Sahabenin toplam sayısının 60.000-100.000 arası olduğu tahmin edilmekle birlikte, kendilerinden hadis rivayet edilen sahabilerin yalnızca 1000-1300 kişi civarında olduğu görülmektedir. Bu durum, sahabenin büyük çoğunluğundan günümüze intikal eden herhangi bir rivayet bulunmadığı anlamına gelmektedir. Bununla beraber, kendilerinden hadis nakledilen sahabilerden pek çoğunun rivayet sayısı da oldukça azdır. Nitekim söz konusu 1000 küsur sahabinin 600’e yakınından yalnızca bir veya iki hadis gelmiştir. Kendilerinden 100 ve üzeri hadis rivayet edilen sahabi sayısı 38, 1000 ve üzeri hadis rivayet edilen sahabi sayısı ise yalnızca 7’dir.
Hadis tarihinde kendisinden 1000’den fazla hadis nakledilen sahabilere, çok hadis rivayet edenler anlamında “müksirûn” denmektedir. Sahabe arasında “müksirûn” olarak nitelendirilenler ve kendilerinden nakledilen rivayet sayıları şöyle sıralanabilir: Ebû Hüreyre 5374, Abdullah b. Ömer 2630, Enes b. Mâlik 2286, Hz. Âişe 2210, Abdullah b. Abbas 1660, Câbir b. Abdullah 1540 ve Ebû Saîd el-Hudrî 1170. Burada öncelikle, ilgili sahabiden farklı talebeleri veya farklı râviler kanalıyla gelen tekrarlı rivayetlerin de verilen bu rakamlara dahil olduğunu zikredelim. Dolayısıyla tekrar eden hadisler çıkarıldığı zaman sayıların önemli ölçüde düştüğüne işaret etmiş olalım. Ayrıca ilgili rakamların, söz konusu sahabilerin sadece tek başlarına rivayet ettiği hadislerden oluşmadığı, mesela aynı hadisi hem Ebû Hureyre’nin hem de bir başka sahabinin nakletmiş olabileceğini de hatırlatalım.
Şimdi, müksirûn olarak nitelendirilen bu sahabileri tek tek tanıyalım ve kendilerinden çok sayıda hadis rivayet edilmesinin sebeplerini anlamaya çalışalım.
Kendisinden nakledilen hadis sayısı en yüksek olan sahabi Ebû Hüreyre’dir. Ebû Hüreyre, hicretin 7. senesinde Müslüman olmuş ve o tarihten sonra Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmamaya çalışmıştır. Mescid-i Nebevî’de, önceleri evi olmayan sahabilerin kalması amacıyla yapılan sonrasında ise bir ilim yuvası haline gelen “suffe” bölümünde kalarak Peygamberimizin yakınında bulunmuştur. Kendisi bir rivayette, “Muhacir kardeşlerimiz pazarda ticaretle, ensar kardeşlerimiz mallarıyla, iş güçle meşgul olurken, Ebû Hüreyre karın tokluğuna Peygamber’in yanından ayrılmıyor, onların bulunmadıkları meclislerde bulunuyor, onların işitemediklerini öğrenip ezberliyordu” diyerek (Buhârî, İlim, 42) hadis öğrenme konusundaki gayretini dile getirmiştir.
Müksirûn sahabiler arasında rivayet sayısı itibariyle ikinci sırada Abdullah b. Ömer bulunmaktadır. Abdullah b. Ömer, Peygamberimizin en yakın dostlarından Hz. Ömer’in oğludur. Ayrıca ablası Hafsâ da Hz. Peygamber’in zevcelerindendir. Kendisi, Hz. Peygamber’e böyle yakın olmasının yanı sıra, Medine’de evi olmasına rağmen “suffe”de kalarak ilmini arttırmaya gayret etmiştir.
Müksirûn arasındaki bir diğer isim Enes b. Mâlik’tir. Resûl-i Ekrem (sav) Medine'ye hicret ettiği zaman on yaşında bir çocuk olan Enes b. Mâlik, ailesi tarafından O’nun yanına getirilmiş ve Hz. Peygamber’in vefatına kadar kendisine hizmette bulunmuştur. Dolayısıyla hem Peygamberimizin terbiyesinde yetişmiş hem de hayatına yakından şahitlik etmiştir.
Peygamber Efendimiz’in zevcesi Hz. Aîşe de müksirûn arasında yer almaktadır. Zekâsı ve kuvvetli hafızası ile tarihimizde müstesna bir yeri olan Hz. Âişe, Rasûlullah’ın (sav) günlük hayatına, ibadetlerine ve ahlakına dair pek çok hadis rivayet etmiştir.
