Fakih, Müfessir ve Muhaddis Sahabi Abdullah b. Abbas

12 Ocak 2015

Miladi 619 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Hz. Peygamber’in kabilesi olan Haşimoğulları’na mensuptur. Babası Rasûlullah (sav)’ın amcası Abbas, annesi ise Ümmü’l-Fazl Lübâbe’dir. Çocukluk yıllarını Mekke’de tamamladı. Mekke’nin Müslümanlar tarafından fethinden sonra ailesiyle birlikte Medine’ye göç etti. Bu dönemde Hz. Peygamber’in vefatına kadar geçen sürede ilim öğrenmek gayesiyle onun yanından hiç ayrılmadı. İbn Abbas’ın ilim öğrenme gayretlerini gören Allah Rasûlü (sav), “Allah’ım, ona Kitab’ı öğret ve dinde mütehassıs kıl” diye duada bulunmuştur.

Hz. Peygamber döneminde Medine’de hayatının ilk gençlik dönemini yaşayan, daha sonraki ilk iki halife zamanında sadece ilmî faaliyetlerle meşgul olan Abdullah b. Abbas (ra), Hz. Osman (ra)’ın halifeliği esnasında fetih faaliyetlerine iştirak etmeye ve devlet bürokrasisinde görev almaya başladı. Nitekim bu süreçte Kuzey Afrika, Cürcân ve Taberistan fetihlerine katıldı. Hz. Osman (ra), onu Miladi 656 yılında hac emiri olarak tayin etti. Müslüman toplumda çeşitli sebeplerden kaynaklanan isyanlar neticesinde Hz. Osman (ra)’ın şehit edilmesinden sonra, İbn Abbas (ra) yeni halife seçilen Hz. Ali (ra)’nin destekçilerinden biri hatta en yakın danışmanı oldu. Onunla birlikte Cemel ve Sıffin savaşlarına katıldı. Sıffin savaşından sonra ortaya çıkan ve Hz. Ali (ra)’nin Irak topraklarında sağlamaya çalıştığı sosyal bütünlüğü tehlikeye düşüren Haricileri tekrar devlete itaate çağırmak için girişimlerde bulundu. Onun uzun çabaları sonucunda isyancılardan bir kısmı halifeye tekrar biat ettiler. Daha sonra Nehrevan’da halifeye karşı yeniden isyan eden ayrılıkçı Harici topluluğu hareketlerinden vazgeçirmek için kendileriyle görüşmeler yaptı. Ancak girişimleri sonuç vermeyince halifeyle birlikte onlara karşı savaştı.

İbn Abbas (ra), Hz. Ali (ra)’nin halifeliği zamanında kısa süreli olarak Basra valiliği görevini de üstlendi. Ancak bu vazifesi sırasında halifeyle yönetim anlayışı konusunda anlaşmazlığa düşmesi sebebiyle görevinden ayrıldı. Abdullah b. Abbas (ra) Basra valiliğinden istifa etmesinden sonra meydana gelen siyasî gelişmelerden ve olaylardan özellikle uzak durmaya çalıştı. Ancak zaman ilmî ve ictimaî sorumluluğu gereği, siyasî hadiselerde toplum menfaatine olarak görüşlerini açıklamaktan da geri durmadı. Nitekim Yezid b. Muaviye’nin halifeliğe geçmesinden sonra, Kûfelilerin Hz. Hüseyin (ra)’i şehirlerine davet ettiklerini haber alan Abdullah b. Abbas (ra), derhal onun yanına giderek Kûfelilere güvenmemesini ve davetlerine icabet etmemesini tavsiye etti. Şayet Emevi yönetimine karşı mutlaka bir harekât başlatma niyetine girmişse de Irak yerine Yemen’e gitmesinin daha doğru olacağını söyledi. Ancak Hz. Hüseyin(ra) onun tavsiyelerine rağmen Kûfelilerin çağrılarına cevap vermiştir. Gelişmeler Abdullah b. Abbas’ın da (ra) tahmin ettiği şekilde gerçekleşmiş, Hz. Hüseyin’e binlerce davet mektubu gönderen Kûfeliler, daha sonra kendisini yardımsız bırakmışlar ve onun pek çok aile mensubuyla birlikte Kerbela’da şehit edilmesine sebep olmuşlardır. İbn Abbas (ra), Hz. Hüseyin (ra)’in şehit edilmesinden sonra Emevi yönetimini tanımayan ve Mekke’de kendisini halife ilan eden Abdullah b. Zübeyr’e de Harem-i şerifi kendisine siyasi merkez edindiği iddiasıyla karşı çıkmıştır. Daha sonra da siyasî hadiselerden uzak kalmak amacıyla doğduğu ve çok sevdiği Mekke’yi terk ederek Taif’e çekilmiştir. İbn Abbas (ra) burada âlim sorumluluğu gereği, Müslümanları ayrılığa ve fitneye düşme konusunda uyarma, onları birlik ve beraberliğe çağırma görevini yerine getirmeyi sürdürmüştür. Yine hassasiyetle siyasi rekabet ve çekişmeler konusunda da tarafsız kalmaya özen göstermiştir. Kendisine halife olması için yapılan teklif ve çağrılara hiç iltifat etmemiş, ilimle meşgul olduğu hayatını politik faaliyetlerden uzak bir şekilde(H.68/M.687–688) yılında Taif’te tamamlamıştır.


