananlar için yegâne örnektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur; "And olsun ki, Allah'ın Peygamberi sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için güzel bir örnektir." (Ahzab, 21)

Hak Teâlâ, Peygamber'e uymak konusunda inananları şöyle uyarmıştır; "De ki; Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. De ki; Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah kafirleri sevmez." (AI-i İmran 31-32)

Ayet-i kerimelerden anlaşıldığı üzere Peygamber'e layık bir ümmet olmanın yolu ona uymak ve onu kendimize örnek almaktır. Sıla-i rahim konusunda da Allah Rasûlü (sav)'ne tabi olabilmek için O'nun hayatındaki örnekleri bilmemiz ve anlamamız gereklidir.

Peygamber Evinde Ziyafet
 

Peygamberlik görevi verilmeden önce de güvenilir ve emin bir kişi olarak "el-Emin" unvanıyla tanınan Hz. Peygamber İslam'ı ilk önce akrabalarına tebliğ etti. Çünkü Allah Teâlâ şöyle emretmişti; "Önce en yakın akrabanı uyar. Sana uyan müminlere merhamet kanadnıı indir." (Şuara 214-215)

Hz. Peygamber akrabalarına karşı tebliğ görevini yerine getirmek için evinde yemek hazırlatıp Hz. Ali (ra)’den yemek davetini iletmesini istedi. Kırk kadar akrabası bu davete icabet ederek Peygamber'in evine geldi. Gelenler türlü ikramlarla ağırlandı. Efendimiz İslam'ı tebliğ etmek için konuşacağı sıra, Ebu Leheb sözünü keserek fırsat vermedi. Hz, Peygamber o gün tebliği gerçekleştirememişti. Bunun üzerine akrabalarını ertesi gün tekrar davet etti ve ikramdan sonra gelen davetlilere tevhidi anlattı.

Başka bir seferde de Safa tepesi üzerinden akrabalarına seslendi. Kendisini dinlemek üzere toplanan yakınlarını şu sözlerle tek tek uyardı: "Ey Kureyş! Ey Peygamber'in amcası Abbas! Ey Peygamber'in halası Safiye! Ey Peygamber'in kızı Fatıma! Kendinizi Allah'tan satın alınız. Siz benim malımdan dilediğinizi isteyin. Ama ben sizi Allah'ın azabından kurtarabilecek hiçbir şeye sahip değilim."

O gördüğü kötü muameleye rağmen çevresindekilerin iman edeceğine dair ümidini hiçbir zaman yitirmedi. Tebliğ vazifesinden asla taviz vermedi. Çünkü yakınlarının göz göre göre azaba müstahak olmalarını istemiyordu.

Yıllar sonra Peygamber Efendimiz Hudeybiye umresine giderken annesinin kabrini ziyaret eder ve kabrin toprağını mübarek elleriyle düzeltir. Ağladığını gören sahabiler: - Ey Allah'ın Rasûlü, niçin ağlıyorsunuz, diye sorar. Buyurur ki: - Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım, onun için ağladım.

En Hayırlı Evlat
 

Hz. Peygamber dünyaya gelmeden evvel babası, çocukluk yıllarında iken de annesi vefat etmiştir. Akrabalarının himayesinde büyüyen Efendimiz anne babasını hiçbir zaman unutmamış, hep hayırla yad etmiştir. Fahr-i Kainat (sav) altı yaşındayken dayılarını ziyaret etmek üzere annesiyle birlikte Medine'ye gider. Otuzlu yaşlarında genç bir hanımefendi olan Amine validemiz Mekke'ye dönerken Ebva'da rahatsızlanır. Son anlarında yanında bulunan biricik evladına yaşlı gözlerle bakarak şu sözleri söyler:

"Her canlı ölümlüdür. Her yeni eskir. Her yaşlanan yok olur. Ben de öleceğim ama hep anılacağım. Çünkü temiz bir oğul doğurmuş, arkamda hayırlı bir hatıra bırakmış oluyorum."