Müksirûn sahabilerden biri de Abdullah b. Abbas’tır. Abdullah b. Abbas, Hz. Peygamber’in hem amcasının oğlu hem de zevcelerinden Hz. Meymûne’nin yeğenidir. Bu sebeple Rasûlullah’a (sav) yakın olma imkânına sahip bulunmuştur. Ayrıca Peygamberimizin kendisine, Kur’an’ı öğrenmesi (Buhârî, İlim, 17) ve dini konularda derin kavrayış sahibi olması için (Buhârî, Vudû, 10) dua ettiği bilinmektedir. Gerçekten de Abdullah b. Abbas tefsir ve fıkıh ilminde öne çıkan bir isim olmuş ve çok sayıda kişi kendisinden istifade etmiştir.
Müksirûn sahabilerin altıncı sırasında Câbir b. Abdullah bulunmaktadır. Medineli sahabilerden Câbir b. Abdullah’ın, ikinci Akabe biatına katılan heyetin en küçük üyesi olduğu ve dolayısıyla Hz. Peygamber ile karşılaşmalarının hicret öncesine uzandığı kaydedilmektedir. Câbir b. Abdullah, özellikle babasının Uhud savaşında şehit düşmesinden sonra Peygamberimizin özel ilgisine mazhar olmuştur. Babasının vefatından sonra Hz. Peygamber ile pek çok gazveye katılmış, en önemli olaylara iştirak etmiştir.
Müksirûn arasında sayılan son isim ise Ebû Saîd el-Hudrî’dir. Ebû Saîd de Medineli olmasına rağmen Mescid-i Nebevî’deki “suffe” bölümünde kalmış ve Rasûlullah’tan (sav) istifade imkânını arttırmıştır. Kendisi genç sahabilerin en bilgililerinden sayılmaktadır.
Şimdi de müksirûn olarak sayılan bu yedi sahabiden nakledilen hadis sayılarının neden daha fazla olduğu üzerinde biraz düşünelim. Öncelikle görüldüğü üzere söz konusu sahabiler Peygamberimizin yakın çevresinde bulunma imkânına sahip kişilerdir. Bu husus elbette onların öğrendikleri hadis sayısının diğer pek çok sahabiye göre daha fazla olmasını sağlamıştır. Her birinin genç sahabilerden olduğu ve Hz. Peygamber’den sonra uzun süre yaşadıkları da dikkat çekmektedir. Ebû Hüreyre ve Hz. Âişe Hz. Peygamber’den sonra 47 yıl, Abdullah b. Abbas 57 yıl, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî ve Câbir b. Abdullah 60 yılın üstünde, Enes b. Mâlik ise Peygamberimizden sonra 82 yıl yaşamıştır. Bu da onların zaman içerisinde daha çok kişiye hadis nakletme imkânı elde etmelerini sağlamıştır. Oysa Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi sahabiler Hz. Peygamber’e çok yakın olmalarına rağmen daha erken tarihlerde vefat etmişler, ayrıca devlet işleriyle meşgul olmaları gerektiğinden hadis rivayetleri sınırlı olmuştur.
Müksirûn içerisinde yer alan sahabilerden her biri ilmi kabiliyetleriyle de ön plana çıkmışlardır. Onların, sünnetin merkezi ve evi olan Medine başta olmak üzere önemli ilim merkezlerinde yaşadıkları ve bu bölgelerde özellikle Hz. Peygamber ve büyük sahabilerin vefatından sonra ilimlerine müracaat edilen kimseler oldukları görülmektedir. Her birinin oldukça fazla talebeye sahip bulunması da bu tespiti desteklemektedir. Hatta bu sahabilere talebe olan bazı isimlerin hadisleri yazarak kayıt altına aldıkları bilinmektedir. İşte sayılan tüm bu özellikler, söz konusu sahabilerden nakledilen hadis sayısının tabii olarak artmasına sebebiyet vermiştir.
Kaynaklar:
Ahmet Yücel, Hadis Konusunda Bilinmesi Gereken 88 Soru, Beyan Yayınları, İstanbul 2023.
Ayşe Esra Şahyar, 101 Soruda Hadis, Duruş Yayınları, İstanbul 2022.
Cemal Ağırman, “Müksirûn”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XXXI, 532-533.
M. Yaşar Kandemir, “Câbir b. Abdullah”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, VI, 530-531.
Mustafa Baktır, “Suffe”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XXXVII, 469-470.
Nevzat Âşık, Sahabe ve Hadîs Rivayeti, Akyol Neşriyat, İzmir 1981.
Raşit Küçük, “Ebû Saîd el-Hudrî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, X, 223-224.
Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.