Hz. Peygamber’in vefatı esnasında 13 yaşlarında bir genç olmasına rağmen en çok hadis rivayet eden ashab arasında sayılması onun ilme ve Hz. Peygamber’e olan alâka ve muhabbetini açıkça gösterir. 

Abdullah b. Abbas (ra)’ın adı, yaşadığı dönemin siyasî hadiselerinden ziyade ilmî faaliyetleriyle öne çıkar. Hatta eserleri sebebiyle onun adı çağları aşarak zamanımıza kadar ulaşmıştır. Hz. Peygamber’in vefatı esnasında 13 yaşlarında bir genç olmasına rağmen en çok hadis rivayet eden ashab arasında sayılması onun ilme ve Hz. Peygamber’e olan alâka ve muhabbetini açıkça gösterir. İbn Abbas (ra) rivayet ettiği hadislerin 1660’ını doğrudan Peygamber’den almıştır. Hadis kaynaklarının en muteberleri kabul edilen Buharî veMüslim onun 75 hadisini birlikte naklederler. Ayrıca onun müstakil olarak Buharî’de 120,Müslim’de de 9 hadis rivayeti vardır. Pek çok hadis rivayetinde adı geçen İbn Abbas (ra) ayrıca hadis öğretimine de büyük ehemmiyet vermiştir. “Din ilmini ancak şahitliğini kabul ettiğiniz kişilerden öğreniniz” demek suretiyle, rivayetlerin sağlamlığı ve ravilerin de güvenilirliği hususuna dikkat edilmesini istemiştir. Yaşlılık ve yorgunluk sebebiyle hadis metinlerini birbirine karıştırmaya başlayınca, kendisinden hadis öğrenmek isteyen Taiflilere şöyle demiştir: “Ben artık yoruldum. Siz okuyun da ben dinleyeyim. Sizin okuduğunuzu benim dinleyip tasvip etmem, tıpkı benim okumam gibidir.” Onun bu sözleri hadis rivayetinde sağlam naklin önemine işaret eder.

İbn Abbas (ra)’ın mühim katkılarda bulunduğu İslâmî ilimlerden biri de tefsirdir. O, ayetlerin nüzul sebepleri, nâsih ve mensuh konusunda sahabe arasında otorite kabul edilmiştir. Ayrıca Arap edebiyatına olan vukufiyeti, onun bazı kapalı Kur’ân kelimelerini açıklamasına büyük imkân vermiştir. Daha sonraki dönemlerde yazılan tefsirler pek çok ayetin açıklama ve yorumlanmasında İbn Abbas (ra)’tan gelen tefsir rivayetlerine çokça atıfta bulunmuşlardır. Abdullah b. Abbas (ra) fıkıh ilminde de büyük bir şöhrete sahiptir. Nitekim yaşadığı dönemde Mekke’de fıkıh otoritesi kabul edilmiştir ve fetvalarının çokluğuyla meşhur olmuştur. Bilhassa İslâm miras hukuku alanındaki fetvalar, sonraki dönem eserleri için önemli bir müracaat kaynağı olma niteliği taşır. İbn Abbas (ra) tefsir, fıkıh ve hadisten başka, Arap edebiyatı ve ensâb ilmi (soy bilgisi geneloji) alanlarında da derin bilgiye sahiptir. Aynı zamanda kudretli bir hatip olan İbn Abbas (ra)’ın bütün bu özellikleri sebebiyle, devrin yöneticileri onun ilminden istifade etmek için sık sık kendisine müracaat etmişlerdir. Nitekim Hz. Ömer (ra) halifeliği döneminde genelde Bedir ashabını dâhil ettiği istişare toplantılarına, Abdullah b. Abbas(ra)’ın da sürekli katılımını sağlamaya çalışmıştır. Hayatını ilime adayan İbn Abbas (ra), kendisinden sonraki dönemi aydınlatacak çok değerli talebeler de yetiştirmiştir. İkrime, Mücâhid, Atâ, Saîd b. Cübeyr, Tâvûs, Saîd b. Müseyyeb bunlar arasında ilk akla gelenlerdir. İbn Abbas (ra)’a atfedilen eserlerden en önemlileri de Tefsîru İbn Abbâs, Ğarîbü'l-Kur’ân, el-Luğat fil-Kur’ân ve Kasîdetü Medh’dir.