Yıllar sonra Peygamber Efendimiz Hudeybiye umresine giderken annesinin kabrini ziyaret eder ve kabrin toprağını mübarek elleriyle düzeltir. Ağladığını gören sahabiler:

- Ey Allah'ın Rasûlü, niçin ağlıyorsunuz, diye sorar. Buyurur ki:

- Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım, onun için ağladım.

Efendimiz'i ilk emziren sütannesi Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe Hatundur. Peygamber ilk sütannesi olan Süveybe Hatun'u hiç unutmamış. Mekke'de bulunduğu sürece onunla ilgilenmiş, ona hediyeler götürmüştür. Hicret ettikten sonra da sütannesine Medine'den hediye olarak türlü kıyafetler ve takılar göndermiştir. Süveybe Hatun aynı zamanda Peygamberimiz'in çok sevdiği amcası, şehitlerin efendisi Hz. Hamza (ra)'nın da sütannesidir.

Efendimiz'in diğer sütannesi ise Halime Hatun’dur. Peygamber Efendimiz ona; "Benim annem, benim annem" diye seslenir, hürmet ve muhabbetle muamele eder, bir isteği olursa yerine getirmek için elinden geleni yapardı.

Hz. Peygamber'in yakınlarına olan vefa ve merhametinin bir örneği de sütkardeşi Şeyma Hatun'a gösterdiği yakınlıktır. Hicretten sekiz yıl sonra yapılan Huneyn Savaşı'nda Şeyma Hatun esir düşer. Onu fark eden Efendimiz'in gözleri dolar, sütkardeşine şefkatle hoş geldin diyerek oturması için mübarek cübbesini yere serer. Daha sonra sütannesini ve babasını sorar. İkisinin de vefat ettiğini öğrenince Şeyma Hatun'a; "İstersen sevgi ve saygıyla yanımda kal, istersen yararlanacağın mallar verip seni kavmine göndereyim" buyurur. Şeyma Hatun da bu şefkatli muamele neticesinde İslam ile şereflenerek Peygamber'in yanından ayrılıp memleketine döner.

Efendimiz hanımlarına şefkat ve merhamet gösterir, bir muhabbet göstergesi olarak latifeler yapardı.O hiç kimseye, özellikle de eşlerine karşı asla kibirli davranmamıştır. Mesela eşi Hz. Safiyye (r.anha) validemiz deveye binerken Efendimiz mübarek dizini uzatır, validemiz de onun dizine basarak deveye binerdi.

Ailesine Gösterdiği Şefkat
 

"Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri de onların anneleridir." (Ahzab 6) ayetiyle Efendimiz'in eşlerinin, bütün Müslümanların anneleri olduğu açıklanmıştır.

"Sizin en hayırlınız ailesine karşı iyi davrananınızdır. Ben aileme karşı en iyi davrananınızım. Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı iyi davrananlardır" buyuran Peygamberimiz'in ilk evliliği Hz. Hatice (r.anha) ile olmuş ve o vefat edinceye kadar başka bir kadınla evlenmemişti. "Hatice dünyadaki kadınların en hayırlısıdır. Onun cennette altından evi vardır. Ben onun üstünlüğünü kesinlikle biliyorum. Bana onun sevgisi bahşedildi. Ben de Hatice'nin sevdiklerini severim" buyurarak, hanımına ve hanımının görüştüğü kimselere ne kadar değer verdiğini ifade etmiştir. Annemiz Hz. Aişe (r.anha) için de "Halkın en sevimlisi kadınlardan Aişe, erkeklerden ise Ebubekir'dir" buyurarak hem hanımına hem de kayınbabasına verdiği önemi ifade etmiştir.

Efendimiz hanımlarına şefkat ve merhamet gösterir, bir muhabbet göstergesi olarak latifeler yapardı. Bir gün Hz. Aişe (r.anha) hastalanınca; "Ben sağ iken ölsen de namazını kılıp sana dua etsem" diyerek latifede bulunurlar. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.anha) "Beni defnettikten sonra dönüp bir hanımla evlensen bile ben seninle olurum" diyerek latifeye iltifat ile karşılık verir.

O hiç kimseye, özellikle de eşlerine karşı asla kibirli davranmamıştır. Mesela eşi Hz. Safiyye (r.anha) validemiz deveye binerken Efendimiz mübarek dizini uzatır, validemiz de onun dizine basarak deveye binerdi.

Hanımlarıyla arasında vuku bulan ufak tefek tartışmaları da en güzel şekilde tatlıya bağlamıştır. Validelerimize her zaman öyle nezaketli davranmıştır ki, eşleri O'nun yanında fikirlerini rahatça dile getirebilmişlerdir. O da eşlerinin görüşlerine kıymet vermiş, karar alırken dediklerini dikkate almıştır.

Çocuklara Yakınlığı
 

Hz. Peygamber çocukları çok sever, bir çocukla karşılaştığında yakınlık göstererek başını okşar ve büyüklere selam verdiği gibi çocuklara da selam verirdi. Evlatlarına karşı son derece merhametli bir baba olan Efendimiz, oğlu İbrahim vefat ettiğinde çok hüzünlenmiş, evladının kabri başında gözlerinden birkaç damla gözyaşı dökülmüştü. Daha sonra ashabına dönüp; "Bu bir merhamet göstergesidir. Gözümüz yaşarır, gönlümüz mahzun olur ama asla Rabbimizin razı olmayacağı sözler sarf etmeyiz. Ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi hakikaten mahzun etti" diyerek üzüntüsünü dile getirmişti.

Torunları Hasan ve Hüseyin'e olan muhabbetini birçok defa açıklayan Efendimiz torunlarıyla çok vakit geçirirdi. "Ey EhI-i Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor"(Ahzab, 33) ayet-i kerimesi nazil olduğunda Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hüseyin'i (Allah onlardan razı olsun) cübbesi ile sarmalayıp; "Allah’ım, bunlar benim EhI-i Beyt'imdir. Bunlardan günah kirini gider ve tertemiz kıl" demişti. Bu duruma şahit olan annelerimizden Ümmü Seleme (r.anha) "Ben ve kızım ne olacağız" deyince, "Sen ve kızın da EhI-i Beyt'tensiniz" buyurarak hanımına ve üvey çocuğuna olan şefkat ve merhametini göstermiştir.

Amcasının oğlu Cafer (ra) Mute Savaşı'nda şehit olunca Efendimiz onun evine gitti. Çocuklarını aldı, bağrına bastı ve bakımlarını üstlendi. Üç gün boyunca ailesini evinde misafir edip onları teselli etti. Allah Rasûlü (sav) akrabalık bağı olan kimselerin hakkını özenle gözettiği gibi dostluk ve arkadaşlık kurduğu kimselere de son derece vefalı davranırdı.

Bir Vefa Örneği
 

Peygamber Efendimiz çocukken kendisine bakan, emek veren Ebu Talib'in eşi Fatıma binti Esed (r.anha)'i de hiçbir zaman unutmadı. Bazen onun evine gider, kuşluk vakti uykusunu orada uyurdu. Fatıma binti Esed (r.anha) vefat ettiğinde ise gözyaşlarını tutamadı. Niçin ağladığını soranlara; “Bugün annem vefat etti" buyurdu. Mübarek gömleğinin kefen olarak ona giydirilmesini isterken, "Ebu Talip'ten sonra bu kadın kadar bana iyiliği dokunan kimse olmadı" buyurdu.

Amcasının oğlu Cafer (ra) Mute Savaşı'nda şehit olunca Efendimiz onun evine gitti. Çocuklarını aldı, bağrına bastı ve bakımlarını üstlendi. Üç gün boyunca ailesini evinde misafir edip onları teselli etti.

Allah Rasûlü (sav) akrabalık bağı olan kimselerin hakkını özenle gözettiği gibi dostluk ve arkadaşlık kurduğu kimselere de son derece vefalı davranırdı. Kendisine köle olarak verilen Zeyd (ra)'i bağrına basmış, evladı olarak görmüştü. Kendisine ilk iman edenlerden biri olan Zeyd (ra)'i yanından hiç ayırmamıştı. Zeyd (ra) Mute savaşında şehit olunca Efendimiz ağlayarak; "Bu sevgilinin sevgilisine olan özlemidir" buyurmuş ve Zeyd (ra) ile olan yakınlığını böyle ifade etmişti.